''Doğu ve Güney
doğu Anadolu'da Sosyal ve Ekonomik Öncelikler'' adlı projenin koordinatörü Dr. Orhan Kurmuş,
bölgeyi kalkındırabilmek için piyasa mekanizması ile çözüm sağlanamayacağını, sosyal politikaların hayata geçirilmesi için devletin müdahalesine ihtiyaç olduğunu söyledi.
Kurmuş,
yoksulluğun azaltılması gerektiğini vurgulayarak, bölge halkının yüzde 60'ının
yoksulluk sınırının altında yaşadığına işaret etti.
Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etüdler Vakfı (
TESEV) koordinatörlüğünde hazırlatılan ''Doğu ve
Güneydoğu Anadolu'da Sosyal ve Ekonomik Öncelikler Raporu''na ilişkin Dedeman Oteli'nde
tanıtım toplantısı düzenlendi.
Vakıf Yönetim Kurulu Başkanı Can Peker, araştırmanın, Doğu ve
Güneydoğu Anadolu Bölgesinde yaşanan sosyo
ekonomik sorunların uzun vadede çözümüne zemin yaratacak kısa vadeli önerilere yer verdiğini söyledi.
Konunun ''yatırım politikaları'', ''tarım politikaları'' ve ''sosyal politikalar'' başlıkları altında üç koldan irdelendiğini ifade eden Peker, bölgedeki iş gücünün, tarımdan yeni kopmuş ve ciddi temel eğitim almamış insanlardan oluştuğuna dikkati çekti. Diğer önemli noktanın da bölgenin az gelişmişliğinin, yatırım kararlarına olumsuz etkisi olduğuna işaret eden Peker, altyapı eksikliklerinden,
teknik kadro oluşumuna kadar yaşanan bir dizi sıkıntı bulunduğunu kaydetti ve ''
Yatırım teşviklerinin bu zorlukları aşmakta yeterli olamadığı, araştırma kapsamında yapılan görüşmelerde ortaya çıkmıştır'' dedi.
Devletin bölgeye yönelik altyapı yatırımları ile eğitim, sağlık gibi sosyal yatırımlara ağırlık vermesi gerektiğini dile getiren Peker, ortaya koydukları, en fazla 7 yıllık süreci öngören projenin tahmini maliyetinin,yıllık, milli gelirin yüzde 1'i kadar olduğunu söyledi. Bunun da yılda 2,5-3 milyar dolarlık bir tutara denk geldiğini kaydeden Peker, sürecin sonunda bölgenin, yatırım çekebilecek, kendi ayakları üzerinde durabilecek düzeye geleceğine inandıklarını dile getirdi.
-''BÖLGENİN GSYİH'YE KATKISI YÜZDE 6''-
Daha sonra projenin sunumuna geçildi.
Proje koordinatörü Dr. Orhan Kurmuş, çalışmanın, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi'ndeki 21 ilde gerçekleştirildiğini belirterek, söz konusu illerdeki toplam nüfusun,
ülke nüfusuna oranının yüzde 15-16'sı düzeyinde bulunduğunu kaydetti.
Kurmuş, bu bölgelerde nüfus artışının hızlı olduğunu ancak göçler nedeniyle 1994-2005 yılları arasında oranda değişiklik gözlenmediğini ifade etti.
Bölgenin GSYİH'na yaptığı katkının ortalama yüzde 6 düzeyinde kaldığını dile getiren Kurmuş'un verdiği bilgiye göre, kişi başına düşen GSYİH ülke ortalamasının 3'te biri kadar. Söz konusu iller arasında en düşük kişi başına GSYİH'ye sahip il
Hakkari, en yüksek il ise
Diyarbakır.
Bölgeye aktarılan kamu kaynağı da çok fazla değil. En yüksek pay, Tunceli'ye aktarılıyor. Ancak diğer illerin ortalamasının yaklaşık 4 katı üstündeki tutarın önemli bir bölümü, enerji hatlarına yönelik kullanılıyor.
İnsani Gelişmişlik Endeksi verilerine göre 21 ilin ortalama
endeks değeri 631. Bu puanla BM sıralamasında Fas ile aynı yeri, 124. sırayı paylaşıyor.
Bu illerdeki kişi başına düşen ortalama GSMH'ye oranına bakıldığında da tutar yaklaşık yüzde 6-7 düzeyinde kalıyor.
Avrupa Birliği ile karşılaştırıldığında, üyelik sürecinde bunun en az yüzde 20'ler seviyesine çıkarılması gerekiyor.
''BÖLGEDE ASLINDA BİR YANGIN VAR''-
Kurmuş, bölge halkının yaklaşık yüzde 60'ının yoksulluk sınırının altında yaşadığını ifade ederek, devlete büyük güvensizlik olduğunu, devlet-vatandaş ilişkisinin son derece zedelendiğini anlattı.
Kurmuş, bölgeye yönelik çözümlerde ''
fiyat mekanizmasının'' esas alınmaması gerektiğini, devlet kanalıyla müdahaleye ihtiyaç olduğunu vurguladı. Kurmuş, bu hamlenin de parça parça değil, bir seferberlik şeklinde hayata geçirilmesi gerektiğini dile getirdi. Kurmuş, özellikle eğitim, sağlık gibi sosyal alanlardaki açıkların kapatılmasının önemine işaret etti.
Bölgede aslında ''bir
yangın'' olduğunu ifade eden Kurmuş, yangının önce
kontrol altına alınması ve daha sonra söndürülmesi gerektiğini dile getirdi. Kurmuş, projenin, yangının söndürülmesi için ihtiyaç duyulan altyapıyı sağlayabileceğini ifade etti.
-''GAP'I TAMAMLAMAYA GEREK VAR MI?''-
Araştırmanın ortaya koyduğu verileri genel çerçevede aktaran Kurmuş, ''tarımın'' bölge için büyük önem taşıdığını ancak bir ''kurtuluş çaresi'' olarak görülemeyeceğini ifade etti.
GAP için bugüne kadar 16-17 milyar dolar yatırım yapıldığını, projenin tamamlanabilmesi için de yaklaşık bu kadar daha kaynağa ihtiyaç olduğunu belirten Kurmuş, ''Bunun sonucu olarak GAP bölgesinde
üretim değeri 2003 yılına göre azami 1,25 kat artacaktır'' dedi. Kurmuş, bu yatırım harcamasının yapılmaya değer olup olmadığının, hem mevcut hem tasarlanacak yeni
ürün desenleri üzerinde yeniden hesaplanması gerektiğini ifade etti.
''Yatırım politikaları'' açısından da ''teşvik sisteminin'' gözden geçirilmesini isteyen Kurmuş, kişisel olarak sistemi kamu kaynaklarının yağmalanması olarak gördüğünü belirtti. Kurmuş, kamu yatırımlarının artırılması ve
toplum önderliğinde kalkınmanın esas alınması gerektiğini söyledi.
Kurmuş ayrıca bölgedeki illerin 6 ülkeye sınırı bulunduğuna işaret ederek, sınır ticaretinin geliştirilebileceğini, turizm potansiyelinin daha iyi değerlendirilebileceğini söyledi.
Kurmuş, ''sosyal politikalar'' açısından konuyu değerlendirirken de şartlı nakit desteği ve asgari gelir desteği gibi yardımlarına ağırlık verilmesi gerektiğini belirtti.
-''ÖNCE YOKSULLUK AZALTILMALI''-
Kurmuş, yoksulluğu azaltarak, bölgeye yatırımın ve ekonomik büyümenin sağlanabileceğinin altını çizdi.
Orhan Kurmuş, bugüne kadar IMF ve Dünya Bankası'nın da ''piyasa mekanizmasını'' kullanarak soruna çözüm üretmeye çalıştığını ancak çeşitli araştırmaların önce yoksulluğu azaltmak gerektiğini ortaya koyduğunu söyledi.
Daha sonra araştırmada yer alan Dr. Ayşe Kudat, Prof. Dr. Halis Akder ile Prof. Dr. Çağlar Keyder de çalışma yürüttükleri konu başlıklarıyla ilgili tespit ve önerilerin detaylarına yer verdiler.
Prof. Dr. Akder, Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgeleri için tarımın önemli bir geçim kaynağı olduğunu, geliştirilebileceğini ancak bölgeler arasındaki farkın tarım yoluyla kapatılamayacağını dile getirdi. Bu konuda zamanın büyük önem taşıdığını ancak tarımın, yıllar içinde etkisini gösterebilen bir alan olduğunu anlatan Akder de GAP'a değindi. Akder, Projenin tamamlanmasını 20 yıl alması halinde yine fayda sağlayacağını ancak bunun bölgesel farklılıkların giderilmesi açısından önemli bir sonuç yaratamayacağını söyledi.
Dr. Ayşe Kudat da hızlı gelişen ülkelerde, bölgeler arası farklılıkların arttığını ifade ederek, devletin bir an önce önlemleri, ''seferberlik'' şeklinde hayata geçirmesi gerektiğini söyledi. Devletin batıya ayırdığı kaynağın ortalama 3-4 kat daha fazla olduğuna işaret eden Kudat, ''yoksul insanlara nakit yardımının'' önemine vurgu yaptı.
-''ARTIK SOSYAL POLİTİKALAR ÖN PLANA ÇIKTI''-
Prof. Dr. Çağlar Keyder de bölgeye yönelik, 80'lerin öncesinde
masa başında büyük projelerin üretildiğini, 80'lerde piyasa ekonomisinin devreye sokulmak istendiğini ve büyük rantlar sağlandığını ifade ederek, bunların hiçbirinin çözüm yaratmadığını, bugün artık sosyal politikaların ön plana çıktığını anlattı.
Sosyal ortamda iyileşme sağlanmadan, ekonomik kalkınmanın yaratılamayacağını ifade eden Keyder, yoksulluğu giderecek önlemler almak, bütünleşmeyi sağlamak gerektiğini vurguladı.
Eğitim ve sağlık alanlarındaki hizmetin altını çizen Keyder, çeşitli şekillerde dile getirildiği, basına yansıtıldığı gibi insanların çocuklarını okula göndermemek gibi bir eğilim içinde olmadığını, ''maddi yük oluşturmadığı'' koşulda çocuklarını gönderebildiklerini söyledi. Keyder, bölgedeki toplum merkezi sayısının 18'den 120'ye çıkarılması gerektiğini belirtti.
Sorular bölümünde de salonda bulunan
CHP Genel Başkan Yardımcısı
Onur Öymen söz aldı. Öymen, bölgede, kendisininde dahil olduğu bir çalışma yürüttüklerini ifade ederek, söz konusu illerin durumuna ilişkin ''terörün'' direkt ve dolaylı etkilerinin gözden kaçırılmaması gerektiğini belirtti. Öymen, ayrıca bölgedeki mayınlı arazilerin tarıma kazandırılması ve maden kaynaklarıyla sağlanabilecek potansiyele de dikkati çekti.