Kilyos Sosyal Tesisleri 10 gündür Vanlı depremzedeleri ağırlıyor.
Yemek ihalesi sürdüğü için günde sadece 1 öğün yemek verilebiliyor,
mükellef bir
akşam yemeği. Ya diğer öğünler? Cevap net: Parası olan yiyor...
Sarıyer Belediyesi Kilyos Sosyal Tesisleri’ne yerleştirilen ‘araftaki’ Vanlı depremzedeler
depremi, geride kalanları ve şimdiki durumlarını anlattı. 25 saniye ne kadar uzundur bilir misiniz? 25 saniyede yaklaşık 65 kelime ya da 10 cümle söyleyebilirsiniz. Bu durumda ‘eve gelirkençarşıdanbir şey alayımmı’ tarzı kısa bir
telefon görüşmesi yapabilir, bir kısa
mesaj veya
elektronik posta gönderebilirsiniz. Özetle, 25 saniye insan ömrü için pek bir önem arz etmez. Peki, hiç aklınıza gelir mi bu kadar kısa bir sürede tüm birikiminizin sıfırlanıp bütün sevdiklerinizin yok olabileceği? Kilyos Sosyal Tesisleri’ne yerleştirilen 40’ı çocuk 177 depremzedenin de aklının ucundan geçmezmiş. Nasıl olacağını bilemedikleri geleceği bekleyen Vanlılar, şanslı olduklarının farkında. Devlete, belediyeye şükran duyuyorlar. Yine de boyunları bükük. Sayıları önümüzdeki günlerde 200’e ulaşacak olan
Sarıyer Belediyesi’nin kucak açtığı Vanlı depremzedeler “nereden nereye” geldiklerini anlattılar.
“NEREDEN...”
Yurdal Gültaktı’yı Kilyos Sosyal Tesisleri’nin tek göz ama sıcacık stüdyo
tipi odasında ağlatandepreminacısıkadar geridekalanlardı. YurdalHanım öyle açık sözlüydü ki böyle olduğunu hiç gizleme gereği duymuyordu. Zaten felaket onları bütün gereksiz detaylardan arındırıp salt gerçeğe odaklamıştı:
Deprem, kendisi ve sonrasında yaşananlarıyla, bir
ölüm kalım ve kurtuluş meselesiydi. ‘Geride kalanlar’ 2 çeşitti: Geri dönüşü olanlar ve olmayanlar. YurdalHanım’ın girilmez hale gelen kuaför salonu ve evininyerinebelkibir süre sonra yenileri gelirdi ama Akif Bey kaybettiği yakınlarına bir daha kavuşamayacaktı. 4,5 aylık gebe Hacer Gültaktı’nın birkaç hafta önce hareketini hissetmediği bebeği geri dönüşü olmayanlar listesine yazılmak üzereyken depreme, soğuğa, açlığa inat hayata tutunmuştu.Hacer’in Van’da kalan anne
babası da eninde sonunda evlatlarıyla kucaklaşacaktı. Zaten onlar istemişti, neneler dedeler torunlarına kıyamadıkları için, havalandırma borularından bayıltıcı gaz sıkılarak soyulan, altı vıcık vıcık çamur çadırlarda kalmasınlar diye çocuklarına “varın siz gidin önden, bebeleriniz üşümesin” demişlerdi. Devlet baba da aynını yapmış, soğuğun bağrından ilk önce çocukları çekip almıştı...
“...NEREYE?”
Kilyos Sosyal Tesisleri’nde kalan Vanlı depremzedeler 10 gün önce buraya gelmeye başlamışlar. Birim Sorumlusu Fatih Karadereli’nin verdiği bilgilere göre, çoğu çocuklu, yaklaşık 40
aile var. Mümkün olduğunca ailelerin bir arada tutulmasına özen gösterilmiş. Çok kalabalık olanlar 2-3 odalı dairelere, diğerleri de stüdyo tipi odalara yerleştirilmiş. Aileler dışında
hasta ve tedaviyemuhtaç yaşlılar da getirilmiş. Yemek ihalesi sürdüğü için 10 gün boyunca günde 1 öğün yemek verilebilmiş depremzedelere. Akşam yemeği olarak verilen bu öğün çorbasından tatlısına dört dörtlük. Ancak “sabah kalktığınızda ne yapıyorsunuz” diye sorduğumuzda, tesislerde kalan 4 hamile kadından biri “Ne yapac
ağız, parası olan yiyor” şeklinde
cevap veriyor. Sonradan anlıyoruz kimahallenin sakinleri depremzedeleri bir dakika yalnız bırakmıyorlarmış. KilyosMuhtarı Erdoğan Bezeroğlu’nun dediğine göre “Kilyoslu hanımlar evlerinde ne pişiriyorlarsa buraya da getiriyorlar.” Bunun dışında bölgeye birçok
yardım geliyor. Şu ana kadar okula başlatılan 24
ilköğretim, 3 lise öğrencisi için üniversite öğrencileri arayıpders vermeyi öneriyorlar.Önümüzdeki günlerde öğretmenlerin denetiminde okul sonrası etütlere başlanacak. Müftülükten arayıp “din dersi almak isteyenler varsa gelelim” deniyor, bu yolla depremzedelere manevi güç verilmesi hedefleniyor. Pazar günleri çocuklar topluca tiyatroya götürülüyor. Kapısında 24 saat
ambulans bekleyen Kilyos Sosyal Tesisleri’ne düzenli olarakgelendoktor ve ebe depremzedeleri dolaşıyor. Başta çocuklar olmak üzere
psikolojik yardım sağlanıyor.
VAN’I İSTİYORLAR
Tüm bu olumlu koşullara rağmen Vanlılar bunun geçici bir durumolduğunun, kaldıkları yerin de ‘ev’ olmadığının farkındalar. Arada bir iki kişi İstanbul’da kalmak isteyebileceğini söylese de çoğunluk Van’a dönmek niyetinde. Bütün günü birbirlerine ‘misafirliğe’ giderek, yakında düzenlenecek kermes için elişi yaparak geçiren kadınlar bile ev işinden muaf olmayı yeğlemiyor, evlerini özlüyorlar.Depremin şokunu üzerlerinden atmaya çabalarken değişen
yaşam koşullarına da adapte olmaya çalışan Vanlılar, ‘çadır’la ‘ev’ arası bir yerde, ‘isyan’la ‘şükran’ arasında beklemeye devam ediyorlar.
Ailenin bir arada kalması önemli
Aileler bir arada kalabildikleri için çok mutlular. “Burada kalmak yerine birisi size evini açsın, ev ortamında kalın ister miydiniz” sorumuza ağız birliği etmişçesine “ev üstüne ev olmaz” diye cevap veriyorlar. Kendi ‘yıkılmış’ düzenleri yüzünden kimsenin düzenini bozmak istemedikleri her hallerinden belli oluyor. Kaldı ki evini depremzedelere açanlar da bunu şart koşarak yapıyorlarmış. Örneğin “1 bayan 4 çocuk alabilirim” diyen varmış. Bu olayı aktaran
Oktay Bey ailesini bırakmak istemediğini vurgulayarak, “Ben ne olacağım dedim ama başka kabul etmiyor, hem tanımayız etmeyiz” diyor.
Van’dan göç
Depremzede Oktay Yıldırımoğlu’nun anlattığına göre göç prosedürü, Van’daki toplama merkezinde doldurulan formlarla başlamış. Formlarda
tercih edilen il işaretlenip,
TC kimlik numarası ile
telefon numarası belirtiliyormuş. “7-10 gün sonra çıktığı zaman seni arıyorlar diyor, ‘aracınız şu gün, şu saatte kalkıyor’ diye haber veriyorlar ama kendi imkânlarıyla gidenler de var” diye ekliyor. Anlatılanlara göre apar topar çıkmışlar. Bir iki parça
kıyafet alabilen de var, üstündekilerle çıkıp gelen de. Cebinde sadece 20 lirayla yola düşen de var, beş kuruşsuz kendini otobüse atan da...
‘Bize iş verin’
Çocukların en çok
meyve-
sebze ve sıvı besinlere ihtiyacı olduğunu belirten depremzedeler, evlatlarının ihtiyaçlarını karşılayamamanın sıkıntısını duyuyorlar. Bu nedenle yapabilecekleri birçok iş olduğunu dile getirip iş istiyorlar. Kadınlar için değişen bir şey olmadığını ancak çalışmaya alışık olanlar için bütün gün orada oturmanın çok zor olduğunu belirten kuaför Yurdal Hanım, “Oturmak benim psikolojimi iyice bozuyor, iş versinler çalışalım, hem para biriktiririz” diyor. Kilyos Muhtarı Bezeroğlu ise 14’ü itibarıyla gelenlerin çoğuna inşaatlarda çalışmak üzere iş bulunduğunu, bu yöndeki çalışmaların devam ettiğini belirtiyor.