Geçen
akşam 32'nci Gün'de tartışıyoruz: " Muhafazakârlık artıyor mu, azalıyor mu? "
Bildiğiniz gibi muhafazakârlığın Türkiye'deki en önemli göstergesi dindarlıktır .
Eğer dindarlıktaki yoğunlaşma azalırsa, muhafazakârlıkta da azalma olduğu, genel kabul görmüştür.
Son yayınlanan A&G araştırması da, diğer araştırmalar gibi dindarlık verilerinde az da olsa bir seyrelme olduğunu ortaya koyuyordu.
Ancak programa katılan Nur
Serter bunu kabul etmiyordu.
İstanbul Üniversitesi'nde görev yaparken türbanlılara karşı ortaya koyduğu keskin mücadele ve cumhuriyet mitinglerindeki etkin rolüyle
CHP milletvekili olan laikçi ablamız şöyle diyordu:
"TV'lerdeki kadın programlarına bakın. Organ bağışını hacı hoca takımına soruyorlar."
Ben de " İyi ki
organ nakli
tartışma konusu oluyor, diyeceğinize kızıyorsunuz... Ayrıca dinden anlayan birisine sormayacaklar da kime soracaklar... Onlar inançlı insanlar" deyince, ağızlar burunlar oynamaya başladı tabii.
Bizim bilim fetişisti Kemalistlerin buradaki toplumsal mantığı kavramaları, anlasalar dahi kabullenmeleri mümkün değildir.
Halbuki olay şudur:
Köyden, kasabadan koparak hızla kentlileşen insanlarımız yeni yeni kavramlarla tanışıyor.
Organ nakli ve bağışı gibi...
Organ bağışı, kalbi teklediği için ölümü beklemeye başlamış bir insan için çok önemlidir.
Tabii bir de madalyonun öteki yüzü var: Organ bağışlamak doğru mu, değil mi?
Birçok din gibi İslam'da da yeniden dirilişe inanılır. Peki ama hayata nasıl dönülecek?
Mesela kalbini bağışlamış bir insan, tekrar dirilebilecek mi? Dirilirse, kalbi olacak mı, yoksa "kalpsiz" mi doğacak?
İnanan insanlar için bunlar ciddi sorulardır. Ama o sorulara pozitif bilimlerle uğraşanlar, mesela tıp doktorları
cevap veremez.
Zaten vermeye de kalkışmamalıdır:
Bilim " var olan dünya " hakkında konuşur, " öbür dünya " onun alanına girmez.
Ahirete inanan vicdanlı bir Müslüman'ı hayal edin. Vicdanı " Organını bağışla ki bir hayat kurtulsun " diyor. "Öbür dünya inancı" ise kuşkular içinde...
Bu kişi ne yapmalı?
Önce şunu kabul edelim: Onu organını bağışlaması için ikna edecek olanlar, laikçi ablamızın " hacı hoca takımı " diye aşağıladığı din bilginleridir.
" Organımı bağışlayayım mı? " Bu sorunun cevabını bilim değil ancak din adına konuşanlar verir.
Din uzmanlarının TV programlarına katılarak halkı bu konuda
teşvik etmesi, gayet olumlu bir durumdur. Sadece beş on kişi dahi ikna olsa, kardır!
Atatürk'ün "
Hayatta en hakiki mürşit (
rehber) bilimdir " sloganı önemlidir ama... Ancak hedefini zaten bilenlerin işine yarar.
Kurtuluş Savaşı sırasında "hacı hoca takımı" ile
ittifak oluşturan Kemalistler,
Cumhuriyeti kurduktan sonra koalisyonu bozdu. Çünkü iktidarlarını paylaşmak istemediler.
Eğer Kemalistler, korkacaklarına, "hacı hoca takımı" ile
işbirliği yapmayı
tercih etselerdi, hayal ettikleri modernleşmeyi çok daha hızlı gerçekleştirebilirlerdi.
Yapmadıkları için şimdi TV'leri hayret ve kızgınlıkla izliyorlar.
EMRE AKÖZ/SABAH