Yıllardır lise öğrencilerine gelecekte doğru seçim yapabilmeleri için kariyer konferansları verdiğini dile getiren Arıboğan, yazısında özetle şunları söyledi:
1- Üniversite ve lise giriş sınavları, her şeyin ayrıcalık ve kayırmayla yapıldığı ülkemizde, toplumun tüm kesimlerini aynı standartta buluşturan tek mekanizma. Bir sanayici çocuğu da, bir müstahdem çocuğu da sınav öncesi aynı şekilde heyecanlanıyor, aynı soruları çözüyorlar. Sonuçları da bilgisayar belirliyor.
2- Bu sınavlarda parasını verip iyi okullarda okuyan çocuklarla diğerlerini eşleştiren tek mekanizma dershanelerde verilen ekstra eğitim. Türkiye sathında yaygın bir ağla eğitim ve fırsat eşitliğini ülkeye yayan bir unsur dershanecilik. Özel ders alabilecek parası olan öğrencilerle diğerlerini aynı potaya sokuyor.
3- Dershaneler yüz binlerce potansiyelli ama yoksul çocuğu da özel olarak yetiştiriyor, burslar dağıtıyorlar. Batman’dan, Gümüşhane’den, Ağrı’dan Boğaziçi’ne, ODTÜ’ye giriş yolu ancak bu şekilde açılıyor. Örnekleri gözümüzün önünde.
4- Sadece yoksullara değil, şehit ve gazi çocuklarına, engellilere, anne-babasını kaybedenlere, TÜBİTAK ödüllülere, sporculara, sanatsal yetenekleri olanlara, okul birincilerine, dershane sınavında başarı gösterenlere de burs dağıtılıyor. Rehberlik hizmetiyle gençler doğru mesleklere sevk edilmeye çalışılıyor.
5- Ciddi bir istihdam alanı oluşuyor. 125 bin öğretmen ve ondan daha fazla idari personel sektörde çalışıyor.
6- Bunları liseye dönüştürme planı daha da ciddi sorunlara gebe, zira zaten halen yüzde 60 kapasiteyle çalışan özel liselerin batmasına neden olabilecek bir arz piyasaya sürülüyor. Sadece dershanede çalışanlar değil, özel sektördeki bütün öğretmenler ve çalışanlar riske atılıyor. Çünkü okul sayısı artarken öğrenci sayısı sabit kalıyor.