Türkünün geleneksel değeri ve vazgeçilmezliğiyle diziler türkülerle özdeşleşiyor.
Kurtlar Vadisi dizisi sona erdi; ancak
Hekimoğlu, ‘Bir
fırtına tuttu bizi’ ve ‘Oy Asiye’ hâlâ dillerde...
Türkiye’de yalnızca 2005 rakamlarına göre iki binden fazla dizi çekildiği, bunlar arasında öne çıkanların ise ‘hepi topu’ bir elin parmakları kadar olduğu biliniyor. Bu yüzden dizi furyasından söz etmek değil amacımız; bu diziler yoluyla dillere düşen türküler. Zira bu destansı türküler en az filmin konusu kadar lokomotif görevi üstleniyor. Yani dizi
müziklerini besleyen en önemli kaynakların başında
halk müziği geliyor denilebilir artık. Kimi, yıllarca Yurttan Sesler Korosu’ndan dinlenerek cazibesini kaybetmiş, kimi gerçekten tozlu raflarda kalmış, eski tabirle çaptan düşmüş türküler, ustaların seçici sezgilerinin devreye girmesiyle son
model prodüksiyonlar için tozlu raflardaki uykularından uyandırılarak önce temizliğe ve makyaja tabi tutuluyor; ardından da en cazip, en keyifli halleriyle tekrar karşımıza geliyor. Yılların türkülerine, âdeta yeni bir besteymiş gibi âşık oluveriyoruz. Mesela Kurtlar Vadisi dizisi tutkunları aynı zamanda bu dizinin sevilmesinde büyük rol oynayan Elif türküsünü, Asiye türküsünü ya da ‘bir fırtına tuttu bizi’ sözleriyle başlayan
Selanik türküsünü dilimizden düşürmüyoruz.
Dizi bitti, ancak bu türküler hâlâ dillerde. Fazla geriye gitmeye gerek yok! 1996’da vizyona giren Eşkıya’nın unutulmaz türküsü
Fırat, hâlâ türkü severlerin bıkmadan usanmadan söylediği bir eser değil mi? Oysa Fırat türküsü yakılalı yıllar olmuştu. Tıpkı Asiye gibi, Selanik türküsü gibi...
Sinemaya ve nitelikli prodüksiyon hanesine doğrudan kâr yazılmasa da bu
üretim fırtınası yan
sektörleri eskisi gibi omuzlayıp götürüyor. Peki, dizi müziklerine “yan sektör” demek ne kadar doğru; hatta, birileri çıkıp, “Bugünün dizileri, müziklerin kenarına yazılmış açıklamalara benziyor.” dese haksız sayılır mı? Sonuçta değişmeyen ve gün gibi parlayan bir gerçek var; dizilerin
imaj zenginliği ve müziğin evrensel dili kendine yepyeni bir kitle oluşturuyor. Bir filmin müziklerini, filmin kendisiyle kıyaslarsak bu karşılaştırmadan müziğin büyük bir kârla çıkacağı gün gibi aşikardır. Yani kıvraklık, sağlamlık, küçüklük veya taşınabilirlik, daha az zahmetle erişebilirlik gibi bir
iletişim nesnesinin en yüksek özellikleri hep müzikte kalır. Haydi hesabın sağlamasını yapalım: İyi bir sinema izleyicisi en sevdiği filme bilemediniz on defa katlanır; bir filmi 35 defa izleyene henüz rastlamadım; ama müzik belli aralıklarla yüzlerce defa dinlenebiliyor. Başka bir pencere: Klasik bir filmin ömrü izleyici açısından çok uzun olabilir; ama film, perde yahut televizyon denen
modern zaman icatları olmadan bir daha duyulamaz. Oysaki müzik ‘küçül de cebime gir’ boyutuna kadar ufalır. ‘Şeş
kaza’ cebinize girmemişse caddede yürürken kulağınıza dolaşabilecek kadar da kıvraktır. Bütün avantajlarıyla müzik, filme galip gibi görünüyor. Öyleyse sormanın yeridir; izleyici rekorları kıran, aslında filmler mi yoksa müzikleri mi?
Dizi müziklerinin akıbeti de muhtelif. Bugünlerde en revaçta olanı İmkânsız Aşk: Kimin söylediğini ve kimin yaptığını kimse bilmiyor ve gariptir ki pek de merak etmiyor; herkes gizemli olanın tadını bir süre daha çıkarmak derdinde. Ihlamurlar Altında’nın tutkunları ne diziden ne de ‘İntizar’dan vazgeçecek gibi değil.
Hırsız-
Polis ve Acı
Hayat’ta kimi anonim kimi bildik türkü tınılarıyla diziseverlerin gözdesi.
Dizi ve film müziklerini besleyen öteki unsur ise elbette klasik Türk müziği. Klasik müziğimiz eserden çok sazlarıyla dizilerde kendini hissettiriyor. Bilhassa tanbur,
kemençe, ney,
klarnet ve ud gibi ilk imajlarıyla sıradan televizyon izleyicisi tarafından ağır bulunan ve ilk planda
tercih edilmeyen sazlar, çok kaliteli icralar sâyesinde kulaklarda dizilerle yer etmeye başladı. Mesela Türkiye tanbur diye bir sazın varlığını, ondan lezzet alarak yine
Ekmek Teknesi sayesinde fark etti. İşin ustalarından yani müzisyenlerden bahsetmeyecek miyiz? Klasik formların dışında özgün eserler vererek dizilerin bir yerlere gelmesinde büyük pay sahibi olan
Kıraç, Gökhan Kırdar, İncesaz Grubu, Yeni Türkü, Kemal Sahir Gürel gibi isimler sektörün ağır ağabeyleri. Gösterdiği inişli çıkışlı seyirler dışında Türk film sanayii büyük bir potansiyeli fark etmeye başladı.
Filmin büyük bir iletişim gücü olduğunu ve birkaç sanatı içinde eriterek nasıl kuvvetli tesirler yarattığını diziler sayesinde gözlüyoruz.
Hangi türkü hangi dizide söyleniyor
Kurtlar Vadisi: Elif, Asiye, Bir Fırtına Tuttu bizi, Hekimoğlu
Hırsız Polis: İmkansız Aşk
Acı Hayat: Kırmızı gül demet demet
Kurşun Yarası: Bitez Yalısı (Çökertme)
Çemberimde Gül Oya: Çemberimde Gül Oya