Kurul, her yıl temmuz ayının ortasında atamaları açıklıyordu. Ancak
Ergenekon soruşturması başladıktan sonra atamalar korsan kararnamelerle krize dönüştü. Bu yıl da ağustos ayının yarısına gelindiği halde hâlâ adli yaz kararnamesi açıklanmadı.
12
Eylül referandumunda oylanacak olan anayasa değişikliğinde üye sayısı arttırılarak yapısı daha demokratik hale getirilen
HSYK, faaliyette bulunduğu yıllar boyunca çok önemli soruşturma ve
davalara müdahalesi ile gündemde oldu. HSYK, 1981 yılında kuruldu. Ondan önce ise 1961
Anayasası ile hayata geçirilen Yüksek
Hakimler ve Yüksek
Savcılar diye iki ayrı kurul vardı. Yüksek Hakimler Kurulu sadece hakimlerden oluşurken Yüksek Savcılar Kurulu'nda
adalet bakanı da yer alıyordu. Yüksek Savcılar Kurulu, başta sadece savcıların özlük işlerini yaparken 1967 yılındaki anayasa değişikliği ile atamaları da yapmaya başladı. Şimdiki HSYK'nın yapısına çok benzeyen SYK'nın önemli icraatlarından biri de dönemin anamuhalefet lideri
CHP Başkanı
Bülent Ecevit ve eşi
Rahşan Ecevit'e yönelik suikast girişimi soruşturmasının savcısını değiştirmek oldu.
Suikast, 29
Mayıs 1977'de
İzmir-Çiğli'de yaşandı.
Polis memuru
Mehmet Çetin, Ecevit'e ateş etmişti. Suikastta kullanılan ve Türkiye'de 3 tane bulunan
silahın
Özel Kuvvetler Komutanlığı'na ait olduğu belirlendi. Menemen'deki
özel yetkili savcı Semih Kaynakçıoğlu, olaya el koydu. Suikastta kullanılan silah, soruşturma makamlarına verilmedi. Savcı Kaynakçıoğlu, olayın ardında derin bir yapı olduğu gerekçesiyle soruşturmayı derinleştirirken aniden dönemin Savcılar Yüksek Kurulu devreye girdi. Kurul, Kaynakçıoğlu'nu önce Denizli, ardından
Diyarbakır ve en son Siirt'e atadı. Soruşturma, 'dikkatsizlik ve tedbirsizlik sonucu adam yaralamak' suçundan dava açılmasıyla son buldu. Şüpheli
polis memuru serbest bırakıldı ve Ecevit suikastının perde arkası aydınlatılamadı.
1977'den sonra 3
Kasım 1996'daki
Susurluk kazası ile ortaya çıkan ilişkiler de yargı konusu oldu. Hakkında iddia olan birçok önemli isim yargı önüne çıkarılamazken,
sanık olanlar da az ceza ile kurtuldu. Davaya bakan
İstanbul 6 No'lu Devlet
Güvenlik Mahkemesi Başkanı Sedat Karagül'ün, devletin birçok biriminden istediği belgeler gönderilmedi. Bütün resmi kurumlar, Susurluk
mahkemesine kapılarını kapattı. Mahkeme başkanının olayı çözmeye dönük girişimleri karşısında da HSYK devreye girdi. Mahkeme Başkanı Sedat Karagül, DGM başkanlığından alınarak daha alt bir görev olan İstanbul
Adliyesi'ne üye hakim olarak atandı. Susurluk davası da, mahkeme önündeki sanıklara verilen az bir cezayla kapanmış oldu. HSYK, daha sonra
12 Eylül darbesinin mimarı Kenan
Evren hakkında
iddianame yazan Savcı
Sacit Kayasu ve
Şemdinli iddianamesini hazırlayan Savcı Ferhat Sarıkaya'yı
ihraç etti. Banka davalarına ilişkin ihtisas mahkemesi olan İstanbul 8. Ağır
Ceza Mahkemesi Başkanı Mustafa Akın,
banka hortumcularına ağır cezalar veriyordu. HSYK, Akın'ı görevden aldı.
Her kritik soruşturmada devreye giriyor
HSYK, 2007 yılına gelindiğinde bu kez
Ergenekon soruşturmasını yürüten savcılara yönelik girişimlerle gündeme geldi. Ergenekon örgütünün
Erzincan yapılanmasına ilişkin soruşturmayı yürüten savcı Osman Şanal'la birlikte 4
Erzurum cumhuriyet savcısının özel yetkilerini ellerinden aldı. HSYK, son dönemde her yaz kararnamesinde Ergenekon soruşturması ve davalarına bakan hakim ve savcılara yönelik iddialarla gündeme geliyor. 33 yıllık bu gelişmeler Demokrat
Yargı Derneği
Eşbaşkanı Osman Can'ın, "HSYK olmasaydı 17 bin
faili meçhul olmazdı. Birinci, ikinci ve üçüncü faili meçhuller işlendiğinde
adliye aktörleri harekete geçse bu sayı 17 bin olmaz, 5 veya 6'da kalırdı." ifadelerinin ne kadar doğru olduğunu gösteriyor. Çünkü savcı ya da hakim ne zaman karanlık olayların üstüne gitmeye çalışırsa ya meslekten çıkarıldı ya da
sürgün gibi başka illere gönderildi. Ya da bulunduğu konumdan daha aşağı bir göreve getirildi. Bu durum da yıllardır, hakim ve savcıların cesurca olayların üzerine gitmesini engelledi.