Hükümetin son dönemlerdeki uygulamaları 28 Şubat 1997'de başlayan ‘postmodern’ darbe sürecini hatırlatıyor.28 Şubat sürecinde de özellikle muhafazakar kesim "Batı Çalışma Grubu" (BÇG) adı verilen yapı tarafından fişlemelere tabi tutulmuştu. BÇG özellikle kamu kurumlarında çalışan dindar kesimin sürgüne gönderilmesi veya kovulmasında etkili olmuştu. BÇG, üniversitelerde böşörtüsü yasağının uygulanmasıyla da gündeme gelmişti.
28 Şubat 1997 tarihli Millî Güvenlik Kurulu kararlarını uygulanıp uygulanmadığını denetleyen yapı, Güven Erkaya'nın komutanı olduğu Deniz Kuvvetleri bünyesinde faaliyet göstermişti.. Fikir babası ise dönemin Genelkurmay 2. Başkanı Orgeneral Çevik Bir'di. BÇG'nin 28 Şubat sürecinde 6 milyona yakın insanı yasadışı fişlediği iddia edildi. Yasadışı olarak kurulan bu kurum Mesut Yılmaz hükûmeti döneminde yasallaşmış bir süre sonra lağvedildi.
Ankara Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şube’si gayri resmi olarak Paralel İzleme Birimi (PİB) adı altında fişleme masası kurduğu ileri sürüldü. 25 kişinin yönettiği birime, 17-25 Aralık yolsuzluk ve rüşvet soruşturmasından sonra sözde casusluk suçlaması yöneltilen polislerin davalarını izleme görevi verildi. Polislere verilen görevler arasında, ‘Hizmet Hareketi’ne mensup vatandaşların demokratik eylemlerini izleme de bulunuyor. PİB’e bağlı ekipler vatandaşların özgürlük çağırısı yapmak için en çok kullandığı Anayasa Mahkemesi ve Adliye önünde adeta nöbet tutuyor. Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’nun (TMSF), Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu'nun (BBDK) hukuksuz kararı ile Bank Asya’nın yönetimine geçici olarak el konulması sonrası destek kampanyasına katılanlara yönelik fişleme rezaleti ortaya çıkmıştı. Polisler, bankaya para yatıran vatandaşların kamera ve fotoğraflarla kayıt altına almıştı. Vatandaşlar ise savcılığa şikayetçi olmuştu.