Boş hissediyorum. Var Mısın Yok Musun’daki tecrübeli yarışmacılar bile önceki haftalarda o kutuda 500 bin çıkıp çıkmadığını dikkate alarak dolu ya da boş hissed
erken, beş
darbe, pek çok darbe girişimi, yüzlerce fail-i meçhul
cinayet görmüş ülkenin bir kısım kanaat önderi bu kadarcık bir rasyonaliteye karşı bile şifacı kocakarılar kadar
soğuk ve mesafeli kalabiliyor.
Neo-concuların
İngiliz gazeteciye
sipariş ettiği
rapor kadar
Ergenekon’u bilenlerle Ecevit Kılıç’ın kitabından Gladyo’yu anlamaya çalışan bir İtalyan arasında da pek fark yok...
Bir tarafta kendini
Norveç fiyortlarındaki dingin kasabada bir balıkçı kulübesinde yaşar zannedip bir türlü “olan bitene bir anlam veremeyenler”, “bu kadar da olur mu canım” diyenler...
Diğer tarafta “Kurumlar arası çatışma var, nereye gidiyoruz” derken hükümet ile ordu arasında zaten kurumlar arası bir ilişki olamayacağını, ordunun hükümet kurumunun altında bir şube müdürlüğü olduğunu kabul etmemekte ısrarcı olanlar...
Ne 3.
Ordu’dan Kemal Kılıçdaroğlu’na
servis edilen sahte
belgeler, ne de
Genelkurmay’dan dost medyaya sızdırılan Özel Harpçi
subay ifadeleri dertlerine çare olur...
Geriye birkaç Ergenekon yalanı kalıyor. Küçük bir mıntıka temizliği zamanıdır.
İşte en popüler Ergenekon yalanları ve az popüler Ergenekon gerçekleri
“Savcılara göre Ergenekon’un bir numarası Yalçın Küçükmüş.”
Geçen hafta bu yalan yüzünden
Ahmet Hakan da Ergenekoncu saflara katıldı. Yazık oldu. Halbuki gerçek, bir
hukukçu görüşü kadar uzaktaydı. Evet, 3. İddianame’de bir numaralı
sanık Yalçın Küçük. Birinci İddianamede General
Veli Küçük’ün önünde
emekli astsubay Oktay Yıldırım. İkinci
iddianamede ise Şener
Eruygur. Peki, kim Ergenekon’un gerçek bir numarası: Küçük mü, Yıldırım mı Eruygur mu? Doğru
cevap: Hiçbiri. Çünkü İddianamelerde sanıkların adları önem sıralarına göre değil tutuklanma tarihine göre sıralanıyor. Yalçın Küçük’ün 1 numaralığı erken tutuklanmasından... Başka bir numarası yok yani...
“Aslında F tipi polisler belgeleri çaktırmadan cebe, çekmeceye sokuyor, silahları önceden gömüp sonra da buluyor.”
Bu yok satan
komplo teorisi aylar önce hem de Genelkurmay Karargâhı’ndaki bir askerî mahkemede çöktü. Ergenekon zanlısı ve silah çalmaktan askerî mahkemede yargılanan Yarbay
Mustafa Dönmez, suçu yine çağımızın ‘kızıl komünisti’ Fethullahçı mihraklara attı. Silahları evine onlar yerleştirmiş. Bombaları Zir Vadisi’ne onlar gömmüştü. Mahkemede Dönmez’in evindeki polis aramasına refakat eden, bir albay,
lojman görevlisi bir yüzbaşı, bir
teğmen dinlendi. “
Polislere güvenemediğim için başlarından ayrılamadım” diyen albay dâhil bütün subaylar silahları polisler koydu iddiasını yalanladı. Sonra Zir Vadisi’ndeki cephaneliği gösteren krokinin Dönmez’in elinin mahsulü olduğu ortaya çıktı. “Zaten bunlar da f-tipi askerler” diyenlere ise çok geçmiş olsun...
“Bu adamlar bu kadar salak mı ki silahları gömüyorlar sonra krokileri de evlerinde saklıyorlar.”
Çünkü bu krokiler devletin çok gizli resmî belgeleri ve aslında her şey gayet resmî. Bu yüzden kimse yasadışı bir şey yaptığını düşünmüyor. Resmî krokiler onların suç işlemediğinin de
delili. Elinde yakalanana kadar kimse de krokilerin üstüne bir
bardak soğuk su içmiyor. Kim salak?
“İddianame çok karışık, çok kötü yazılmış.”
Günaydın. Türkiye’deki bütün iddianameler çok karışık ve kötü yazılıyor. Memleketteki iddianame yazma stili böyle. Mesela DTP’yi kapattıran iddianamede bir
çoban parti yöneticisi gibi gösterilmiş.
PKK karşıtı Nasname sitesinden PKK’nın sitesi gibi delil çıkartılmış.
Anayasa Mahkemesi iki yıl dosyayı incelemiş, görememiş. Hrant Dink’i ölüme yollayan iddianameyi koskoca
Yargıtay Yüksek Kurulu inceledi, bir il
kokul öğrencisi düzeyinde kavrayış gösteremedi. Memleketin 100 yıllık pisliğiyle baş başa kalmış, herkesin çabuk ol diye bağırdığı üç- beş savcı ne yapsın.
“İddialar telefon kayıtlarına dayanıyor, başka delil yok.”
İddianamelerden bir kozmik odayı dolduracak kadar “çok gizli” ibareli resmî belge çıktı. Yine de salkım saçak örgütlenmiş, kökü Ankara’dan çıkan bir örgütün beşinci kongre tutanaklarını bulamayan savcılar hatalı. Sanıkların gözaltına alınmadan önce yaptıkları son konuşmalarda birbirine “Aman bu sim kartı yok et” dediği telefon konuşmalarından delil olmazsa, süper polisiye olur. Hiç düşündünüz mü cep telefonu çıktıktan sonra işkence oranlarının neden düştüğünü? Çünkü eskiden iddianameler işkenceyle alınmış ifadeler üzerine kurulurdu. Artık dikkatsiz sanıkların itirafları polis ve savcıya geriye dönük bir
telefon dinleme kaydı kadar yakın. O yüzden de artık bütün dünyadaki iddianameler Alo sesiyle, açılıp MSN J gülücükleriyle kapanıyor.
“İki tabancayla darbe mi olur?”
Tek tabancayla Birinci Dünya savaşını çıkardı bir
Sırp milliyetçi. Peki, söyleyin 28 Şubat’ta darbe yapılırken tek bir silah patladı mı? Şu ana kadar hep yer altındaki, gayrı resmî silahlar yakalandı, ya yer üstündeki, kayıtlı olanları?
Yolu açın, savcılar Matrix’in ana kumanda odasına doğru ilerliyor.
YILDIRAY OĞUR-TARAF