ERDOĞAN'DAN ÇARPICI AÇIKLAMA
Şöyle bir sıkıntımız var, devletin içinde bu süreci yavaşlatlamaya çalışan unsurlar var!
ATV'de "
Başbakan'la Gündem" programında
gazetecilerin sorularını cevaplayan Başbakan Erdoğan, "Bir sıkıntımız var. Hala devletin içinde bu süreci yavaşlatmaya çalışan unsurlar var." dedi. Ucunda kim olursa olsun sonuna kadar gidecekleri
mesajını veren Erdoğan, "Bunlar
iktidara gelmeden önce zaten hep tespitlerimizdi. Şimdi bunları meydana çıkarmanın gayreti içindeyiz. Sonuna kadar gideceğiz, kim olursa olsun.
Ergenekon olayı son operasyonla başlamadı, öncesi var.
Ümraniye ile başladı ve devam ediyor. Daha bitmiş değil, bunun daha gerisi var." diye konuştu. Erdoğan, şu ana kadar gelen iktidarlar içerisinde bu derin yapılanmayla en fazla kendilerinin mücadele ettiğini savundu. Trabzon'daki Rahip cinayeti, Hrant dink cinayeti ve Malatya'daki
misyoner katliamıyla ilgili olarak, "Bunlar tek bir çete mi?" sorusuna da "Olay yargıya intikal etti. Hepsi yavaş yavaş meydana çıkacak." cevabını verdi.
Erdoğan, Dolmabahçe'deki
Başbakanlık ofisinde
Sabah Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni
Ergun Babahan,
Star Medya Grup Başkanı
Mustafa Karaalioğlu,
Milliyet Gazetesi yazarı Hasan
Cemal ve
Galatasaray Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Beril Dedeoğlu'nun sorularını cevapladı. Programda en fazla
gündemdeki
türban konusu ele alındı. Başbakan, asıl
mahalle baskısının medya tarafından yapıldığını ifade ederek, "Çünkü bu haberlerde, son zamanlarda özellikle bazı provakatif yaklaşımların adeta
ülkemize egemenmiş gibi gösterildiğini görüyoruz." dedi. 'Akmerkez'de namaz', 'mini etekliye kezzap' ve 'diyarbakır'da
içki yasağı' gibi haberleri hatırlatarak, "Bunlar geçmişte izlediğimiz senaryolardır. Bu olayların arkası deşildikçe bir bakıyorsunuz ki tamamiyle provakatif olaylar.
Diyarbakır'da
içki yasağı var denilen yerleri ben araştırttım. Biliyorsunuz, yasaya göre bazı mahallere yakın yerlere içkili mekan açılamaz. Fakat bu yasağı delebilmek için
dernek kurmuşlar. Bu dernekler de hem
kumar oynatmışlar hem içki
servisi yapmışlar. Dernekler yasasına göre de kapatılmaları gündeme gelmiş. Kaldı ki bu yerler bizim partimize ait belediyeler değil." şeklinde konuştu.
Başörtüsüne yönelik provakatif eylemler olabileceği uyarısını yapan Başbakan, vatandaşa, "Uyanık olalım." çağrısını yaptı. Bu konuda medyaya da sitem ederek, "Bazı medya grupları sağolsun bu tür gereken çalışmayı yapıyorlar. provakatif eylemlerin istihbaratını da alıyoruz." ifadelerini kullandı.
Türkiye'nin hiçbir mahallesinde 'başı örtülü-açık' ayrımı olmadığı halde varmış gibi bir hava oluşturulduğuna dikkat çeken Başbakan, şöyle devam etti: "Aynı ailelerin içinde başı açık örtülü
yaşamıyor muyuz? Benim kendi ailemde başı açık var. Kendi partimin içinde beraber yaşıyoruz, beraber mücadele ediyoruz. Başı açık olan da örtülü olan da benim kardeşimdir . Başbakan olarak benim vatandaşımdır. Hepsinin sorumlululuğu bana ve iktidarıma, partima aittir. Bu ülkenin rejim bunalımı, sıkıntısı yoktur. Bunu çıkaranlar belli rantlar peşindedir ama bu rantı ne iktidarım ne de partim kendilerine vermeyecektir. Yılllarca sömürdüler, artık sömürecekleri bir şey kalmamıştır."
Erdoğan, asıl konuşulması gerekenin ülkedeki
ekonomik gelişmeler olduğunu savundu. Başbakanlık ofisinden Balmumcu'ya ve İstinye'ye gidilmesi halinde Türkiye'nin nereye gittiğinin gayet güzel bir şekilde anlaşılacağını ifade etti. Peşpeşe açılan
alış veriş merkezlerini hatırlataark, "Çağdaş bir Türkiye kuruluyor." dedi. Kişi Başına Milli Gelir'in 2 bin 500 dolardan 7 bin dolara çıktığını, Milli Gelir'in de 181 milyar dolardan 500 milyar dolara çıktığını hatırlattı. "Bu ülke aslında bu kadar gerilmeyebilirdi." yaklaşımını sergileyen Erdğan, anamuhalefet partisi lideri Deniz
Baykal ve medyayı suçladı. Baykal'ın seçimlerden önce türban sorununu çözmek istediğine dair söylediği sözlerin gazete kupürlerini gösterdi. Şimdi meseleyi rejim meselesi haline getirenin de Baykal olduğunu söyledi.
Hürriyet gazetesinin "411 el
kaosa kalktı." manşetine yönelik kızgınlığını bir kez daha göstererek, şunları söyledi: "Ben bir milletin vekili olarak bu ifadeye katlanamam. Çünkü bu ifade yenilir yutulur bir ifade değil. Bu ifade parlamentonun onuruyla oynamaktır, milletvekillerinin onuruyla oynamaktır.
Rejim tartışmalarının eskiden beri var olduğunu ama her defasında içinin boş çıktığını hatırlatan Erdoğan, "Biz partimizi kurarken söyledik, din eksenli değiliz diye açıkca ilan ettik. Din devleti peşinde değiliz, böyle bir gayretimiz yok. Ben belediye başkanı oldum, aynı şeyleri söylediler. Başbakan oldum aynı şeyler lyine sölylenmeye başlandı. 5 yılımızı doldurduk
halkımız memnun kaldı,, bize tekrar teveccüh gösterdi yüzde 46 ile yeniden göreve devam dedi. Halkın bu kanaatleri seçkinci zümreler tarafından takdir görmedi. Halk bilmez, bunlar anlamaz, biz biliriz diyenler oldu. Hakaret edenler oldu. Hayvanlarla mukayese edenler oldu. Ama bir taraftan da bakıyorsunuz parlamentoda, Atatürkün ifadesi ile '
Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.' yazıyor." diye konuştu.
Erdoğan Ek 17. madde ile ilgili tutumlarının da
Anayasa Mahkemesi'nin tavrına göre netleşeceğini bildirdi. Anayasa'nın 10. ve 42 maddelerindeki değişikliklerin Cumhurbaşkanı tarafından onaylanması halinde CHP'nin yeterli oy desteği arayacağını, bulunca da
Anayasa Mahkemesi'ne gideceğini hatırlatan Erdoğan, "Vereceği karar şekil noktasındandır, şekil yönünden karar verecektir. Tersini verirse ne olacak bilemem, çünkü biz bu ülkede 367 hadisesini yaşadık." dedi.
Başbakan Recep
Tayyip Erdoğan, başörtüsünün yüksek
öğretimde serbest bırakılmasını öngören
Anayasa değişikliğini Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün onaylaması halinde CHP'nin alacağı
destekle düzenlemenin iptali için Anayasa Mahkemesi'ne gidebileceğini ifade ederek, ''Anayasa Mahkemesi'nin ondan sonra vereceği karar, şekil noktasındadır, şekil noktasından vermesi gerekir'' dedi.
''Tersini verirse ne olacak?'' sorusu üzerine de Erdoğan, ''Bilemem. Çünkü biz bu ülkede 367 olayı yaşadığımız için söyleyecek bir şey yok. Ama Anayasa Mahkemesi'nin vereceği karara tabii ki bizim de saygılı olma durumumuz var. Orada söyleyecek hiçbir şeyim yok'' yanıtını verdi.
ATV'de canlı yayınlanan programda gazetecilerin sorularını yanıtlayan Erdoğan, ''Üzerinizde mahalle baskısı hissediyor musunuz?'' sorusu üzerine, ''Mahalle baskısını hissediyoruz tabii'' dedi. ''Asıl mahalle baskısı işini iyi tahlil edecek olursak, medya haberlerinde bu mahalle baskısını hissediyorum'' diyen Erdoğan, bu haberlerde son zamanlarda ''bazı provokatif yaklaşımların ülkede adeta egemenmiş gibi gösterilmesinin, geçmişteki senaryolardan olduğunu'' söyledi.
Dolmabahçe'den çıkıp Balmumcu'ya, oradan Büyükdere'den İstinye'ye doğru gidildiğinde Türkiye'nin nereye gittiğinin gayet güzel anlaşılacağını dile getiren Erdoğan, yeni
alışveriş merkezlerine bakıldığında Türkiye'nin nereye gittiğinin çok açık ve net anlaşılacağını söyledi. Erdoğan, ''Çağdaş bir Türkiye kuruluyor ve sadece
İstanbul'da değil, Türkiye'nin bütün büyük kentlerinde yoğun yapılanma. Bu sosyolojik bir analize tabi tutulduğunda, Türkiye çağdaş,
modern batılı anlamda bir planlamanın, yapılanmanın içinde. Tabii insanımız da buna göre geleceğini tanzim ediyor, geleceğini planlıyor. Bu geleceğin acaba neresinde yer alır, nasıl bir aktörü olurum, bunun hesabı içinde'' diye konuştu. Erdoğan, şöyle konuştu:
''Şu anda önünde engeli olanlar var, olmayanlar var. Tabii ki kızlarımızın önlerindeki en önemli engel birinci derecede, 'ben ülkemde üniversiteye gidemiyorum'. Neden? 'Başörtüm olduğu için gidemiyorum.' İşte bunu aşabilmenin gayreti içinde, bundan sonraki beklentilere yönelik olarak Türkiye'de yasalar zaten belli. Fakat bizim yasalarımız içinde çelişkiler var. Anayasa ortaya farklı yaklaşımlar koymuş, yasada bunu açan yaklaşımlar var. İşte YÖK'ün ortaya koyduğu... Daha sonra Anayasa Mahkemesi'nin bir yorumu oldu. Burada ne yazık ki, eğitim ve öğretim özgürlüğünü kaybeden, temel hak ve
özgürlükler noktasında bu hakkını kaybedenlerin geleceğe yönelik olarak ve bunu kazanma noktasındaki bir gayret...''
Erdoğan, gazetecilerin, ''Başörtüsünün
yasak olmaktan çıkması konusunda farklı tartışmalar var. Bir bölümü olumlu bakarken, 'arkası gelecek' diye de kaygılar var'' sözleri üzerine, ''Ben diyorum ki, bunu zaten yasalar düzenlemiş. Şu anda yasalarda bunların nereye oturduğu belli. Ben olayı sadece kamu olarak görmüyorum, kamu olarak görüyorum, özel
sektör olarak görüyorum'' dedi.
İşe geldiğinde, ''Batı, Batı'' denildiğini ifade eden Erdoğan, Batı'da acaba bu tür ayrımların nereye kadar var olduğunu sordu. Erdoğan, şöyle konuştu:
''
Kadın-erkek eşittir diyoruz. Bunu derken acaba kadın-erkek eşitliğini nereye oturtuyoruz? Bunun tabii analizlerini 1. derecede bizim bütün siyasiler, akademisyenler ve
sivil toplum örgütleriyle hep birlikte yapmak suretiyle baştan beri söylediğim, toplumsal mutabakatın yanında kurumsal mutabakatla çözmemiz gereğini söyledim.
Ama kurumsal mutabakatı yüzde 100 bekleyenler bir defa bir yanlışın içindeler. Yani hiç bir zaman 'mutabakat yüzde yüz olur' diye söyleyemezsiniz...''
-''GERİLİM''-
Kurumsal mutabakat da olsa toplumun bir kısmında bazı endişelerin bulunduğu ifade edilerek, ''Sinirlendiniz, yıldırımlar yağdırmaya başladınız. Bir anda gerilim oldu'' sözleri üzerine Erdoğan, ''Bu geçen haftanın gerilimi filan değil'' dedi. Ülkede bulunduğu makam itibariyle kendisinden çok fazla şeyin beklenebileceğini dile getiren Başbakan Erdoğan, şöyle devam etti:
''Ama ben de her şeyden önce sessiz duran yığınların bir temsilcisiyim. Kimsesiz yığınların bir temsilcisiyim. Bakın alanlara, belli insanlar gelip toplanıyor. Onlar da benim vatandaşım. Ve oralarda bazı senaryolar da düzenleniyor. Ben onları da
sabırla izliyorum. Bulunduğum makam içinde. Ama şu anda böyle bir şeyin karşında eğer gerilim taraftarı olsam, o meydanlara 10 katını biz toplarız. Örgütüm buna müsaittir. İnanıyorum ki, sivil toplum örgütleri olarak bunun karşısında toplanacak çok daha büyük kalabalıklar da olabilir. Ama biz hep sabır telkin ediyoruz. Niye? Çünkü burada bir parlamento var, 'egemenlik kayıtsız şartsız milletindir' diyor.
Fakat bir şeyi özellikle değerlendirmenizi istiyorum. Eğer milletin temsilcisi, milletvekilleri, '411 milletvekilinin eli kaosa kalkıyor' nitelemesini görürsem, ben milletin vekili olarak bu ifadeye katlanamam. Çünkü bu ifade yenilir, yutulur bir ifade değildir. Bu ifade, parlamentonun onuruyla oynamaktır. Bu ifade, milletvekillerinin onuruyla oynamaktır. Çünkü, milletin temsilcileri olarak orada olacağız, 411 el bu işe 'kabul' diyecek, siz o ele 'kaos' diyeceksiniz.''
-''ATILAN ADIM VAR''-
''Bu tansiyonu düşürmenin yolu nedir?'' sorusuna da Erdoğan, ''Şu anda atılan bir adım var. Bu atılan adımla birlikte Sayın Cumhurbaşkanımızın bunu nasıl değerlendireceği, değerlendirdikten sonra eğer onaylarsa Anayasa Mahkemesi'ne CHP'nin gidebilme şansı kendi oylarıyla yok ama destek oylar bulursa var. Anayasa Mahkemesi'ne gidebilir. Anayasa Mahkemesi'nin ondan sonra vereceği karar, şekil noktasındadır, şekil noktasından vermesi gerekir'' yanıtını verdi.
Erdoğan, ''Tersini verirse ne olacak?'' sözleri üzerine de ''Bilemem. Çünkü biz bu ülkede 367 olayı yaşadığımız için söyleyecek bir şey yok. Ama Anayasa Mahkemesi'nin vereceği karara tabii ki bizim de saygılı olma durumumuz var. Orada söyleyecek hiçbir şeyim yok'' dedi.
Başbakan
Recep Tayyip Erdoğan, ''Sadece belli bir kesime yüksek öğrenim imkanı verip, belli kesimi bundan mahrum ederseniz, bu ayrımcılık olur ki bu da Anayasaya aykırıdır. Anayasamız bir ayrımcılık anayasası değil'' dedi.
Başbakan Erdoğan, ''Yükseköğretim Kanunu'nun ek 17. maddesiyle ilgili şu anda belirli bir takviminiz var mı?'' sorusuna, ''(Anayasa değişikliği) Anayasa Mahkemesi'ne giderse, kararını bekleyeceğiz'' yanıtını verdi.
Erdoğan, ATV'de canlı yayınlanan programda gazetecilerin çeşitli konulara ilişkin sorularını yanıtladı.
Başbakan Erdoğan, 5 yıl başörtüsü konusunda ses çıkarmadıklarını, ''hep sabır, sabır sabır'' dediklerini ifade ederek, ''Ama biz hiçbir zaman kalkıp da özgürlükler noktasında senin özgürlüğün iyi, benim özgürlüğüm kötü veya seninki kötü, benimki iyi, böyle bir kıyaslama yapmadık. Fakat, 5 yıl bu bizden istendiği halde dedik ki, 'Toplumsal mutabakat var, ama biz kurumsal mutabakatı sağladığımız anda bu adımı atarız.' Şimdi böyle bir adım atıldı'' diye konuştu.
Bu adıma parlamentodaki desteğin yüzde 80'i aştığını, toplumsal desteğin ise yüzde 73 olduğunu belirten Erdoğan, ''Böyle bir destek var bu konuya. Böyle bir desteği bir kenara koyamayız'' dedi.
Türk
Ceza Kanunu'nun (TCK) 301. maddesi konusunda da sivil toplum örgütlerinden kanaatlerini istediklerini, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün
Dışişleri Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı olduğu dönemde sivil toplum örgütlerini konuyla ilgili olarak davet ettiğini anımsatan Erdoğan, şunları söyledi:
''Onlar da getiremedi. Daha sonra biz bir çalışma yaptık. İsmini vermeyeceğim, Türkiye'de bu konuda ihtisas sahibi olduklarını söyleyen sivil toplum örgütlerine de gönderdi. Dediler ki, '
Hükümet hazırlasın bize göndersin, biz ondan sora düşüncemizi belirtelim.' Böyle bir şey de olmaz. Bu işin zamanlaması siyasetçi için çok önemli. Eğer bu zamanlamayı iyi yapamazsanız bunun faturası ağır gelecektir...
Özellikle '
azınlık hukuku' konusunda o kadar hassasiyetimiz var ki, bakın şu anda Vakıf Kanunu görüşüyoruz. Biz burada bütün hassasiyetimizi ortaya koyduk. Bu arada,
Yunanistan da bir
vakıf kanunu hazırladı.
Yunanistan'ın hazırladığı vakıf kanunu ile bizim hazırladığımız vakıf kanununu kıyas edin. Bizim onlara göre nasıl çok çok daha ileri bir vakıf kanunu hazırladığımızı göreceksiniz. Benim tezim şu, ben arkadaşlarıma gerek MYK'da, gerek MKYK'da, gerek Bakanlar Kurulu'nda şunu söyledim: 'Bu devletten devlete bir vakıf hukuku değildir, olaya böyle bakmayacağız.' Çünkü siz orada kalkıp bir mütekabiliyet arayabilirsiniz, bir mahsuplaşma düşünebilirsiniz. Ama burada kişilerin, kurumların hukuku var. Siz kalkıp da mütekabiliyet arayamazsınız...
Azınlıkların buradaki vakıfları, onların hakkıdır, hukukudur. Biz onlara çok daha fazlasıyla güvence sağlamak zorundayız. Bunu sağlayacağız ki, bize karşı çıktığı zaman diyeceğiz ki, 'Bak, biz nasıl sizin hukukunuzu, hakkınızı koruyorsak, lütfen siz de bizim buradaki vatandaşlarımızın hakkını hukukunu koruyun' diyebilmeliyiz. Korumadı, korumazsa korumasın kardeşim. Biz pisliği pislikle
temizlemeyiz, pislik temiz suyla temizlenir. Onlar böyle yapıyorsa yapsın. Bizim metodumuz onlardan farklı olmalı. Kaldı ki biz vakıf medeniyeti üzerine kurulmuş bir ülkeyiz. Şu vakıf kanununda ana muhalefet de muhalefet de bakın bize nasıl bindiriyorlar? Hala çıkaramadık, ama inşallah çıkacaktır.''
-''YÜKSEK ÖĞRENİM OLAYINI SOYUTTAN SOMUTA ÇIKARAN BİR ADIM''-
Başbakan Erdoğan, ''Yükseköğretim Kanunu'nun Ek 17. maddesiyle bağlantılı olarak değişikliğe gittiğiniz takdirde, anayasa değişikliğinin Anayasa Mahkemesi'nden dönme riski doğmaz mı? Bunun uygulamasını zaman içine bırakmak ya da kanun değişikliğini ertelemek niyetinde misiniz?'' sorusu üzerine, şöyle konuştu:
''Anayasa'nın bu değişikliğini şöyle açıklayayım. Burada, kendini bununla adeta bağlanmış gören bir anlayış var. Bu anlayışı biz çözelim istiyoruz. Anayasa'nın 42. maddesi bunu getiriyor.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Başkanı'nın bir açıklaması oldu, 'Burada herhangi bir değişiklik olması halinde bizim daha önceki yaklaşımımız değişebilir' diye. Orada, kılık kıyafetle ilgili herhangi bir ifade kullanılmadı. Kullanılmayışının sebebi, bizim hassasiyetimiz oradadır, Anayasa'nın 2. maddesine atıf yapıyorlar ya, bununla bu işin ilgisinin, alakasının olmadığını ortaya koyabilmek için. Kaldı ki, Türkiye demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti. Bu devlette yüksek öğrenim zaden 42. maddede işleniyor. Ne deniyor orada, '
eğitim-öğretim hakkı engellenemez' deniyor. Burada sadece yüksek öğrenim olayını soyuttan somuta çıkaran bir adım var, bu açıklanıyor. Sadece iş, ilköğretimde,
ortaöğretim de değil ama yüksek öğrenimde bunun önünün açılması lazım.
Burada sadece belli bir kesime yüksek öğrenim imkanı verip, belli kesimi bundan mahrum ederseniz, bu ayrımcılık olur ki bu da Anayasa'ya aykırıdır. Anayasamız bir ayrımcılık anayasası değil. Bunu, onunla getirmiş oluyoruz. Diğeri ise
teknik ayrıntıdır. O teknik ayrıntı üzerinde, Anayasa Mahkemesi'nin kararından sonra çalışmanın, şu anda attığımız adım üzerinde çalışmanın, çok daha isabetli ve faydalı olacağını düşünüyoruz.''
-KARARDAN SONRA-
''Önce Anayasa Mahkemesi'nin kararının mı beklenmesi lazım?'' sorusuna da Erdoğan, ''Tabii onun beklenmesi lazım, onun netleşmesi lazım'' karşılığını verdi.
Erdoğan, ''Anayasa Mahkemesi kararı gelmeden, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün parlamentoya iade etme ihtimali var mı?'' sorusunu yanıtlarken, ''Bu noktada Sayın Cumhurbaşkanımızın takdiri ne olur, ne olmaz bilemem. Kendine göre değerlendirmelerini bu arada yapıyordur, hukuki bir çok istişarelerde bulunuyordur. Ona göre kararını verecektir. Vereceği karar çok çok önemli'' dedi.
Başbakan Erdoğan, ''Yükseköğretim Kanunu'nun Ek 17. maddesiyle ilgili şu anda belirli bir takviminiz var mı?'' sorusunu ise ''(Anayasa değişikliği) Anayasa Mahkemesi'ne giderse, kararını bekleyeceğiz'' diye yanıtladı.
-TCK'NIN 301. MADDESİ-
Parlamento çalışmalarında partilerin gösterdikleri
dayanışmayla ilgili bir soru üzerine de Erdoğan, MHP ile yapabilecekleri bir çok dayanışma olduğunu belirtti. TCK'nın 301. maddesiyle ilgili böyle bir şeyin söz konusu olmadığını ifade eden Erdoğan, ''Biz, 301'i getireceğiz, o konuda biz kararlıyız, ondan sonra da parlamentodan geçireceğiz. Bu hafta, Vakıf Kanunu biter. Ondan sonra önümüzde 301 olayı var, Sosyal
Güvenlik Kanunu var. Bunlar bizim şu anda çok çok önemsediğimiz yasalar. Bunları çıkaracağız. AB uyum süreciyle ilgili bu yasalar önem arz ediyor. Bunlar, öncelikli olarak çıkaracağımız kanunlar'' diye konuştu.
Başbakan Erdoğan, attığı her adımın herkesin takdirini toplamayabileceğini belirterek, şunları söyledi:
''Laiklik endişesi konusunda, 'Bu işin güvencesi biziz' diyoruz. Sadece
AK Parti olduğumuz için değil, iktidarda olduğumuz için söylüyorum. Kimse kimseyi bu ülkede örtünmeye zorlayamaz. Bu herkesin kişisel bir tercihidir, hakkıdır, bu hakkını kullanır. Kullanmayana da 'niçin kullanmıyorsun?' kimse diyemez. Bu bizimle alakalı bir konu değil. Böyle bir şey yapıldığı zaman, biz bütün kurumlarımızla bu işlerin karşısında oluruz. Bu kurumlar da var. Biz bu işin de yakın takipçisiyiz.
Geldiğimizden beri bir şeyi özellikle söylüyoruz. Laiklik konusundaki hassasiyetimiz ortada. Bütün bunları söylememize rağmen, birileri kabul etmiyor diye biz ne yapalım. Biz diyoruz ki, '1982 Anayasasında gerekçede tanımını bulan laikliği partimizin programına yerleştirmişiz, bu laikliği şimdi kapsamlı Anayasa değişikliğine de aynen koyduk ve tüm
inanç gruplarına eşit mesafedeyiz ve onların güvencesiyiz' diyoruz. İster
Hristiyan, ister
Budist,
Musevi, kim olursa olsun.
Bu inanç gruplarıyla en ilginç, en olumlu süreç bizim sürecimizdir. Bunu yaparken biz kendi değerlerimizden kaynaklanarak bunu yapıyoruz, çünkü değerlerimiz de bunu gerektiriyor. Bunu yapmak durumundayız. Bu olumlu istikamette gelişecektir, kimsenin endişesi olmasın. Hele hele üniversitelerimizde başı örtülü, başı açık, bu ayrımcılığı asla istemiyoruz ve kimse de farklı yaşam tarzını kabullenmiş olan vatandaşlarımıza karşı olumsuz bir yaklaşım içerisine giremez. Ülkemde kimin yaşam tarzına şu ana kadar bir müdahale oldu? 5 yıllık belediye başkanlığımızda İstanbul, Türkiye'nin özetidir. Bu tür yaşam tarzlarının en farklı yaşandığı yerdir. Kimin yaşam tarzına burada bir müdahale yapıldı. Hep bu söylentiler söylene geldi. Ama bunların hiçbirini haklımız yutmadı, tercihini her zaman bizden yana kullandı. O kesimler hem bunları söylüyor hem de yine bildikleri gibi yollarına devam ediyorlar. Gelin de bir barışık toplum haline gelelim, bir dayanışma içinde olalım, ülkenin menfaatleri etrafında oturalım. Kimse, kişi başına
milli gelir bu ülkede 2 bin 500 dolardan 7 bin dolara çıkmış, bunu konuşmuyor. Milli gelirimiz, 181 milyar dolardan 500 milyar dolara çıkmış bunu konuşmuyor. Cebimde 100 lira varken bunun 78 lirası borçtu, şimdi 100 lira varken 39 lira borç, konuşmuyor.''
-YEREL YÖNETİMLERDE İÇKİ YASAĞI İDDİASI-
Başbakan Erdoğan, ''Kimi yerel yönetimlerde içki yasağı uygulandığı şeklinde yerel basında haberler çıkıyor. Size bilgi geliyor mu?'' sorusu üzerine ise şunları kaydetti:
''Bana gelmedi. Bana somut bir şey söyleyin. Diyarbakır'daki olayı söylüyorsanız, Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi malum. Oradaki alt kademe belediyeleri de ayni partinin belediyeleri. Bazı mahallere yaklaşık olarak içkili
restoranlar kuramazsınız. Bunlar genelde okullardır. 3 yıl önce yayınlanan genelgede, bu tür bazı restoran yerine dernek kurmak suretiyle o bölgelerde, bu derneklerde içkili servis yapma yoluna gidilmiş. Bunlara belli bir süre verilmiş, bunlar aynı zamanda kumar oynatan yerler, yakalama olayları da olmuş. Yapılan denetimler esnasında, 'Dernekler Yönetmeliğinin geçici 4. maddesinde yer alan hüküm gereğince gereli işlemlerin başlatılması...' diyerek
Diyarbakır Valiliği böyle bir yazı yazmış.''
Erdoğan, ''Yani, dini gerekçelerle
iş yeri ruhsatı iptali söz konusu değil'' sözleri üzerine, ''Hiç alakası yok. İstanbul'da yaptık mı böyle bir şey, var mı? Yani, 10 yıl geride kaldı, hala inandıramadık. Bilmiyorum, herhalde bu iş ölmeden olmayacak. Öldükten sonra kararını verecekler'' diye konuştu.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye'de
Kürtlerin asli unsur olduğunu belirterek, ''Onların burada asimile olmak, entegre olmak gibi bir sorunu olamaz ki'' dedi.
Türkiye'de ana dilini öğrenmek isteyen herkesin, kurslar yoluyla bunu yapabildiğini ifade eden Erdoğan, TRT'nin bir kanalının tamamıyla
Kürtçe,
Arapça ve
Farsça yayın yapan bir hale getirileceğini kaydetti.
ATV'de canlı yayınlanan programda gazetecilerin sorularını yanıtlayan Erdoğan, ekonomi ile ilgili değerlendirmelerde bulundu. Türk ekonomisinde gerilimden bahsetmenin söz konusu olmadığını söyleyen Erdoğan, Ocak ayı rakamları itibariyle Türkiye'nin iyi bir konumda olduğunu ifade etti. Türkiye'de cari açığın, doğalgaz ve petrolün dışarıdan alınmasıyla tetiklendiğini belirten Erdoğan, 2007 yılı sonu itibariyle bu rakamın 33 milyar dolara ulaştığını, bunun da çok ciddi bir rakam olduğunu kaydetti. Erdoğan, Türkiye'ye giren küresel sermayenin 2006'da 20 milyar doların üzerine çıktığını, 2007'de 20 milyar doların yakalandığını belirterek, bu yıl da bu rakamların altına düşülmeyeceğini anlattı.
''Türkiye cazibe merkezi olma durumunu koruyor'' diyen Başbakan Erdoğan, batılı yorumcuların,
Hindistan ve Çin'in ardından cazibe merkezi olan üçüncü ülke olarak Türkiye'yi gösterdiklerini dile getirdi.
Küresel ekonomide
finans sektöründe görülen risk durumunun Türk finans sektörü için geçerli olmadığını belirten Erdoğan, ABD'nin geçmişte finans sektöründe çok kabarık rakamlar ortaya koyduğunu, şimdi gerçeğin ortaya çıkmaya başladığını söyledi. Erdoğan, ''Gerçek ortaya çıkınca, bunun nedeni de mortgage sistemi oldu, iş patlak verdi. Şimdi bunu toparlamanın gayreti içerisindeler. Sağdan vuruyorlar olmuyor, soldan vuruyorlar olmuyor. Çünkü işin boyutu çok farklı. Bundan dolayı ABD'de bir sıkıntı devam ediyor'' dedi.
Avrupa'daki bankaların göstergelerini henüz açıklamadıklarına işaret eden Başbakan Erdoğan, Türkiye'de yaşanan 2000 ve 2001
krizlerinden, fona devredilen bankalardan önemli dersler çıkarıldığını, finans kuruluşlarının sıkıntısı olmadığını vurguladı. Kısa süre önce Bankalar Birliği temsilcileriyle bir araya geldiğini de anlatan Erdoğan, finans sektöründeki risk oranının yüzde 2,5-3 olduğunu aktardı. Erdoğan, kriz döneminde bu oranın yüzde 30 civarında olduğunu belirterek, bu farkı finans sektörünü rahatlatan en önemli unsur olarak değerlendirdi.
Bir gazetecinin, ''Bize bir şey olmaz havası eleştiriliyor?'' sözleri üzerine, Başbakan Erdoğan, bu alandaki disiplini elden bırakmadıklarını, bırakmayacaklarını vurguladı.
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Nazım Ekren'in
başkanlık ettiği
Ekonomik Kurul'un ekonomiden sorumlu bakanlarla sürekli görüştüğünü, Bakanlar Kurulu'nda da ekonomik konuların mutlaka değerlendirildiğini belirten Erdoğan, dünyadaki gelişmelerin yakından izlendiğini, bu konularda en ufak bir gevşemenin olamayacağını ifade etti.
-''MORTGAGE'IN SİGORTASI TOKİ''-
ABD'deki mortgage sisteminde yaşanan krize de değinen Başbakan Erdoğan, şunları söyledi:
''
Mortgage'a karşı bir sigortamız var, TOKİ... TOKİ bizim burada en büyük avantajımız oldu. Çünkü mortgage sisteminin bir dezavantajı var. Orada isteyen istediği yerde, istediği yeri satın alıyor. İstediği bankadan bunun finansını temin ediyor.
Rehavet orada aslında. Ama bizde öyle değil, bizde alıcıyı istediğimiz yere biz çekiyoruz. Biz, dikkat edilirse daha çok dar gelirli, azamisi orta gelir gruplarına hitap ediyoruz. Onun üzerindeki gelir grupları zaten kar marjıyla geliyor, burayı satın alıyor. Biz burada kar marjı koymadık.
Dolayısıyla bizim müşterimiz parasını tıkır tıkır ödüyor. Maliyetler de daha düşük. Bu tür ihtiyacı olan kesim, daireyi mortgage sisteminden almıyor, geliyor TOKİ'den alıyor. Şu anda 300 bine yakın inşaat var, 160 bini sahiplerine verilmiş vaziyette.''
''Ekonomideki risk faktörleri içeride sosyal politikalarda daralmaya neden olabilir mi?'' sorusu üzerine de Başbakan Erdoğan, şu anda böyle bir risk görülmediğini belirtti. Başbakan Erdoğan, yine de böyle bir risk varmış, sıkıntı olabilecekmiş gibi her türlü tedbiri aldıklarını kaydetti.
Merkez Bankası'nın 70 milyar doları aşkın döviz rezervi olduğunu, IMF'ye olan borcun iyi bir noktaya geldiğini hatırlatan Erdoğan, bu konularda sıkıntı olmadığını dile getirdi.
Başbakan Erdoğan, AB ile ilgili bir soru üzerine de,
Dışişleri Bakanı Ali Babacan'ın başmüzakereci olmasıyla başmüzakereciliğin güçlendirildiğini kaydederek, bu konuda AB ülkeleriyle hiçbir sıkıntı yaşanmadığını söyledi. Erdoğan, ''(AB ile ilgili münasebetlerde gerileme var) denilirse, tam aksine bizim AB üyesi ülkelerle yaptığımız görüşmelerde bundan çok memnuniyet duyduklarını onlar da ifade ediyorlar. Şu ana kadar süreci takip eden bir insanın bunun başında olması,
Dışişleri Bakanlığı ile güçlendirilmiş, kuvvetlendirilmiş olması, bizim münasebetlerimizi çok daha hızlandıracak, kolaylaştıracaktır'' diye konuştu.
Bu yıl Afrika'da 10
büyükelçilik açmayı hedeflediklerini dile getiren Erdoğan, bir çok Latin
Amerika ülkesinde de büyükelçilik açmayı planladıklarını anlattı. Tüm bu girişimlerin AB ile ilişkilere dolaylı etkisi olacağını dile getiren Erdoğan, ''AB üyesi ülkelerin buralarla münasebetleri var. Sizin buralardaki gücünüz, AB'deki gücünüzü de dolaylı olarak artırıyor'' dedi.
Erdoğan, AB ülkelerindeki sivil toplum örgütlerini de harekete geçirmeye başladıklarını, bunu Türk vatandaşlarının çoğunlukla yaşadığı yerlerden başlattıklarını ve geliştirmeye çalıştıklarını söyledi. Erdoğan, AB üyesi ülkelerde yaşayan Türk vatandaşlarının bu konuda duyarlılık kazanması gerektiğine işaret etti.
-''İSTEYEN İSTEDİĞİ YERDE ANA DİLİNİ ÖĞRENEBİLİR''-
Erdoğan, bir gazetecinin, ''
Almanya'da
Türk okulları, Türk üniversiteleri isteyerek Almanları kızdırdınız'' sözleri üzerine, şunları söyledi:
''Burada kızmaya hakları var mı? Ben gayet kibar bir şekilde ikili ve heyetler arası görüşmelerde kendilerine açık açık söyledim. Biz de Alman Lisesi,
Kabataş Lisesi, İstanbul
Erkek Lisesi var. Bütün liselerimizde Almanca, seçmeli
yabancı dildir. Burada da, eyaletlerinizde
Türkçe eğitim veren birer tane okulunuz olsa, bunun yanında Almanca'yı da iyice öğrenme imkanı verseniz...Bana orada bir şey söylemediler.''
Bir gazetecinin, ''Bana orada bir soru yönelttiler: 'Acaba Türkiye'de
Kürtler asimile mi entegre mi?' Ne diyorsunuz bu konuda?'' sorusu üzerine Erdoğan, ''Kürtler buranın asli unsuru. Onların burada asimile olmak, entegre olmak gibi bir sorunu olamaz ki'' dedi. Başbakan Erdoğan sözlerini şöyle sürdürdü:
''İsteyen, istediği yerde ana dilini öğrenmek için kurslar kurabilir. Öyle benzetmeler, kıyaslar yapalım ki, bunlar zeminini bulsun. Şu anda
Güneydoğu Anadolu'da yaptığımız çalışmalarda benim vatandaşımın böyle bir sorunu yok. Bunların hepsi
sanal olarak ortaya konuyor. Sanal olarak ülkemizi bir yerinden bölmeye yönelik adımlar olarak ortaya konuyor.
Sen ana dilini mi öğrenmek istiyorsun, buyrun kurslar... Bunu
Kopenhag Siyasi Kriterleriyle getirdik mi? Getirdik. Bunu şimdi daha da geliştireceğiz. Şimdi TRT'nin bir kanalını o bölgede tamamıyla Kürtçe yayın yapan, hatta Arapça, Farsça yayın yapan bir hale getireceğiz.''
Kürtlerin özel olarak böyle bir kanal açmasının neden engellendiği sorusu üzerine ise Erdoğan, Kürtçe yayın yapma noktasında sıkıntı olmadığına, kısıtlamanın
terör örgütüne yönelik yayınlar için geçerli olduğuna işaret etti. Başbakan Erdoğan, sıkıntının Kürtçe olarak yapacakları yayından değil, içerikten kaynaklandığını ifade etti.
Erdoğan, uydudan izlediği Kürtçe yayın yapan kanallardan birinde seyircinin alt yazıyla ''canlı kalkan olmaya davet edildiğini'' anlatarak, ''Bu yayını kalkıp da olumlu karşılamak mümkün değil. Böyle bir içerik Türkçe de olsa yasak'' dedi.
-GAP İLE İLGİLİ YENİ ÇALIŞMA-
Güneydoğu Anadolu ve Kürt kökenli vatandaşlarla ile ilgili yeni bir açılımın söz konusu olup olmadığının sorulması üzerine Başbakan Erdoğan, bölgedeki sıkıntının eğitim, sağlık, işsizlik ve
ulaşım gibi alanlardaki sorunlardan kaynaklandığını söyledi.
Erdoğan, bölgeye 5 yılda eğitim, sağlık, ulaşım, toplu konut gibi alanlarda önemli yatırımlar yapıldığını ifade ederek, kentsel değişim-dönüşüm projelerinin devam ettiğini kaydetti. GAP ile ilgili
yerli ve küresel kaynaklı, 5 yıl hedefli bir çalışma başlattıklarını belirten Erdoğan, bu çerçevede
Cizre ve
Silvan Barajlarının bitirileceğini, geniş sulama kanallarının yapılacağını, sulamanın yer altına alınacağını, bitirilememiş otoyollar ve duble yolların da tamamlanacağını söyledi. Başbakan Erdoğan,
Suriye sınırının da mayından temizleneceğini ve bölgenin organik tarıma açılmasının planlandığını dile getirdi.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ''Ergenekon olayının'' ardından yapılan yürütülen çalışmalarla ilgili olarak, ''Hala devletin içinde bu süreci yavaşlatmaya çalışan unsurlar var. Biz iktidara gelmeden önce bunlar zaten tespitlerimizdi. Şimdi biz bunları meydana çıkarmanın gayreti içindeyiz'' dedi.
Erdoğan, ATV'de canlı yayınlanan programda gazetecilerin çeşitli konulara ilişkin sorularını yanıtladı.
''Güneydoğu'daki sorun bir yerde
yoksulluk, şiddet, terör sorunudur. Bunun dışında bir sorun yoktur diyebiliyor musunuz?'' sorusuna Erdoğan, ''Diyemeyiz, olayın kültürel boyutu da var. Terör bunları öncelikli kullanıyor'' yanıtını verdi.
''Olayın
demokrasi boyutuna geldiği zaman benim Güneydoğu'daki vatandaşımı bundan mahrum edebilir misiniz'' diyen Erdoğan, şöyle devam etti:
''Benim Güneydoğu'daki vatandaşım bugün parlamentoda şu andaki nüfusundan
seçmen sayısından batıya göre orantılarsak çok daha fazlasıyla temsil ediliyor. İstanbul'da diyelim 100-110 binle bir milletvekili seçilirken Güneydoğu'da öyle illerimiz var ki 7-8 bin kişiyle bir tane milletvekili çıkarıyor.
İdari uygulamalarda yanlışlar var. Bu zaten giderildiği için biz Güneydoğu'da, Doğu'da birinci parti konumuna geldik. Bu eğer birinci derecede giderilmemiş olsa, biz orada halkımızla kucaklaşmamış olsak, onlarla böyle bir
iletişimi sağlayamamış olsak halkımızın teveccühü bu derece orada bize yönelik olmaz. Şu anda Türkiye'de biliyorsunuz sadece Tunceli'de milletvekili çıkaramadık. Bunun dışında tüm bölgelerde, illerde bizim milletvekillerimiz var. Zaten iyi bir konuma bu iş gelecek ben buna da inanıyorum.''
''Yani bir paket açmak için yerel seçimleri mi bekleyeceğiz?'' sorusu üzerine Erdoğan, ''
Hayır. Şu anda en önemlisi işte GAP. Başbakan Yardımcım GAP'ı dol