Basın Konseyi uzun bir zamandan beri kan kaybediyor. Son birkaç seneye bakıyorum da Konsey'den ne kadar çok kurum ayrılmak zorunda kalmış.
Sabah Gazetesi, ATV, Show TV, Akşam Gazetesi, SKY Türk TV, Yeni
Şafak Gazetesi,
Star Gazetesi, Tercüman Gazetesi,
Kanal 7...
Doğan Grubu dışında bir tek Zaman kalmıştı.
Maalesef onu da başardılar. Bizi de mecbur ettiler. Tıpkı bizden öncekileri mecbur ettikleri gibi. Oysa
Zaman Gazetesi olarak ısrarla durmaya çalıştık Konsey'de. Bir menfaatimiz mi vardı?
Hayır! Bir beklentimiz mi vardı? Asla! Bir korku ya da endişe mi taşıyorduk? Kesinlikle! İstedik ki
Basın Konseyi, sadece bir medya grubunun örgütüymüş gibi kalmasın. İstedik ki medya grupları arasında köprüler tamamen yıkılıp gitmesin! Her alanda görülen kutuplaşmanın önüne geçelim. Hâlâ da aynı niyeti taşıyoruz, aynı heyecanla çalışıyoruz. Heyhat!
Eskiler 'Cevahir kadrini cevher füruşan olmayan bilmez' derlermiş. Yani, mücevherin kıymetini ancak kuyumcular bilir. Demirciler çarşısında
inci satılamıyor demek ki.
Kadir kıymet bilmek için aklıselimi terk etmemek, samimi olmak, farklı düşüncelere saygı duymak gerekiyor... Maalesef Basın Konseyi yönetimi herkesi küstürmeyi başararak bir meslek örgütünü içten içe çökertti, çürüttü. Ve maalesef hep ayrılanları suçladı. Özeleştiri yapmayan yöneticiler, bir kerecik aynaya baksalardı nasıl bir başarısızlık öyküsüne
imza attıklarını görecekti. Basın Konseyi tükeniş yolunu tıkayacak ne bir adım attı ne de kucaklayıcı bir yörüngeye girdi. Gittikçe yalnızlaştı, marjinalleşti. Üzerlerine vazife olmayan konulara müdahil olmaya kalkıştıkları bir yana, meslektaşlarının özgürlüğü ile ilgili kendilerinden beklenen tavrı ortaya koyamadı. Hatta daha öteye giderek
hakaretamiz yazılar yazmaya yeltendiler, sevgi hudutlarını söküp attılar, saygı ölçülerini zorladılar...
İplerin kopmasına sebep olan son olay, herkesin malumu.
Muhsin Yazıcıoğlu'nun hazin vefatı sırasında dağ başında bırakılan CİHAN muhabiri ile ilgili bütün meslek örgütleri harekete geçtiği halde Basın Konseyi Başkanı ve yöneticileri anlamsız bir
savunma psikolojisi geliştirdi. Hiçbir insaf ölçüsüne sığmayacak bir muameleyi içine sindirebilen Konsey, bu konudaki eleştirileri bir türlü hazmedemedi. Oysa Gazeteciler Cemiyeti'nin tavrı ortadaydı. Yapılanın kabul edilemez olduğunu beyan ediyorlardı. Hatta
Hürriyet köşe yazarı Ferai Tınç, Uluslararası Basın Enstitüsü (IPI International Press Institute) yöneticiliği sıfatıyla açıklama yapıyor, yapılanın bir ayrımcılık olduğunu söylüyor ve dağ başında bir gazetecinin terk edilmesini eleştiriyordu. Basın Konseyi dağ başındaki
akreditasyon olayının altında ezildi.
Ezilmenin getirdiği mahcubiyet, zamanla hırçınlığa dönüştü ve yanlışlığı savunacağım derken cerbeze yapmaya kalktılar. Mesela Basın Konseyi olay gününde hava durumunun 13 derece olduğunu rivayet etti. Yanlış bir bilgiydi bu. Genel
kurmay Başkanı
İlker Başbuğ'a verilmiş şaşırtmaca bir bilgiydi. Hava sıcaklığının 13 derece olduğu yer K.Maraş'ın
Göksun ilçesiydi. Halbuki hadise Göksun'da değil; insanların donarak hayatlarını kaybettiği bir yerde yaşanıyordu. Meteoroloji'nin resmî
raporuna göre gazetecinin bir kurmay albay tarafından terk edildiği yerdeki
hava sıcaklığı -5 ile -8 arasındaydı. Bu rapor açıklanınca Basın Konseyi yetkililerinden birinin ya özür dilemesi gerekiyordu ya da
istifa etmesi. Defalarca istifa şansını heder edenler, bu sefer de vurdumduymazlığı
tercih etti. Daha kötüsü polemik yapmaya kalkarak hakaret etmeyi denediler. Sebep? Size hakaret eden mi var? Sizi aşağılayan mı var? Tek bir şey bekleniyordu sizden: Dağ başında bir gazeteciye reva görülen kötü muameleye
itiraz etmeniz. Bu kadarını da yapamıyorsanız bir meslek örgütü olduğunuzu nasıl iddia edebilirsiniz?
Fehmi Koru'ya kızıyorlar ama o doğru söylüyor. Eğriye eğri doğruya doğru. Doğan Grubu'nun yöneticileri Aydın Doğan'ı herkese düşman yapıyor. Hem de bir hiç uğruna. Biri kalkıyor Zaman Gazetesi yazarını manşetten
linç etmeye yelteniyor, öbürü kalkıyor dağ başında uygulanan akreditasyona itiraz edenlere hakaret ediyor... Niçin? Hakaret ettiğiniz insanlar aynıyla; hatta misliyle size
cevap vermesini bilmiyor mu? Tabii ki âlâsını biliyor ama üslupsuzluğu kendilerine yakıştıramıyorlar. Bir de hâlâ toplumsal barış için fedakârca sabrediyorlar...
Meslekî önemini tamamen yitirmiş, birleştirici özelliğini tamamen kaybetmiş Basın Konseyi'nden Zaman Gazetesi olarak çekiliyoruz. Böyle olsun istemezdik. Ama görünen o ki dümenin başında oturanlar, meslek menfaatlerini koruyacak dirayeti gösteremiyor. Herkesi kucaklaması gerekenler herkesi küstürmek için inanılmaz bir gayret içinde. Keşke derlenip toparlanabilselerdi. Keşke düşünce farklılıklarına aldırmaksızın
demokrasi çerçevesinde bir arada kalabilseydik. Bu tekebbür devam ederse başka çatlamaların olması da kaçınılmaz. Değer mi? Hayır! Ancak görünen o ki bugünkü şartlarda Basın Konseyi'nin mesleki birliği sağlaması imkânsız. Umarım bu vakur çekilmenin ne anlama geldiğini doğru
analiz edebilirler. Sadece bir grubun Konsey'i olarak kalakaldılar çünkü. Aslında bu
çekiliş, Konsey adına bir tükenişin son işaret fişeğidir. Umarım buna sebep olanlar hatalarını anlar; zira bir gün tarih huzurunda adama sorarlar: 'Herkes haksız bir tek siz mi haklısınız?' ya da 'Nasıl bir maharettir ki herkesi küstürebiliyor, hayal kırıklığına yol açabiliyorsunuz?'
EKREM DUMANLI-ZAMAN