"Yüzleşme, Fırat'ın doğusunda da olacak. Yoksa
toplum vicdanının rahatlaması imkânsız." diyen Miroğlu,
Ergenekon davasına
destek vermeyen
Kürt örgütlere ise tepki gösteriyor: "Görevi suistimal ediyorlar."
Orhan Miroğlu, Türkiye'nin önemli Kürt aydınlarından. Darbe döneminde
Diyarbakır Cezaevi'nde 8 yıl yattı, işkence gördü. 1992'de Musa Anter'in öldürüldüğü silahlı saldırıda ağır yaralandı. Bugün
PKK'nın tehdit ettiği aydınlar arasında yer alan Miroğlu, Kürt sorunundan Ergenekon'a kadar pek çok konuda Cihan Haber Dergisi'ne önemli açıklamalar yaptı.
Ergenekon davasının yakın tarih açısından önemli sonuçlar doğurduğuna dikkat çeken Miroğlu, "Bu sürece kadar 50-60
muvazzaf subayın aylarca
tutuklu kalacağı aklımıza bile gelmezdi. Bu tarafta bunlar olabildiyse, o tarafta da olması kaçınılmaz." diyor. PKK'nın ve Kürt
siyaseti üzerinden
politika yapanların da geçmişiyle yüzleşmesi gerektiğinin altını çiziyor. Ergenekon'un Kürt bölgesindeki faaliyetlerine henüz nüfuz edilememesinden yakınan Miroğlu, Kürt örgütlerinin Ergenekon davasını yeterince desteklememesine de "Görevi suistimal ediyorlar." sözleriyle tepki gösteriyor. Çözüm konusunda ise şu tespitlerde bulunuyor: "Kürt toplumunda çözüme yakınız duygusu var. PKK'da ise
tasfiye korkusu. Bu korku 'biz olmadan işi çözecekler' endişesinden kaynaklanıyor."
Türkiye'deki ilerlemenin ve demokratikleşmenin tarihinin Ergenekon süreci üzerinden okunması gerektiğini vurgulayan Miroğlu, askerî vesayetin, demokratik
sistem ve işleyiş üzerindeki etkisinin azalması bakımından kat edilmesi gereken çok şey olduğunu ancak işin özü itibarıyla bunun başarıldığını düşünüyor. Ergenekon davası üzerinden Türkiye'nin geçmişi ile yüzleşmesini ve bu işin de Fırat'ın doğusuna uzanmasını istediklerini hatırlatan Miroğlu, "Diyarbakır'da sahipsiz davalar var. Hakikatlerin ortaya çıkmasını ve bu davaların yani
JİTEM davalarının Ergenekon ile birleştirilmesini istiyorduk. Kürt örgütleri, Ergenekon davasında görevi suistimal ediyor." tespitinde bulunuyor. Orhan Miroğlu, PKK içinde Türkiye'de silahlı mücadelenin miadını doldurduğunu söyleyenlerin olduğunu da dile getiriyor. Bunun PKK için ileri bir adım olduğunu düşünen Miroğlu, yaşanan süreçte örgütün dokunulmaz bir tabu olduğunu ancak Kürt siyaseti kurumlarının 2,5 milyon oy alarak şiddetin dışında
sivil kanalları da kullanabildiğini dile getiriyor. Sadece
Kürtlerin değil, PKK ve
Öcalan'ın da bu noktaya geldiğini savunuyor.
Kürt siyasetinin kendisini bu süreçte alıkoymasının en önemli sebebini AK Parti'yi siyasi
rakip olarak görmesine bağlayan Miroğlu, "Kürt siyaseti ve sivil toplumu Ergenekon sürecini siyaset dışı bir hadise ve Türkiye'nin geçmişi ile yüzleşmesinin önemli bir adımı olarak görseydi, bunun derinleşmesi için birtakım taleplerle ortaya çıksaydı, 3 bin köyün hesabı sorulsaydı, yine 17 bin
faili meçhul dosyası ile ilgili bir program geliştirebilseydi, bu hepimizi memnun ederdi." diyor.
KÜRTLER, TÜRK KAMUOYUNA GÜVEN VERMELİ
Türkiye'de konuşulan barış sürecinin sebebinin, çatışan tarafların artık şiddeti yıllarca sürdüremeyeceklerine inanmış olmalarına bağlayan Miroğlu, Kürt hareketinin, talepler bakımından, Türk halkına güven verebilecek bir konumda olması gerektiğini söylüyor. Miroğlu sürece dair şu önemli açıklamaları yapıyor: "Yani bugün Türkiye'de Kürt tarafının da militarizmden uzaklaşması, silahlı şiddeti yeniden düşünmesi gerekir. Türk kamuoyuna güven vermeye yarayacak, bir arada yaşamaktan yana olduğunu ortaya koyan daha aktif ve dikkatli bir politika geliştirilebilir. BDP bunu yapabilme imkânına sahip. Ama yeterince inandırıcı olamadı. Kürtlerle Türklerin meselelerini konuşabileceği siyasi bir iklimi yaratmaya çalışmak gerekiyor. Her iki halkın kültürel olarak ve tarihsel değerleri bakımından birbirini tanıması için sivil işler yapmak lazım. Siyasi programlar geliştirmek lazım. Meselenin en önemli yanı Türk halkını inandırmak."
Teröristbaşı Öcalan'la ilgili dikkat
çekici açıklamalar yapan Miroğlu, "Öcalan, 1999'da Avrupa'da kalsaydı bugün
Kürt meselesi barışı inşa etme sürecinde olurdu. Orada kalsaydı, birtakım askerî konseptlerin dışında kalacaktı ve muhtemelen Kürt siyasetinin rotası farklı olacaktı." diyor. Kürt meselesinin bugüne kadar askerî konsept içinde devam eden bir mesele olduğunu söyleyen Miroğlu, Öcalan'ın istese de bunun dışında kalamayacağına dikkat çekiyor. Bu kapsamda, PKK ve Öcalan ile barış adına sürdürülen görüşmelerin, hep askerî konsept yanlısı ve savaşın sürmesinden yana olan insanlar tarafından yürütüldüğünü kaydediyor.
Orhan Miroğlu, BDP'nin 12
Eylül anayasa referandumunu boykot etmesinde önemli bir noktaya değiniyor. BDP'nin,
12 Eylül anayasa değişikliğine önemsiz olduğu için değil, siyasi olarak daha farklı bir yerde durma adına
itiraz ettiğini söylüyor. AK Parti'nin Kürt toplumundaki etkisini kırmak için BDP'nin '
evet' diyemediğini ya da demediğini anlatan Miroğlu, "Destek verseydi daha iyi olurdu. BDP hadiseyi, siyasi rüşdünü ispat olayı olarak gördü." diyor