Keçileri ormana zarar veriyor gerekçesiyle binlerce liralık ceza ödeyen göçerler, sorun çözülmezse sürüleriyle beraber
Ankara’ya yürümeye hazır.
Mersin’den yüzlerce
keçi ve onlarca deveyle yola çıkıp
Konya bölgesine göçen Sarıkeçililer’in çilesi bitmedi. Yol boyu, keçileri otlatacak ve konaklayacak alan bulamama sıkıntısı yaşayan göçerler, ‘geçiş yasağı’ uygulanan
Karaman bölgesinden korkuyordu; ancak ‘
sopa’yı gösteren Konya oldu. Tam da rahata ereceklerdi hâlbuki, yaz aylarını geçirecekleri
Seydişehir’de, Hadim’de,
Taşkent ve
Ermenek’te güze kadar nefes alacaklardı... Ne zaman ki obanın erleri sabah erkenden çıktıkları kıl çadırlara,
akşam binlerce liralık ceza makbuzuyla dönmeye başladı, yaylanın havası ısınıverdi. Kıl keçiler
nimet olmaktan çıkıp ziyana dönüştü. Daha geçen ayın sonunda, onlar henüz yoldayken
Adana’da yapılan bir panelde,
Orman Genel Müdürü
Osman Kahveci bütün göçerlere söz vermişti oysa ‘gerekli yerlere, gerekli talimatlar’ verilecek, kesin bir çözüm bulununcaya dek herkes
Türkiye’nin Aborjinlerini ‘idare’ edecekti. Sarıkeçililer
Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği Başkanı Pervin Çoban Savran bir bir kaydetmişti bütün konuşulanları...
Ama ne oldu? Sanki hiçbir söz verilmemiş gibi, Konya topraklarına giren Yörükler, Pervin Hanım’ın deyişiyle ‘bir bir avlandı.’ Üç bin liraya varan cezalar, şimdiye değin kendi hâlinde yaşayıp giden Yörükleri kızdırmışa benziyor. Öyle ki, önümüzdeki günlerde yaylalardan inip, patikalardan geçip
Çankaya yoluna çıkmaya hazırlanıyorlar. “Yörüklerin kimseye güveni kalmadı artık.” diyor Pervin Hanım, “Derneğin de bir işe yaramadığını düşünüyorlar. Bizim devletimize ne kadar bağlı olduğumuzu herkes bilir; ama sabrımız tükendi. Develer ve keçilerle Çankaya’ya yürümeyi planlıyoruz.”
Bu bir blöf mü, yoksa gerçekten yapacaklar mı? İşin olurunu söylüyor göçerlerin başkanı; “Hayvanlar o kadar yola dayanamaz. İki arabaya yüklersek onları biz kilometrelerce yürüyebiliriz.” Ciddi ciddi eyleme hazırlanan Yörükler, sadece öfkeli değil, biraz da kırgınlar. “Dağ yollarına alışkın, açlığa, susuzluğa dayanıklı Yörük gençleri hep tehlikeli sınırlarda askerlik yapıyorsa.” diyor Pervin Hanım, “Gündelik hayatta da iyi muameleyi hak ediyor olmalı bu insanlar. En son şehidimiz İbrahim
Okur’un altmış keçisi vardı. Harçlığını ondan bundan toplayıp askere yollamıştık. Bundan gurur duyarız, şeref madalyamızdır. Biz devletimize, bayrağımıza bunca bağlıyız; bir kültürü yaşatıyoruz; ama hiç yerine konuyoruz.” İyice canı yanmış olmalı Pervin Çoban Savran’ın: “Bizim ahımızı almasınlar.” diyor. “Ağır cezalar altında iyice ezilen göçerler böyle giderse yamalı giysiye bile muhtaç olacak.
Çarşı pazar görmemiş kadınlardan ve bir kere bile
dondurma yememiş çocuklardan kimin haberi var?”
YİNE DE GÖÇ, HER ZAMAN GÖÇ
Sarıkeçililer bunca meşakkate rağmen yerleşikliği değil göçerliği
tercih ediyor. Ormanlarda memurlarla köşe kapmaca oynamadıkları zamanlarda Konya şehir merkezindeki Sarıkeçililer Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği’ne uğrayan Yörükler,
Orman Genel Müdürlüğü’nün talimatıyla hazırlanan anketi cevaplıyor. Yüzde 80 oranında işaretlenen seçenek şu: “Doğaya zarar vermeden çadırda yaşayarak göçerlik kültürünü yaşatmayı tercih ediyorum.” Diğer üç seçeneğe pek yüz vermiyorlar. Ne küçükbaş hayvancılık ne de büyükbaş hayvancılık yaparak yerleşmeye niyetliler.
Tarım mı? Evlerden ırak olsun...
Anket henüz sonuçlanmış değil, sayıları 400’ü bulan göçerlerin yaylalardan şehre inmesi biraz zaman alacak; ama gidişata bakılırsa binlerce senedir yoldan beri gelmeyen Yörükler, “Göç” diyor yine, “İlle de göç!” Fakat Pervin Hanım yerleşmek isteyen göçerler için yeni yeni gündeme gelen ‘Devlet Üretme Çiftlikleri’ni akla yatkın buluyor. Ona kalırsa, şehrin biraz dışında, hayvanlarla ve tabiatla iç içe bir hayat Yörükleri mutlu edebilir pekâlâ; ama moderniteden alabildiğine uzak, hatta mümkünse veterinerlerden ve ziraatçılardan bağımsız, gayriresmî bir hayat olmalı bu. Başka türlüsü ağır gelir bir göçere, ne kunduracıda çıraklık ne fabrikada işçilik yapabilirler. Buyruk altında asla yaşayamazlar.
Gönüllerine göre bir yerleşik hayat kurabileceklerine pek ihtimal vermediklerinden, “Biz kıl çadırlarda kalalım yine; ama eğitim ve sağlık hizmetlerinden yararlanalım.” diyorlar. Hâsılı zor bir zamanda yaşıyor Yörükler. İki hayat arasında gidip gelen sarkaç, şimdilik göçerliğin üzerinde salınıyor; ama oğullar ve kızlar okudukça, kıl çadırlar konup kalkar mı bilinmez?
AKSİYON