Başyurt, yazısında "hükümete yakın SETA bile hazırladığı raporda 'dershaneler özellikle dar gelirli ailelere fırsat eşitliği sağlıyor, kapatılamaz' derken, bütün terör uzmanları 'dershaneler ve etüt merkezleri terörle mücadelenin önüne set çekiyor, kaldırılması terör örgütlerinin ekmeğine yağ sürer' derken, bütün bu gerçeklere kulak tıkamak neden?" diye sordu.
Milli Eğitim Bakanlığı’nın hazırladığı “dershane ve etüt merkezlerini kapatma“ taslağını gazetemizde ayrıntılı şekilde işledik.
Ortaya çok çarpıcı gerçekler çıkıyor.
Birincisi, hukuk devletinde teşebbüs hürriyeti, öğretim-öğrenim hürriyeti ve müktesep haklar gibi Anayasamız ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne aykırı bir düzenleme girişimi var.
İleri demokrasilerde böyle bir düzenleme mümkün değil.
ABD, Almanya ve Japonya gibi özel eğitim alanında ilerlemiş demokratik ülkelerde dershanelerin varlığı da bu gerçeği teyit ediyor.
Bütün hukukçular bu gerçeğin altını çiziyor.
Hal böyleyken, “karar verdik, kapatacağız“ demek, “hukuka rağmen adım atacağız“ demektir...
Oysa Türkiye, 1999 Helsinki Zirvesi’nden bu yana, ileri demokratik uygulamalar yönünde ciddi reformlar gerçekleştirmiş ve hukuk devleti olmayı kendisine ilke edinmişti.
“Hukuka rağmen dershane ve etüt merkezlerini kapatacağız“ demek bütün bu gayretleri boşa çıkarmak, demokrasi ve hukuku bile bile yaralamak olur.
Şayet kamuoyundan gizlenen özel amaçlar ve planlar yoksa “hatada ısrar niye?“ Anlamak mümkün değil...
Çirkin saldırılar haklı itirazları gölgeleyemez
İkincisi, ileri demokrasilerde yasalar katılımcı ve çoğulcu şekilde alınır.
Kamuoyuna şeffaf, sivil toplum kuruluşları ve paydaşlarla görüşülerek, Meclis’te açıkça tartışarak ve istişare ederek hazırlanır.
AK Parti, Anayasa Uzlaşma Komisyonu’nda 327 milletvekiline rağmen 4 vekille temsil edilirken, 26 vekilli BDP ve diğer partiler de 4 vekille temsil edilmiş, kararlar “konsensüs“ yani tam uzlaşma ile alınmıştı. Uzlaşmaya varılabilen 60 madde böyle hazırlandı.
“Dershane ve etüt merkezlerini kapatma“ konusunda ise demokratik hakkını kullanan insanlar bile susturulmak isteniyor.
“Sesleri çok çıkıyor“ ve “kara propaganda“ yapılıyor denilerek, kamuoyuna yanıltıcı ve gerçeklikten uzak rakamlar açıklanarak yol alınmak isteniyor.
Bazı medya kuruluşları, AK Parti’ye yakın danışmanlar ve partinin Sosyal Medya Ekibi üzerinden Hizmet hareketi karalanarak; “rantçı”, “İsrail uşağı“ gibi çirkin yakıştırmalar yapılarak, haklı ve demokratik itirazlar gölgelenmek isteniyor.
Oysa taslak Bakanlar Kurulu’na sunulurken ve basında çıktıktan sonra ancak dershane temsilcileri ile paylaşıldı. Parti içerisinde de istişare mekanizmasının işletilmediğini, AK Parti Vekili İdris Bal açıklıyor.
Akademik çevrelerin, eğitimcilerin, sivil toplum kuruluşlarının görüşleri, öğrenci ve velilerin düşüncelerine de aynı şekilde şu ana kadar başvurulmadı.
Halkın sesine kulak vermek, izahatta bulunmak ve varsa taslaktaki kusurları düzeltmek yerine, kabul edilmesi mümkün olmayan bu saldırılar, anti-demokratik baskılama ve alaycı hakaretler neden?
Gaye milletin “şamar” yemesini engellemek
Üçüncüsü, sadece darbe dönemlerinde gündeme gelen “özel dershane ve etüt merkezlerini kapatmak” planı, her nedense bugün ve şeffaf olmayan şekilde, istişare mekanizmaları işletilmeden uygulanmaya çalışılıyor.
3 Milli Eğitim Bakanınız bu kararı uygulamanın mümkün olmadığını belirtmiş olmasına rağmen, MEB Raporları “mevcut sınav sistemi ve kontenjan açığı sürerken dershaneler sebep değil sonuçtur, kapatılamaz“ derken, hükümete yakın SETA bile hazırladığı raporda “dershaneler özellikle dar gelirli ailelere fırsat eşitliği sağlıyor, kapatılamaz“ derken, bütün terör uzmanları “dershaneler ve etüt merkezleri terörle mücadelenin önüne set çekiyor, kaldırılması terör örgütlerinin ekmeğine yağ sürer“ derken, bütün bu gerçeklere kulak tıkamak neden?
Eğitim sistemini dönüştürmek için özel okulları teşvik etmek, kontenjanının yüzde 40’ı boş olan mevcutlara da sübvansiyon vermek, doğru bir adım. Halk Eğitim Merkezleri’nde devlet destekli ücretsiz eğitim vermek de bir alternatif üretme yöntemiyken, özel okulları teşvik gibi bir bahane ile özel dershaneleri kapatmak nasıl çözüm olur?
Bir yıl dershaneye veya etüt merkezine insanların çocuklarını mali nedenlerle gönderemedikleri kapatma için gerekçe olarak ileri sürülüyorken, 4 yıl ya da 8 yıl dershanelerin en az 5-10 katı fiyatına ailelerin çocuklarını özel okula göndermeleri nasıl beklenir?
Yıllık ücreti 44 bin lira olan özel ana okulları bile varken, 800 liraya kadar düşen özel dershaneler nasıl rant kapısı olarak nitelenir?
Bazı çevrelerin iddia ettiği gibi bu işte bir rant varsa, devlet de denetimlerini sıklaştırır ve vergisini alır. Nasıl özel bankaların net kârı dershanelerin cirosunun bile 10 katı olduğu halde, rant var deyip kapatılmıyorsa, özel teşebbüs dershaneler de bu gerekçe ileri sürülerek kapatılamaz.
“Milletin kendi imkânlarıyla inşa ettiği” ve “adanmış ruhların karşılık beklemeden hizmet ettiği” kurumları kapatmaya kalkışmak, milletin geleceğine de darbe vurmak değil midir?
Böyle bir hesap hatası nasıl yapılır?
Demokratik katılım ve ifade özgürlüğü kapsamında, yapılması planlanan düzenlemenin hata olduğunu ifade eden insanlar, nasıl “art niyetli“ olmakla itham edilir?
Halkın iktidara “şamar atmak” gibi bir çabası mevcut değil, olsa olsa milyonlarca öğrenci ve veli ile sektörde çalışan on binlerin ve öğretmenlerin hakkını korumak, onlara hatada ısrar ederek “şamar vurulmasını engelleme“ amaçlı iyi niyet çabasıdır.
Tabanda duygusal savrulmalar yaşanır
Son olarak, dershane ve etüt merkezlerinin önemli bir kısmı, horlanan, hakir görülen, eşit eğitim imkânlarına sahip olmayan toplum kesimlerini üniversiteye taşıyor. Bu ihtiyacı görürken de onların ahlaklı, milletine hizmet etme duygusu olan ve kötü alışkanlıklardan uzak duran bireyler olarak yetişmesini sağlayan ortamlar hazırlıyor. Onlara rehberlik ediyor.
Tebrik edilmesi ve hatta teşvik edilmesi gereken bu çabaları acımasızca tenkit etmek, istiskal etmek, yaftalamak ve yok etmeye girişmek neden?
Hukuku hiçe sayan, milletin geleceğini karartma potansiyeli taşıyan bir yasa taslağı için yükselen itirazlar, sadece ve sadece siyaset kurumunun halkın sesine kulak vermesini sağlamayı, milyonları ilgilendiren bir konuda “oldu bitti“ bir adım atılmasını engellemeyi ve yapılacaksa bir düzenleme; sosyal gerçeklere dayalı ve katılımcı bir yöntemle yapılmasını sağlamayı amaçlamakta.
Unutmamak gerek ki, sivil toplum kurumlarının gayretlerini ve yılların emeğini yok edecek şekilde kamuoyu arzusunun hilafına atılacak adımlar, ister istemez seçmen tabanında duygusal savrulmalara neden olur ki, bunun siyasi sonuçlarının ne olacağı da aşikâr.
AK Parti hükümetinin yıllardır Türkiye’ye yapmış olduğu hizmetler ortada. İtirazlarını dile getiren insanların önemli bir kısmının da hükümetle bir derdi yok.
Hükümetten de “derdi milleti ve milletinin geleceği” olanları anlamasını, siyasi bir ihtirasla “hukuka rağmen adım atmamasını”, ileri demokrasilerde olduğu gibi “şeffaflık“ içinde “tabana inen, katılımcı ve çoğulcu istişare süreçlerini işletmesini” bekliyor insanlar.
Çok mu fazla şey istiyorlar?