Bütün gözler,
Dışişleri Bakanı Abdullah Gül'ün cumhurbaşkanlığı adaylığı için
Başbakan Erdoğan'ın üzerinde. Erdoğan ne yapacak?
İlk yaptığı, Gül ve Arınç ile bir araya gelmesi oldu. Bu bir araya gelişin anlamı nedir?
Türk
siyasetinde yeni bir hal ile karşı karşıyayız. Parti lideri son
seçimden karizmasını daha da parlatarak çok güçlü çıkmasına rağmen, baştan beri beraber yürüdüğü iki arkadaşı ile sürekli istişare ediyor. Liderliğini, onlara
boyun eğdirmede kullanmıyor. Tam aksine karşılıklı saygı içinde, ölçülü ve dengeli bir kader birliği var.
Evet, bu bizim
politika hayatımızda bir ilk.
Atatürk ile
İnönü arasında, Bayar ile
Menderes arasında, sonraları İnönü ile Ecevit arasında,
Demirel ile ne bileyim Sadettin Bilgiç ya da Ferruh Bozbeyli arasında,
Özal ile
Yıldırım Akbulut veya
Mesut Yılmaz arasında böylesine bir kader birliği olmadı. Ecevit ve
Baykal için ikinci isimleri kendinizi zorlasanız da bulamıyorsunuz.
Bu beraberlikte yeni bir anlayış, yeni bir
felsefe var. Mesela Sayın Erdoğan,
Meclis'te Sayın Gül'ün adaylığını açıklarken kendisine 'kardeşim' diye hitap ediyor. Politikada bu yeni bir söylemdir. Çünkü bugüne kadar gördüğümüz, yüze karşı 'kardeşim' denilirken, arkadan herkesin birbirinin kuyusunu kazmasıdır. Belki iddialı bir değerlendirme olacaktır; ama söylemeliyim; bu yeni felsefe, bizim değerlerimizin siyaset dünyasına ilk yansımasıdır. Bir başka ifadeyle, bizim 'muhafazakâr demokrat' anlayışımızın, istişareyi öne çıkaran inancımızın siyaset alanındaki ilk parıltısıdır.
Bizim inancımızda, '
Allah sevdiği yöneticiye akıllı ve liyakatli yardımcılar ihsan eder' kabulü vardır. Aslolan millete
hizmet etmek, kendini üstün görmemek ve öne çıkarmamak, tevazuu elden bırakmamaktır.
Böyle bakıldığında Erdoğan, Gül ve Arınç arasındaki ahengin, önümüzdeki yıllar adına da önemli ve kalıcı tesirleri olacaktır. Şahsen ben üçünün arasındaki son toplantının, sadece Gül'ün cumhurbaşkanlığı adaylığı konusuyla ilgili olmadığını rahatlıkla söyleyebilirim. Bence önümüzdeki dönem için bir durum değerlendirmesi yaptılar. Şüphesiz cumhurbaşkanlığı, Meclis başkanlığı ve Bakanlar Kurulu'nun teşkili konularını da görüştüler.
Ama asıl, yakaladıkları seçim başarısının ülkemiz ve insanımız için en iyi şekilde nasıl değerlendirilebileceği üzerine kafa yordular. Bunu yaparken şahıslarına takıldıklarını kimse aklına bile getirmesin. İnanan insanlar için her başarı, bir imkân sunar ve her imkân millet hayrına ve devletin güçlenmesi, bekası adına bir nimettir. Nimetler, kıymetleri bilinmediği takdirde de elden alınıverir.
Erdoğan, Gül ve Arınç'ın siyaset tarzı için de bir tespitimi okuyucularımla paylaşmak isterim. Bu insanlar,
gençlik yıllarından beri siyasetin içinde bulunuyorlar. Kazandıkları tecrübe, bırakınız yabana atmayı, çok kıymetlidir.
Türkiye gibi bir ülkede,
İslam coğrafyasının en zorlu yerinde, dünya dengelerini, içerideki dengeleri kollayarak demokratik yoldan
iktidara gelmek, iktidar yıpranmasına uğramayarak yeniden seçmenin teveccühünü kazanmak,
evet siyasî bir maharet ister. Bu insanlar, düşe kalka, adeta çeliğe su verilmesi gibi her defasında daha donanımlı hale gelmişlerdir. Bu, sadece onların şahsî başarıları da değildir. Tarihî tecrübemiz hatırlanacak olursa, bizim milletimiz gibi düştükten sonra çarçabuk ayağa kalkmasını becerebilen, yeniden toparlanan, hamle gücü kazanan birkaç millet sayılabilir.
Demek istediğim, bu üç insanın siyasî mahareti de unutulmamalıdır. Tabii onlar da biliyor ki, bu maharet, ancak aralarındaki ahengi, muhabbeti, karşılıklı saygıyı korudukları sürece değerlidir ve sonuç alıcıdır.
HÜSEYİN GÜLERCE/ZAMAN