İşte Serdar Turgut'un yazısının ilgili bölümü:
Mezar soyucunun gazetesi
Dün başka işadamlarının mallarına göz koyup, onları zor duruma sokmak için elindeki medya gücünü kullanmayı adet haline getirmiş olan kişinin gazetesinde bazı saçmalıklar yayınlandı. Diyecek fazla bir şeyleri olmadığından açığımız olarak bulabildikleri tek şeye sarılıp onun üzerine gitmeye çalışmışlar. Tek bir merkezde yazdırılıp gazetelerine
servis ettikleri yazıyı, tüm gazetelerinde neredeyse aynı dilde kullanmışlar. Bu saçma yalana gazetemizde bugün gereken
cevap veriliyor zaten. O nedenle ben burada buna tekrar girmeyeceğim. Ben sadece dün gazetelerde tartışılmakta olan konuyla ilgili çıkan bazı yazılara cevaplar vermeye çalışacağım. İlk cevaba en fazla saçmalayan yazıdan başlayayım, sonra kıymetlisine doğru ilerlerim.
Ertuğrul Özkök: Halüsinasyon görüyor ve bu halüsinasyon ile kavgasını yapıyor. Ruh doktorlarını alakadar eden bir durum söz konusu burada ama gazeteciliğimize laf ettiği için ben mecburen muhatap oluyorum.
Bir
belgede yazılanların daha iyi gözükmesi için o belgeden grafik yaptırmışız, o bunu belge üzerinde tahrifat olarak nitelendirip bize ‘pespayeleşen gazetecilik anlayışına sahip’ diyor. Bir kamuoyu araştırması yaptırsak ‘bu memlekette gazeteciliği pespayeleştiren kimdir’ diye sorsak büyük çoğunlukla
Ertuğrul Özkök cevabını verirler. Cevap verecek başka hiçbir konusu olmadığından sadece bu
teknik ayrıntıyı bulmuş, sonra grubun diğer gazetelerinde sadece bu konuya ayrılan birer sayfa uzunluğunda haberler yapılmış.
Biz ne diyoruz oysa: Bu memlekette yakın bir geçmişte medya ile hükümet arasında kurulan ahlaksız ilişkiler nedeniyle bazı insanlar ülkede dürüst iş yapmaya çalışan bir işadamının mallarına göz koydular ve hükümetin kafasına uydurduğu şekilde devreye soktuğu bazı tedbirler çerçevesinde o mallara el koymaya başladılar. Bu arada
mezar soyucunun gazetesi ise tamamen pespayeleşmiş gazetecilik anlayışları çerçevesinde, dönemin ahlaksız hükümetinin uygulamalarına
destek vermek için haberler yaptı.
En fazla nasıl zarar verebiliriz diye düşündükten sonra
Amerika’dan getirdikleri uşakları
Kemal Derviş ile birlikte hortumcu lafını üretip karalama kampanyasına başladılar.
Dikkat edin; Ertuğrul Özkök o dönemde yaptıklarının ağırlığını yıllar boyu omuzunda hissetti. Yıllar içinde birçok yazıda hortumcu lafından nasıl da hoşlanmadığını, bunun
Türkiye’ye zarar verdiğini ve bu kelimeyi artık hayatımızdan çıkarmamız gerektiğini yazdı. Kendi aktif uğraşıyla gündeme soktuğu kelimeden daha sonra kurtulmaya çalıştı. Psikiyatristler bu hastalıklı duruma ne ad veriyorlar tam bilemiyorum ama burada muhakkak insanın kendi yaptıklarından tiksinmesi, kendinden iğrenme durumu da var.
Son ortaya çıkan gerçeklerden sonra sessiz durup biraz utanmaya başlayacağına dün yine esen-üfüren yazılar yazmaya başlaması da hayli şaşırtıcı ve bazı karakterlerin sosyal dayanıklılıkları hakkında ilginç ipuçları içeren bir durum.
SERDAR TURGUT/AKŞAM