Eğitim fedaisi vefat etti

Kestanepazarı Kur’an Kursu’nda 1966’dan 1976’ya kadar 10 sene bekçilik yapan ve bu dönemde Fethullah Gülen Hocaefendi’yle güzel hatıraları olan Ramazan Ak, Bursa’nın Mustafakemalpaşa ilçesi Güvem köyünde 31 Mart 2010 Çarşamba akşamı vefat etti.

Eğitim fedaisi vefat etti

80 yaşında kendi köyünde vefat eden Ramazan Ak, Kestanepazarı’nda görev yaptığı sırada Hocaefendi’nin güvenini kazanmış, 1976’dan sonra Bozyaka yurdu ve Yamanlar Kolejinde görev yaptıktan sonra emekli olmuştu. Ramazan Ak amcanın oğlu ve aynı zamanda bir Kestanepazarı talebesi olan Necdet Ak beyden aldığımız bilgiler ışığında şunları aktarabiliriz. Ramazan Ak 1930 yılında Bursa’nın Mustafakemalpaşa ilçesi Güvem köyünde doğdu. Bir Çerkez ailesi olarak dedeleri Kafkasya’dan bu köye gelmişler. Çocukluk ve gençlik yıllarını köyde işçilik yaparak geçirdi. Yaz mevsimlerinde köy ormanlarında ağaç kesimi, odun ve kereste taşıma işiyle uğraşarak ailesinin maişetini temin ediyordu. Eşini 1961 yılında kaybeden Ramazan Ak’ın ikisi kız, biri erkek olmak üzere üç çocuğu vardı. Çocuklarını kendisi büyütmeye çalışıyordu. 1965-66’lı yıllarda yine odun ve kereste istifleme işiyle meşguldü. O sırada oğlu Necdet 13-14 yaşlarında köyde hafızlığını tamamlamış fakat eğitimini devam ettirmek istemektedir. O zamanlar Güvem köyünde çevre köylerin çocuklarının da yatılı olarak kaldığı bir Kur’an kursu mevcuttur. Köyün İsa hoca denen özellikle hafız yetiştiren meşhur bir hocası vardır. Evin tek oğlu Necdet Ak, çok hareketli, kabına sığmayan, enerjik ve okumak isteyen zeki bir çocuktur. 1965’te hafızlığını bitirmiş ama okuma imkanları kısıtlıdır. Babası Ramazan Bey, oğlunu da yanına alarak ormana ağaç istiflemeye götürür. Fakat bu iş oğlu Necdet’e ağır gelir, yapmak istemez. Babasına, her defasında köyde yaşamak istemediğini ve dışarılara giderek okumak istediğini söyler. Bir yıla yakın böyle geçer. Bu arada köyden İshak Batu isimli komşuları İzmir Kestanepazarı semtinde Karakol bekçisi olarak çalışmaktadır.O daha önceden İzmir’e giderek böyle bir iş bulmuştur. İshak amca yazları köye tatile geldiğinde Necdet’e “Sen hafızlığını tamamladığında bana haber ver, ben seni İzmir’e götürüp orada okutacağım, orada güzel hocalar var, eğitimine orada devam edersin, ben sana sahip çıkarım” demiş. Bu tavsiye Necdet’in kulağında asılı durduğundan bir türlü ormana gitmek istemez. Hayallerinde İzmir canlanmaktadır. Sürekli babasını ikna etmeye çalışır, hatta “sen salmasan da ben buralardan kaçacağım, kendi başımın çaresine bakacağım” diyerek babasına niyetinin ciddi olduğunu ifade eder. Ramazan Ak amca sonunda bakıyor ki olacak gibi değil, çocuğu zabtedemiyor. Niyetinin ciddi olduğunu farkediyor ve kendince “Madem gidecek kendi ellerimle gidip İshak amcaya teslim edip geleyim İzmir’de” diyor. Nihayet oğlu Necdet’i alarak 1966 yazında İzmir’e götürüyor. İshak amcanın İzmir’de hayli tanıdık ve çevresi vardır. Kestanepazarı esnafını ve Kur’an Kursu dernek yöneticilerini de yakından tanımaktadır. O sırada Fethullah Gülen Hocaefendi Kestanepazarı’na geleli henüz 4-5 ay olmuştur. İshak amca Necdet’e “Kestanepazarı’nda çok önemli, çok değerli bir hoca var, ben seni onun yanına vereceğim, oraya kaydettireceğim” diyor. Böylece hep beraber gidip Kestanepazarı’na kayıt yaptırıyorlar. İshak amca kayıt esnasında dernek yöneticilerinden birine “Çocuğu kaydettiniz Allah razı olsun, görüyorsunuz babası Ramazan Ak, Bursa’nın köylerinde oturuyor, eşini kaybetmiş, işsiz güçsüz, bu çocuğunu okutacak imkanı da yok. Gücü kuvveti yerinde, her türlü işi yapar, getir-götür ve temizlik işi bile olsa bu adama bir iş verseniz olmaz mı” diye ricada bulunuyor. Yetkili idareci “niye olmasın, biz de epeydir kapıya bekçi arıyorduk, hemen alalım” diyor. Böylece Ramazan Ak amca oğluyla beraber Kestanepazarı’na girmiş olurlar. Ramazan amcanın hayatında yeni bir sayfa açılıyor ve Kestanepazarı Kur’an Kursu’nda bekçi olarak göreve başlıyor. Bekçilik yaptığı dönemde orada bir hırsızlık hadisesi yaşanır. Nöbet esnasında gece geç vakitlerde camiden bir ses gelir. Camiye doğru gider ve içeride kıpırdanmaların olduğunu farkeder. Hırsız camiye girmiş caminin halılarını dürerken Ramazan amca onu enseliyor. Hırsız da eşkıya tipli belalının tekiymiş. Camiye gelmeden önce mahalleden de birkaç eşya çalmış, onları caminin kenarına koymuş, ilaveten camiden de birkaç halı götürmenin çabası içersindeymiş. Böyle rahat, korkusuz bir adammış. Ramazan amca köyden gelmiş, ağaç tomruk işleriyle uğraşmış, bileği pazusu yerinde bir adam. Hırsıza birkaç tane indirdikten sonra caminin köşesine kıstırmış, Adam can havliyle “tamam teslim oldum” diyor. Bekçi Ramazan amca hırsızı tuttuğu gibi Fethullah Gülen Hocaefendi’nin kaldığı kulübeye götürüyor. Hocaefendi hırsızı görür görmez “Ramazan efendi sen bu adamı nasıl yakaladın, nasıl etkisiz hale getirdin” diyerek hayretini ifade eder. Zira bu adam o çevrede bilinen meşhur eşkiya bir hırsızmış. Hatta o kadar biliniyor ki daha önce bir defasında karakola götürülmüş, karakolda polis, ceplerini ararken cebinden bir resim çıkıyor. O resim başka belalı bir arkadaşının resmiymiş. Polis “Bu aşağılık herifle sen nasıl arkadaşlık yaparsın” diyerek hakarette bulunuyor. Adam, o polisin aşağılık dediği arkadaşını o kadar seviyor ki orada polisle kapışıyor ve pataklıyor. Ramazan amcanın böyle meşhur bir hırsızı yakalayıp etkisiz hale getirmesi Hocaefendi’nin çok hoşuna gidiyor. Zira camideki halı ve eşyalar Hocaefendi’nin üzerine zimmetli olduğundan başı epeyce bir sıkıntıya girme durumu varmış. Dört senelik vazifeden sonra 1970 yılına gelindiğinde Hocaefendi Kestanepazarı’ndan ayrılma durumunda kalıyor. Dernek yönetimiyle anlaşmazlıklar olunca bir avuç esnafın yardımıyla Hocaefendi Güzelyalı yurdunu açarak talebe hizmetlerine devam ediyor. Bu dönemde Ramazan Ak amca Kestanepazarı’ndaki bekçilik görevine devam ediyor. Oğlu Necdet talebe olduğundan Hocaefendi’yle beraber Güzelyalı yurduna geçiyor.. İzmir Yüksek İslam Enstitüsü’nü bitirdikten sonra imamlık vazifesine başlar, Bursa ve yurtdışında İsviçre’de din görevlisi olarak vazife yaptıktan sonra emekli olur ve köye yerleşerek köy muhtarı seçilir. Köyde hem babasıyla ilgilenir hem de köyün işlerini yürütür. Hocaefendi’nin yanında yetişmenin onlara ayrı bir ciddiyet verdiğini de ifade etmeden geçemiyor. Ramazan Ak amca Kestanepazarı’nda görevine devam ederken 1976 yılında Bozyaka yurdu hizmete açılır. Hocaefendi Ramazan amcayı Bozyaka yurduna gelmesi için davet eder. Onun o samimiyetini ve iş ciddiyetini görmüş olacak ki bir vefa olarak Ramazan amcayı taltif ederek Bozyaka’da bekçi olarak görevine devam etmesini ister. Orada 7-8 sene kadar çalıştıktan sonra 1984’lerde Yamanlar Kolejine geçerek orada da bekçilik vazifesine devam eder. En son 1990’da Yamanlar Kolejinden emekli olur. Uzun yıllar evlenmeden görev yapan Ramazan Ak amca emekli olduktan sonra köyünde bir evlilik daha yapar. Fakat bu eşi de 2007 yılında vefat eder. İyice yaşlandığı için oğlu ve yakınları tarafından bakılmakta olan Ramazan Ak amca bazen şuurunu kaybediyor, bazen toparlamaya çalışıyordu. Bundan iki buçuk sene evvel Güvem köyündeki evinde ziyaret ettiğimizde eski hatıralarından aktarmaya çalışmıştı ancak ifade ve şuuru yerinde olmadığından zorlanıyordu. 80 yılı geride bırakan ve son dönemde iyice bitkin düşen Ramazan Ak amca 31 Mart 2010 Çarşamba akşamı vefat etti. Cenazesi 1 Nisan 2010 Perşembe günü öğle namazından sonra Güvem köyü mezarlığına defnedildi. Fikret Yaşar Anlatıyor Ramazan Ak amcanın köylüsü ve komşusu ve şimdilerde Kaynak Kültür Yayınları Yabancı Yayınlarda çalışan Fikret Yaşar Bey onu şöyle anlatıyor: 1979 yılında orta üçüncü sınıftayken ilçemizden bir otobüs kiralayarak birçok arkadaşla İzmir’e Hocaefendi’nin vaazını dinlemeye gitmiştik. Orada bizi misafir olarak Bozyaka yurduna götürdüler. Bir baktım ki bizim komşumuz, köylümüz Ramazan Ak amca yurdun giriş kapısında bekçi. Biz küçüğüz, talebeyiz tabii. Onun orada çalıştığını bilmiyordum. Rahmetli babam da gelmişti o zaman, yanımızda o da vardı. Ramazan amca bizi görünce çok sevindi, biz de çok sevindik. Babamla oturup konuştular, bizimle yakından ilgilendi. Tabii Hocaefendi orada kalıyordu. Girene çıkana çok iyi dikkat etmesi gerekiyordu. Ramazan amca işini ciddi olarak yapan, çok konuşmayı sevmeyen, hakikaten güvenilir, hayırsever sadık bir insandı. Allah rahmet eylesin. Ramazan Ak Kendisi Anlatıyor Kestanepazarı’nda bir gün caminin içinden bir gürültü kulağıma geldi. Hemen hızlıca çıktım camiye koştum. Birisi karşıma çıktı kapının ağzında. “Sen kimsin?” dedim. Bana hücum etti. Adamın altından bir daldım, yere çarptım. Baktım bayıldı. Üzerinde silah, bıçak gibi bir şey var mı diye yokladım. Bir yuvarlak ayna çıktı cebinden. Sonra kaldırdım, biraz daha dövdüm. Camide halı büküyordu. Halı çalarken çocukların okudukları rahleleri devirmiş gürültü oradan geliyormuş. Gürültü olunca gelen giden var mı diye kendini emniyete almak için dışarı çıkmış. Hocaefendi’nin yanına sürükleyerek götürdüm. Hocaefendi hayretle bana baktı ama birşey demedi. Ben gene tokatla giriştim buna, yine bayıldı. Olay karakola intikal etti. Polisler bunu götürdüler. Sonra beni de götürdüler ifademi aldılar. Hatta gazetelerde bile çıktı. Adam camiye gelmeden önce iki ev soymuş, elbiselerini almış. Sonra halı almaya camiye gelmiş. Eşyaları kenara koymuş, camiden de halı götürecek. Hocaefendi o sıra da ufacık baraka gibi bir yer vardı. Ev diye bir şeyi yoktu onun. Yatak, yorgan, karyola yoktu. Hatta hacca gittiğinde Habip Görün Hoca, o tahta kulübede kalmaya çalışırken “Hocaefendi burada nasıl kalıyor, ben üşüyorum” diye hayret etmişti. Orada bizim görevimiz gece bekçiliğiydi. Ramazan’da sahur yemeklerini hazırlardım. Hocaefendi geceleri kulübesinde kasetten Kur’an dinlerdi. Bazen kendi de okurdu. Hâlâ daha o okuyuşu aklımdan gitmiyor. Benim de hoşuma giderdi. Arasıra gider dışarıdan onu dinlerdim. Bir defasında birden kapıyı açtı. Aniden beni karşısında görünce “korkuttun beni” dedi. Saat, gecenin 3'ü veya 4'ü idi. Bir gün yine misafirler geldi. Bir kaç tane yumurta yıkadı. Hiç unutmuyorum. Yıkarken birisi kırıldı. Gittim kahve sokağına iki tane yumurta aldım geldim. Hocaefendi, sen yumurtayı bir tane fazla koymuşsun dedi. Böyle çok güzel tavırları vardı. Oraya ilk vazifelendirildiğimde “Hocam” dedim. Benim bir ahlakım var, bilmiyorum sen beğenecek misin, beğenmeyecek misin, bende iki yüzlülük yoktur, hatır için yalan söyleyip de 1, 2, 3, 5 demem dedim. Beni Kestanepazarı’na Ali Rıza Güven Bey almıştı. Daha sonra Bozyaka yurduna Hocaefendi çağırdı beni. Üç tane çocuğum var. İki kız bir oğlan. Oğlumu Hocaefendi okutuyordu. Allah ondan razı olsun. Bizim duamız kabul olur mu bilmem ama ona her zaman dua ediyorum. Not: Ramazan Ak amca bu hatırasını 1991 yılında anlatmıştı.
<< Önceki Haber Eğitim fedaisi vefat etti Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER