İşte Erdoğan'ın konuşması:
Bizim bu toplantılarımızın amacı asla ve asla popülizm amaçlı halkla ilişkiler çalışması değildir.
Tam tersine
ülkemizin can alıcı, can yakıcı yürek burkucu meselerini, kronik sorunlarını masaya yatırmayı, en geniş mutabakatla hal yoluna koymayı samimiyetle arzuluyoruz.
Onlarca yılın önümüze koyduğu meseleler, bugün milletimiz ve ülkemizin önünde engel teşki ediyor.
Enerjilerimizi heba ediyor.
Sessiz devrim olarak adlandırılan bir süreç yaşıyoruz.
Geçmişten devraldığımız bir kısım sorun kümeleri ülkemizin gelişmini olumsuz etkilediği gibi insanımızın huzur ve selametini de olumsuz etkiliyor.
Medeniyet değerlerimiz açısından yaşanan olumsuzlukları artık sineye çekmemiz, görmezden gelmemiz mümkün değildir.
Statükoyu sürdürmemiz de mümkün değildir
Durumu idare etmeyi, suya sabuna dokunmadan
iktidarda kalma anlayışına sahip değiliz.
Anlayışların, politikaların,
uygulamaların bir bir değiştiğine şahit oluyoruz.
Bunlarla ancak güç birliği yaparak baş edebiliriz diye düşünüyoruz.
İnsanımızın canını yakan bu meseleler
Türkiye'nin kaderi değildir.
Terörden bölgesel geri kalmışlığa, kimlik meselelere kadar her konuyu ortak akılla ele almaya çalışıyoruz.
Yüzlerce
rapor, kitap,
makale yayınlandı, siyasi partilerden tutunuz STK lara kadar hepsinin yayınları var, sizlerin yazmış olduğunuz eserleriniz sahnelenmiş, oynanmış.
Avrupa birliği ilerleme raporları bunlara yer veriyor. Neredeyse bilinmedik hiçbir mesele yok ama şimdi dün olmayan bir şey var, çözüm iradesi, cesaret ve kararlılık.
Biz hükümet olarak samimi bir adım attık. ülkemizin kronik meselelerini artık hal yoluna koymak istedik. Bizler aslında birbirimizin uzağında değiliz. Hepimizin aynı gökkubbe altında müstesna bir yeri var. Ortak bir kaderi paylaştığımız gibi ortak bir geleceği paylaşıyoruz. Meselelere farklı zaviyelerden bakıyor olabiliriz, çözüm önerilerimiz farklı olabilir ama herbirimiz ülkemizin huzur ve
refah içinde olmasını arzuluyoruz.
7.5yıldır Türkiye'nin daha fazla demokratikleşmesi için temel hak ve özgürlüklerin daha fazla olması için çok önemli adımlar attık.
Çetelerle, mafyayla, karanlık güç od aklarıyla yaptığımız mücadele yaşadıklarımızın bir parçasıdır. Çözüm çabalarını sabote etmeye çalışanlara karşı mücadele yürütüyoruz.
Bildik ezberlerden, milli iradeye vurulmak istenen prangalardan bir bir kurtuluyoruz aslınd.a
Fikirlerimizi ne kadar irtibatlı hale getirebilirsek, ne kadar ortak paydada buluşabilirsek, inanıyorum ki Türkiye için çok daha isabetli ve kucaklayıcı çözümler üretebiliriz.
Düzenlediğimiz bu istişare toplantılarının amacı da esasen budur.
Herkesin bizim gibi düşünmesini sağlamaya asla çalışmıyoruz
Cemil
Meriç Üstadımızın şu ifadeleri amacımızı tüm berraklığıyla ortaya koyuyor
Muhteşem maziyi muhteşem geleceğe bağlayan
köprü olmak isterdim...
İşte biz bu köprüyü kurmak, istikbali kurmak istiyoruz.
Birinci dünya savaşı vğe ardından zaferle sonuçlandırdığımız kurtuluş savaşını yaşadık,
toplum olarak büyük badireler atlattık, falih rıfkı atay, barış ve kurtuluş gibi bir milletin tarihinde pek az defa sığmış olan ve biri milli hadise olan 4-5 yıl içinde geçirmiş olanların hikayeleri okunmaya değerdir.
Topyekün tüm millet olarak, hep birlikte, tarihten asla silinmeyecek hikayeleri birlikte yazdık.
Ülkemiz, topraklarımız, aydınlarımız büyük tramvalar atlattı.
Bu sıkıntılar peşimizi bırakmadı.
Cemal Süreyya şöyle diyor.
O yıllarda ülkemizde çeşitli hükümetlerle 72 dilden 2si yasaklanmıştı, ikincisi kürtçe..
Konuşmanın cezalandırıldığı inancın engellendiği an ve an ertelendiği dönemler geçirdik.
Suyu aramaya devam ediyor ve mutlaka bulacağımıza, birgün mutlaka ulaşacağımıza inanıyoruz.
Söz uçar, yazı kalır. Bu toprakların son derece birikimli yazarları, edebiyatçıları yine bu toprakların hikayesini romanını, şiirini en güzel şekilde kaydetmişlerdir.
Dede korkuttan, hoca nasrettine, halit ziya, orhan veli,
aşık veysel'e kadar ismini sayamadıklarım niceleri bu toprakların
kalemi oldular.
Necip Fazıl nasıl bu toprakları yazdıysa Nazım hikmette aynı şekilde yazdı.
Orhan kemal, yaşar kemal ne kadar bu ülkenin değeriyse aynı şekilde Sezai karakoç,
nurettin topçu bu toprakların parlayan değerleridir.
Farklı yerlerde duruyor olsalarda aynı kelimelerle bu ülkeyi yazdılar.
SADECE DÜŞÜNCELERİ İÇİN KURBAN EDİLDİLER
Namık Kemal vatan şarkısı adlı muhteşem bir eser bıraktı.
Amalimiz efkarımız vali vatandır.
Mehmet akif mısır'da memleket hasreti çekti.
Nazım Hikmet mapushaneden
mektup yazdı.
Sabahattin ali, dışarıda
mevsim baharmış, gezip dolaşanlar varmış başın öne eğilmesin diyerek bu toprakların aşkına bir ömrü feda etti.
Bu ülkenin Kemal Tahir'i, Saidi Nursisi, Rıfat Ilgaz'ı, Nihal Atsız'ı sadece ve sadece yazdıkları için düşündükleri için hürriyet hasretinden prangalar eskiterek göçüp gittiler.
Bütün bunlarla birlikte tarihi ele aldığımızda bugüne ve yarına nasıl bir rota çizeceğiz, nasıl bir uygulama alanı çizeceğiz.
KARANLIK EMELLERİN KURBANI OLDULAR
Herbirinin dünya görüşü farklıydı,
siyaset anlaşıyı farklıydı, tüm bu farklılıklara rağmen kelimeleri kavramları, aşkları ve sevdaları aynıydı. Hepsi karanlık emellerin
kurbanı oldular. Bugün görüyoruzki toplumumuz arasında suni ayrışmalar yaratmaya çalışanlar aynı kaynaktan besleniyor.
Komplolar insanımızı birbirine düşürmek için yapılıyor ama aziz millet kardeşliğini herşeyin üstünde tuttu.
Cemil Meriç, Ağaç kökleriyle yaşar, insanlar da... diyor.
Onların kökleri bu topraklardaydı.
BU KAHVALTIDA BULUNMAZ KİMSEYE BİR ŞEY KAYBETTİRMEZ
Bazı dostlarımız "Biz AK Parti'nin buluşmalarına gelmem" diyor. Bu ülkede tek tipçilik, hoşgörüsüzlük, dayatmacılık, arizidir. Bu topraklarda ancak sevgi çiçekleri yeşerir. ama diyorsaki, bir kalemin sahibi, örneğin, biz şu anda milletimizin takdiriyle iradesiyle iktidardayız, Bu kahvaltıda bulunmak kimseye birşey kaybettirmez. Burada bulunuruz konuşabildiğimiz kadar konuşuruz, kimsenin geleceğe yönelik iradesi tavrı değişsin, böyle bir şey yok, bunu böyle görmek durumundayız.
Sanatın diliyle siyasetin dili elbette farklıdır.
Bir siyasetçi olarak sözün gücüne, sözün önemine, sözün ağırlığına bütün kalbimle inanıyorum. Sözün dilden değil gönülden söylenmesine çok önem veriyorum.
Sürçi lisan ettiğimiz, öfkelendiğimiz zamanlar olabilir ama siyasetin gündelik ve güvenilir olmaktan uzak söyleminin bulunduğu usluba dönüştürm
emek için hassasiyetli davranıyoruz.
ŞAMİL TAYYAR'I DA HAKAN ALBAYRAK'I DA UNUTMUYORUM
Ben sürgünleri mahpusları sayarken elbette son dönemlerde yaşananları da unutmuyorum.
Şamil Tayyar'ı, Hakan Albayrak'ı elbette unutmuyorum. Orhan Pamuk'u aklımdan çıkarmıyorum.
Engelleri anlatmaya ne zaman yeter, ağlarım ağlatamam hissederim söylemeyem... var ya..
Türkiye'de
ifade özgürlüğü ne kadar daratıldıysa, çözüm iradesi okadar zayıflatılmlıştır.
Düşünürler ne kadar
baskı altına alındıysa Türkiye o kadar geri gitmiştir.
Elbette bize gelen konuklar bizim görüş alanımızın dışında değil
Ece Ayhan, devlet dersinde öldürülenlerden bahsediyor. her çocuğun kalbinde kendinden büyük çocuk var diyor.
İleri demokrasiye ulaşmanın ancak iyi bir anayasayla ulaşalıbileceğini artık biliyoruz.
Uzun ince bir yoldayım, gidiyorum gündüz gece diyerek, menzile ulaşmaya çalışmak. Derdim vardı onun için inlerim diyen YUnus'a
kulak vererek.. Şİir okumanın mahkumiyet getirdiği günlerden bugünlere ulaştık, artık dün konuşalamayanların serbestçe konuluşduğu, dün dokulunmayanlara dokunulduğu bir sürecin içindeyiz.
Tanpınarın'da söylediği gibi, değişirken devam eden, devam ederken değişecek günler yaşıyoruz.
Bu dünyada bir tek şeye yanar gönlüm,
yiğit iken ölenlere, gök ekini biçmiştir... der
Yunus Emre.
Gençler göğe doğru uzanan gök ekinleridir, bizler ne yazıkkı Türkiye olarak 30 yıldır gök ekinlerimizin olgunlaşmadan, başağa durmadan boyunlarının büküldüğüne toprağa düştüklerine şahit oluyoruz.
Bu ülkenin tarihinin ayrılmaz parçaları olan farklı etnik grupların azınlıkların aynı şekilde sorunlarıyla başbaşa bırakıldıklarını biliyoruz.
Ülkenin doğusunda batısında kuzeyinde güneyinde yaşanan sıkıntıların artık daha fazla sessiz kalınamayacağının farkındayız.
Biz hükümet olarak bu ülkenin
siyah beyaz olmadığını gökkuşağı kadar renkli olduğunu anlatmak istiyoruz.
Ayşe Kulin gibi biz aynı toprakların çocuklarıyız diye haykıyoruz.
Sayın Murat Menteş gibi "Korkma Ben Varım" diyoruz.
Acıların tekrar yaşanmaması için emek sarfediyoruz.
Burada bulunan ya da bulunmayan bütün misafirlerimden beni affetmelerini istiyorum.
Bu milletin huzuru için, aşk için, bu ülke için kalem oynatan herkese şükran borçluyuz.
Değerli dostlar, yazar tüm
sanatçılarımız gibi, görülemeyecek gören, anlatılamayanı anlatandır. Söz uçar yazı kalır, bugün bizi hepbirlikte biz yapan, tarihi
medeniyetin süzgeçinden geçiçerek ulaştıran yazarlarımızdır.
Eserlerin geleceği şekillendireceğine eminim. Amacımız sanatçılarımızla, yazarlarımızla iktidar arasında bir köprü kurmak değil, amacımız yazarlarımızın fikirlerinden azami derecede istifade edebilmek.
YILLARCA ÇEKTİĞİMİZ BU MESELELERDEN KURTULMAK İSTİYORUZ
Yıllarca acısını çektiğimiz meselelerden kurtulmak istiyoruz.
Milli birlik ve kardeşlik projesiyle mücadelemizi bir adım daha yukarı taşıyor, Türkiyenin birlik ve kardeşliğine yeni bir sayfa açıyoruz.
Sanatçılarımız olmazsa, sanatçı duyarlılığı olmazsa bu ülke eksik kalır. Sizler zaten kelimelerinizle, eserlerinizle bu sürecin içinde oldunuz. açıkçası anlatmaya çalıştığım hikaye, isimlerini değiştirdiğinizde göreceksiniz ki sizin hikayenizdir.
Hükümet olarak buradayız, okuyoruz, takip ediyoruz, gereğini yapmak için çırpınıyoruz. Hukuk devleti içinde yapılması gerekenleri o çerçeve içinde yapmaya çalışıyoruz.
Dün Merhum Turgut Özalın Ölüm Yıldönümüydü, kendilerini anıyorum.
Hepinizi, saygı ve sevgiyle selamlıyorum.