Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Litvanya ve Letonya'yı kapsayan Baltık ziyaretinin ilk ayağı Riga'da beraberindeki gazetecilere önemli açıklamalarda bulundu. Yeni anayasa fırsatının heba edilmemesi gerektiğini vurgulayan Gül, çözüm sürecinde hedefin PKK'nın sadece sınır dışına çekilmesi değil silahların tamamen bırakılması olduğunu söyledi. Uzlaşma Komisyonu'da tartışmalara yol açan vatandaşlık tanımıyla ilgili de 'Olmazsa olmaz, şart değil" değerlendirmesinde bulundu. Bugün'den Adem Yavuz Arslan'ın haberine göre Gül'ün açıklamalarından öne çıkan başlıklar şöyle:
"ANAYASA İÇİN GEREKİRSE SÜRE UZATILABİLİR"
- Anayasa için yıl sonu beklentisi vardı. Uzatma süresi de bitti. Anayasa ne olacak?
Geçen dönemde de bu dönemde de Meclis'in anayasa yapma imkanı olduğu kanaatindeyim. Bir noksanlık şu oldu; büyük bir belge hazırlanırken siyasi iklim buna göre hazırlanabilirdi bütün siyasi aktörler tarafından. Onda çok başarılı olunamayınca biraz tıkanma var gibi. Meclis başkanı geçen hafta beni ziyaret etti onunla da konuştuk. Uzlaşma komisyonu önemliydi. Aslında her partinin eşit üye vermesinin iktidar partisince kabulü de önemliydi. Hatta Mısır filan örnek aldı bu uygulamayı.
Önemli bir fırsat, kaçmaması lazım. Türkiye başka meselelerle de uğraşırken gelişmiş batı ülkelerinin standartlarına uygun bir anayasayı kendi iradesiyle yaparsa çok iyi olur. Ben tutarlı bir şekilde başından bu yana bunu savunmuşumdur. Kendi irademiz ve kendi inisiyatifimiz. Bu Kürt meselesi için de geçerli başka konular için de. Daha önce de demokrasimiz eksikti. Parlamenter sistem içerisinde bir sürü yanlışlar vardı. Bunları adım adım düzelttik, ama sistematiği kalmadı darma dağınık bir anayasa oldu.
Türkiye'nin gelişmişliği, iş dünyası, üniversitenin, basının, bu kadar açık toplum haline geldiği halde bizim yazılı metinlerimiz neden geride kalsın. Geride kaldıkça onları çiğneyerek geçiyoruz. Türkiye'nin stratejik tercihi belli: Gelişmiş batı demokrasileri gibi olmak. Venedik Komisyonunun üyesiyiz. AB ile tam üyelik müzakeleri yapan bir ülkeyiz. Yani birilerinin bizi zorlaması, insana hüzün veriyor açıkçası. Biz niye kendi inisiyatifimizle, kendi aklımızla büyük bir özgüven içinde anayasayı yapmayalım ki?
Temel meselelerde ayrılık pek yok aslında. Bunu yapmak lazım. Süre uzatılabilir de, eğer böyle bir irade herkeste gözükürse. O zaman muhakkak ki süre önemli değil. Bir ay sonra olmuş önce olmuş. Ama bu fırsatı kaçırmamak lazım.
Bakın Türkiye çok büyük bir mesele ile uğraşıyor. Kürt meselesi. Cumhuriyet'in başından bu yana da uğraşıldı. 1999'dan bu yana 7,8 kez çabalar olmuş. Ateşkesler vs. O zamandan beri çeşitli metotlar, görüşmeler olmuş. İlk defa bir görüşme yapılmıyor. 1999'da da yapılmış sonra da yapılmış.
"İLK DEFA SÜREÇ BU KADAR ALENİ YÜRÜTÜLÜYOR"
İlk defa bu kadar aleni, bu kadar açık seçik, herkesin içine girdiği bir durum var. Olağanüstülüğü buradan geliyor. Tenkit edilir edilmez,mahsurları vs. Bunlar ayrı mevzu. İlk defa kiminle mücadele ediyorsan muhatap almışsın. Siyasi temsilciler işin içine girmiş. Mektuplar gelmiş gitmiş. Bu kadar aleni. Parantez içinde söylemek isterim. 2010 yılında, Habur'da insanlar silahlarını bırakıp Türkiye'ye gelirken yer gök oynatıldı. Basını düşünün. Hükümetin cesareti kırıldı.
Şimdi 'insanlar dışarı gitsin' deniyor ve herkes olumlu buluyor. Böyle bir hava varken bu işi tamamlamak lazım. Aklı selimle, bilgiyle hareket etmek gerekir. İçeriden, dışarıdan kimsenin bir şey demesine gerek kalmadan, siyasetçilerinin olgunluğuyla Türkiye'nin yapması gerekenleri özgüvenle yapabiliriz. Bunu geçen sene de, üç sene önce de, söyledim. Anayasa, Türkiye'nin demokratik standartlarının yükseltilmesi konusunda da iyi bir fırsat, kimsenin elinde gerekçe de kalmaz.
Çözüm sürecinde bu işin tamamen bitirilmesi hedeflenmeli. Yoksa Türkiye'den dışarı çıkıp orada güç halinde durması değil. Suriye' de, İran'da veya Irak'ta durur. Konjonktürler hep değişir. Böyle durduğu sürece ya kendi içinden bölünür, kışkırtılır ya da Türkiye ile çatışma içinde olan ülkeler tarafından kullanılır. Her zaman kırılgan bir durum söz konusu olur.
"KÜRDE ZORLA SEN TÜRKSÜN DEDİRTTİK"
'Ben Türk değil Kürt’üm, bu toprağım insanıyım' diyen insanlara zorla yok ya sen ille de Türksün dedirtmişiz. Bunlar bizim yanlışlarımız. Bunu yaptığımız için güç, verdik enerji verdik. Bugün özgüven içinde bunları bizim halletmemiz lazım. Anayasa çalışmaları bir fırsat. Ülkenin geleceği açısından çok önemli. Bugünkü anayasa bile; hiçbir değişiklik yapmayın Türkiye'deki tüm kültürleri korumamızı emrediyor. Bizansın kalıntılarını korurken ben niye nüfusumun bir kültürünü korumayayım?
Anayasa çalışmaları bugün başlıyor olsa bazı şeyler şüphe uyandırabilirdi. Pazarlıklar filan.. Ama önce başladı. O kadar çağrılar yapmışız. Her siyasi görüş Meclis'te yansıtılıyor. Dolayısıyla bir fırsat var, bu giderse gerçekten yazık olur. Öbür meseleleri de de farklı şekilde etkiler. İnşallah herkeste akl-ı selim hakim olur.
- Vatandaşlık tanımı üzerinde yoğunlaşılıyor?
Ben bunun aşılabileceği kanaatindeyim. Bir çok çalışma var. Benim de elimde çalışma var. 49 gelişmiş ülkenin anayasası var. Büyük kısmında vatandaşlık tarifi yok. Olmazsa olmaz, şart değil. Baktığınızda bu 49 ülke, bazıları kanuna bırakmışlar, bazılarında farklı şekilde tarif edilmiş. Nihayetinde tabi bir anayasa halkın çoğunluğu tarafından da kabul edileceği için bunları da dikkate almak gerekir. Şu çok iyi dersiniz teorik olarak ama nihayetinde bu anayasa halkın çoğunluğuyla, referandumla olacak. Parça olursa da mümkündür. Halka dayatamazsınız. Formül bir şekilde bulunabilir kanaatindeyim.
"İMPARATORLUK REFLEKSİYLE HAREKET ETMELİYİZ"
Osmanlı İmparatorluğu da Selçuklu İmparatorluğu da tarihte Türk devletleri olarak bilinir. Ama imparatorlukların, 'bu Osmanlının vatandaşlarının hepsi Türktür' diye bir şey yok. 'Selçuklunun hepsi Türktür' diye bir şey yok. Ama tarihe bunların hepsi Türklerin önderlik ettiği büyük devletler olarak geçmiştir. Biz bugün imparatorluk değiliz. Üniter bir devletiz. Ama imparatorluk refleksi ve özgüveni ile hareket edebiliriz. Böyle hareket edersek bir çok sorunu aşarız. Kendi kedimize dar elbiseler giydiriyoruz.
Başka ülkenin toprağında gözüm yok. Ama biz imparatorluk bakiyesiyiz. Kendimizi dar elbiselere sokmayalım. Biz Türkiye sınırları içindeyiz. Ama imparatorluk gibi kendimizi esnek ve özgüven içinde hareket edersek birçok sorunun suni olduğunu göreceğiz. Böyle bir Türkiye çok güçlü olur. Onun için dar yazılımlardan ziyade daha büyük anlamlara bakmak gerekir. Bunlar, o siyasi iklim oluşturabilirse yapılabilir.
- Anayasa uzlaşma komisyonunun çalışmalarından bahsederken "Çok temel meselelerde bir ayrılık yok" dediniz. İki parti parlamenter sistem istiyor, iktidar ise başkanlıkta ısrarlı. Demokrasinin niteliğiyle ilgili temel bir görüş ayrılığı görülüyor. Siz buna görüş ayrılığı olarak bakmıyor musunuz?
Şüphesiz ki bu önemli. Ben temel meseleler derken Türkiye'nin demokratik laik hukuk devleti yapısıyla ilgili söyledim. Tam tersi de olabilir. Batı demokrasisinin dışında da denebilir. Komşularımız mesela. Onlarda da seçimler var. Böyle bir şey yok. Tabi ki sistem değişiklikleri ne tip bir demokrasi. Gördüğüm kadarıyla olmazsa olmaz demiyor teklifi verenler. Burada da nihayette bakılacak nokta şudur: Hangi sistem olursa olsun o sistemin gelişmiş demokrasilerin prensiplerini kendi içinde muhafaza eder. Onların o sistematiği, parlamenter ya da başkanlık sisteminin içindeki kendi sistematiği muhafaza etmek kaydıyla hepsi de tercih edilebilir. Lehinde aleyhinde konuşuabilir. Önemli olan sistem içindeki chek balanslar.
Hukukun üstünlüğü, demokratik standartların yüksekliği çok önemli. Yoksa hangi sistem olursa olsun ciddi açıklar varsa sıkıntılıdır. Biz şimdiye kadar parlamenter sistem içinde eksik demokrasiyi yaşadık. Eğer bir tercih söz konusu olursa öbüründe de bir eksik demokrasi olmamalı. Bu nihayette bir çok etken düşünülerek lehinde aleyhinde konuşulacak konulardır.
"MUHALEFET DE İŞİN İÇİNE SOKULMALI"
Her şey kritik bir döneme geldi. Her dakika önemli, her söz özlü olmalı. Siyasi partiler işin içine sokulursa, ne kadar çok sorulursa o kadar kolay olur. İnsanlar 'katkım yoksa karşı dururum der' siyasetin doğası bu.
- Liderler zirvesi düşünüyor musunuz?
Doğrusu düşünmüyorum. Anayasal görevim devlet organları arasındaki uyumu sağlamak. Ama siyasi liderle ilgili ortam olursa hep yapmışımdır. Bugün öyle bir şey görmediğim için açıkçası gösteriş için de davet edecek halim yok. Ama tek tek görüştüğümde bu görüşlerimi güçlü şekilde söylüyorum.
"SİLAHI BIRAKIP TOPLUMA KARIŞMAZLARSA TEKRAR BAŞLAR"
- Habur'dan bahsederken hayıflanıyordunuz. Orda hata mı vardı?
Bu işler, toplumun, herkesin, yapıcı yaklaşmasıyla olur. Başta da basın gelir. Yazarları kastetmiyorum sadece. Onlar konjonktürün ötesinde değerlendiriyorlar yazılarını. Ama bir de gazetelerin manşetleri, yazı işleri var. Buna işaret etmek istedim. Maksat oraları boşaltmak.
Bu işlerin nihayetinde dağdaki insanlar, silahını bırakıp da normal hayata geçmezlerse 3-5 sene sonra tekrar başlar ve çok daha kötü olur açık söyleyeyim. Biz devlet olarak yılmayız. Ben riski şurada görüyorum. Çevremizde olup bitenler var. Bu tip örgütler bölünür. Hepsi Türkiye vatandaşı değil. İçlerinde başka ülkelerin kolları var. Dolayısıyla onlar açısından da çok acı olur tekrar. Onun için bu iş madem bu kadar ilk defa aleni ve bu kadar açık seçik bir muhataplık içinde oluyor kıymetinin bilinmesi lazım. Nihai aşamayı birinci aşama gibi düşünüp, silahlardan tamamen vazgeçilecek ve böyle bir mücadele bitecek. Gelinecek Türkiye içinde herkes ne ise.. İşin tekniğine girmek istemiyorum. Siyasi irade bu noktaya geldikten sonra öbürleri ayrı şeyler.
" PARLAMENTER SİSTEMDE CUMHURBAŞKANLIĞI YETKİLERİ FAZLA"
- Cumhurbaşkanlığı seçim sistemi değişti. Yeni seçim düzenine göre yeniden tanımlanmalı mı?
Tabi Türkiye kendi sistemini tespit etmeli. Parlamenter mi başkanlık mı? Parlamenter sistem ise bugünkü cumhurbaşkanlığı yetkileri fazladır, daha önce de söyledim. Başka sisteme geçilecekse o sistemin gerekleri yapılmalı. Onun da kendi içindeki tutarlığa bakmak lazım. Gereklerine bakmak gerekir.
- Halk seçecek Parlamenter sistemle devam edersek. Çatışma çıkabilir rejim krizi çıkabilir görüşleri var.
Bu konumda iken onlarla bir şey söylemem doğru olmaz. Ama burada da böyle olabilir öbür tarafta da başka bir şey olabilir. Öbür tarafta başka bir tıkanma olabilir. Bütün buralarda yeni bir anayasa yapılırsa açık seçik şekilde o sistemin özüne uygun şekilde yapılabilir
"KAYSERİ HAPİSHANESİ'NDE DE İŞKENCE VARDI"
Bir memlekette yanlışlıkta ısrar ediliyorsa karşı tarafa güç veriyorsunuz demektir. Şöyle bir geçmişe baktığınızda. Yeri gelmiş yasak olmuş, yeri gelmiş OHAL olmuş. Şunu da hatırlatmak isterim. İşkence sadece Diyarbakır hapishanelerinde olmadı, Kayseri Hapishanesi'nde de oldu. Benim kardeşim kaç ay yattı. Çektiği işkenceleri biliyorum. Kayınpederi neler neler çekti. Hepimiz o şeylerden geçtik. Türkiye'de sadece bir şeye değil yanlışlık her yerde olmuştur.
"HASAN CEMAL'E YAPILAN BÜYÜK AYIPTIR"
- Hasan Cemal'in yazamamasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Doğrusu kendi düşüncelerini rahatlıkla yazan insanları her zaman taktir etmişimdir. Ona karşı yapılan çok büyük ayıptır. Fikirlerini tutarsınız tutmazsınız ayrı.. Gazetesinin tutumunu kastediyorum. Varsa bir empoze, gazetesi direnecek kardeşim. Başbakan da söyledi bizden bir şey yok diye.. Bir yazarın her şeysini tasvip edeceksiniz diye bir şey yok. Aşırı bulduğum fikirleri de var. Ama samimiyetle düşüncelerini yazan bu konuda en çok emek harcayan insanlardan birisi.
- Kendisiyle konuştunuz mu?
Ahmet Sever vasıtasıyla konuştuk.