(
Dursun Çiçek'in Erzincan'a gittiği ve 3.
Ordu Karargâhı'nda toplantı yaptığı ileri sürülüyor.
İrtica ile Mücadele Eylem Planı'nı da, dönemin Genel
kurmay 2. Başkanı
Hasan Iğsız'ın talimatıyla hazırladığı belirtiliyor.)
Üstelik
belgenin,
Genelkurmay Başkanlığı Karargâhı'nda hazırlandığı iddia edildiğine göre, hadisenin ucu,
Org. İlker Başbuğ'a kadar uzanıyor.
Islak imzalı belge, suç unsurları taşıyor. O belgede amaç, sadece irtica ile mücadele değil.
AK Parti içindeki ajanlarla ilişki kurularak, partinin bütünlüğünün bozulması, ayrıca
Fethullah Gülen cemaatinin evlerine, okullarına silâh yerleştirmek suretiyle, söz konusu cemaatin kamuoyu nezdinde itibarsızlaştırılması hedefleniyor.
Belge hakkında çeşitli raporlar var.
Adli Tıp'ın incelemesinde, belgenin orijinal ve üzerindeki ıslak imzanın Çiçek'e ait olduğu belirlendi. Çiçek'in talebi doğrultusunda,
Adli Tıp Kurumu Üst Kurulu da araştırma yaptı; 7'ye karşı 4 oyla, belgedeki imzayı, Dursun Çiçek'in attığı doğrulandı. 16
Şubat 2010'da, aslı Genelkurmay'a yollandı. Askeri savcı, Jandarma Kriminal'e başvurdu.
Jandarma Genel Komutanlığı Kriminal Laboratuarı da, imzanın Dursun Çiçek'in elinin ürünü olduğu sonucuna vardı (23 Şubat 2010).
Şüpheli bir durum yaratmak için, bu defa, "Genelkurmay'daki mürekkeple, imzanın mürekkebi tutuyor mu? Belgede Çiçek'e ait
parmak izi bulunuyor mu?" gibi tespitlerin yapılması talep ediliyor. Nedir bu zorlama? Ayrıca, Dursun Çiçek'in
ocak sonu ya da şubat ayında Erzincan'a bir askeri helikopterle gelip, orduevinde kalıp kalmadığı da,
Erzurum Savcılığı tarafından araştırılmak istendi. Ama Genelkurmay, "
devlet sırrı" gerekçesiyle buna da karşı çıktı.
İstanbul Savcılığı,
Ekim 2009'da gelen ihbar mektubuna dayanarak, Genelkurmay Karargâhı'nda
imha işlemine karıştığı ileri sürülen kişilerin ifadesini aldı fakat talep etmesine rağmen,
Albay Çiçek'in bilgisayarı ve görev yaptığı Bilgi Destek Dairesi'ndeki diğer bilgisayarlara ulaşamadı.
Hatırlayalım:
İhbar mektubunda şu iddialar yer alıyordu: "Avukat
Serdar Öztürk'ün bürosunda bulunan belge Taraf'ta yayınlandığı gün (
12 Haziran 2009), sabah 4.30 itibariyle, İstihbarata Karşı Koyma ve
Güvenlik Dairesi Başkanı
Tümgeneral Mutlu Arıkan, Bilgi Destek Dairesi Başkanlığı'na geldi. Bu dairede görevli, Dursun Çiçek haricindeki 2 şube müdürünün,
mesai başlangıcından önce, Çiçek'in şubesinde bilgi ve belge temizliği yaptığına şahit oldu. Savcılığın olaya el koyması hususu gündeme gelince, Albay Çiçek'in bilgisayarı ve ilgili şubedeki bütün bilgisayarlar ile server (ana bilgisayar) alındı ve özel programlarla 35 kez, geri getirilmeyecek şekilde silindi. Bu işlemler 19-20-21 Haziran 2009'da, cuma, cumartesi ve
pazar günü gerçekleşti. Ayrıca, belgenin TSK'ya ait olmadığını raporlamak ve yazım teknikleri açısından sahte olduğunu ispatlamak amacıyla, Bilgi Destek Harekâtı ve Gayrinizami
Harp tekniklerinde deneyimli bir personelin başkanlığında bilirkişi heyeti oluşturuldu."
Savcıların soruşturmasını engelleyecek tasarruflar mevcut. Zira Dursun Çiçek suçlu bulunursa, iddialar
1. Ordu'ya, 3. Ordu'ya ve
Genelkurmay Başkanlığı'na kadar uzanabilir.
Balyoz Operasyonu'nda, dönemin
Kara Kuvvetleri Komutanı
Aytaç Yalman'ın ve dönemin Kurmay Başkanı İlker Başbuğ'un haberi yoktu denildi. Ama Dursun Çiçek, çevreyi dağıtması muhtemel bir saatli
bomba gibi.
NAZLI ILICAK-SABAH