Baş
bakan Recep
Tayyip Erdoğan, 2010
Mali Yılı Bütçesi'nin, küresel
krizden çıkış
bütçesi olarak hazırlandığını bildirdi.
Erdoğan
DEİK'in 2009 yılı Olağan Genel Kurulu'nda yaptığı konuşmada, DEİK'in 21 yıldır
Türkiye'nin kalkınmasına, ilerlemesine, ekonomisine, ticaretine, dünya ile bütünleşmesine farklı katkılar sağladığını, sağlamaya da devam ettiğini belirtti.
Küresel ve ulusal ölçekte önemli bir süreçten geçildiğini, bütün dünyanın
2. Dünya Savaşı sonrası en büyük
ekonomik krizi yaşadığını belirten Erdoğan, bu krizi aşabilmek için de yoğun bir çabanın içerisinde olduğunu anlattı.
Erdoğan, ''Ülkemizin önünü açacak, ülkemizin daha büyük atılım yapmasını sağlayacak, Türkiye'nin bölgesel, küresel anlamda daha güçlü bir aktör haline getirecek süreç, ekonomimizi yakından ilgilendiren süreçtir. Milli birlik ve kardeşlik sürecimiz de bu arada işliyor. Çünkü demokratik
açılım süreciyle de bu farklı bir sıçramayı bizlere sağlayacaktır'' diye konuştu.
Geçtiğimiz cuma günü
TBMM'de 2010 Mali Yılı Bütçe Tasarısı'nın yasalaştığını hatırlatan Erdoğan, 2010 bütçesinin hükümetin daha önce 7 bütçesi gibi, sosyal yönü güçlü, Türkiye'nin imkanlarını, fırsatlarını, potansiyellerini, azami derecede milletin istifadesine sunan bir bütçe olduğunu kaydederek, şunları söyledi:
''2010 bütçemiz küresel krizden çıkış bütçesi olarak hazırlandı. Bütçe görüşmeleri sırasında gerek komisyonlarda, gerek TBMM genel kurulunda küresel krizin tüm boyutlarıyla istismar edildiğine, kriz üzerinden Türkiye ekonomisine ilişkin karamsar, moral bozucu bir tablo çizilmek istendiğine şahit olduk, Rakamlar çarpıtıldı. Göstergeler, eğildi büküldü. Kriz üzerinden hükümetimize ve ekonomi politikalarımıza yönelik nezaket sınırlarını da aşan, eleştiriler, hatta hakaretler savruldu. Şunu gönül rahatlığıyla söylemek durumundayım, ekonomimizin tarafları da, aziz milletimiz de, neyin ne olduğunu çok net olarak görüyor, biliyor, anlıyor.''
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ''Küresel kriz elbette Türkiye ekonomisi üzerinde etkili olmuştur. Elbette
büyümede, ihracatta, işsizlikte belli oranda düşüş gerçekleşmiştir. Ama teğet geçmiştir, aynı şeyi söylüyorum'' dedi.
Erdoğan, ''7 yıl boyunca
finans,
bankacılık alanında yaptığımız köklü reformlar sayesinde küresel krize hazırlıklı yakalandık ve hamd olsun sıkıntıyı en az bir şekliyle ve bu süreci de şu anda atattık, atlatıyoruz'' dedi.
Ekim 2009 itibariyle bankacılık sektörü
sermaye yeterlilik oranının Rusya'da 18,5, Belçika'da 15,1, Kanada'da 10,3, Amerika'da 13,5 Japonya'da 13,4 ve Almanya'da 13, Türkiye'de ise 20,4 olduğuna dikkati çeken Erdoğan, Türk bankacılık sektörünün güçlü sermaye yapısının Türkiye ekonomisini dış şoklara karşı dayanıklı hale getirdiğini vurguladı.
Başbakan Erdoğan, ''Bizde önceki dönemde 21 banka Fon'a devredilirken bu dönemde bir tek banka hamd olsun batmadı, kapanmadı. Bu gerçek ortadayken hala kalkıp da kara kara tablolar çizmenin izahı olabilir mi? Burada art niyetten başka bir şey olabilir mi? Eğer Türkiye ekonomisinin, Türkiye'nin dışarıya karşı güçlü hale gelmesini arzu eden samimi bir mantık bunu ancak alkışlar. Der ki başarılı olan bir süreç finans sektöründe geçmiştir. Ama ne yazık ki illa karalayacağım diyorsa, muhalefet mantığı beyaza
siyah demek üzerine kuruluysa, buradan her şey beklenir'' diye konuştu.
'2010'DAN İTİBAREN BÜYÜME SÜRECE BAŞLIYOR'
Türkiye'nin 2009'daki büyüme oranlarının düşük olarak gerçekleştiğini ifade eden Erdoğan şunları kaydetti:
''Ancak en güçlü ekonomilerde bile daralma yaşanmış, büyüme oranları ciddi şekilde düşmüştür. 2007 yılında küresel ekonomi yüzde 5,2 büyümüştü. Burada biz 2003-2004-2005, buralara baktığımız zaman büyüme oranlarını yüzde 5 olarak belirlemiştik, 9'u aştığımız zaman niye konuşmadınız? 8'leri yakaladığımızda niye konuşmadınız? Ortalama yüzde 6,9'du geçen yıl sonu itibariyle ama bu yıl bu krizin etkilerin yaşadık ve 2010'dan itibaren inşallah bu büyüme süreci yine başlıyor ve buna biz değil uluslararası bu konudaki yetkili kuruluşlar da açıklıyor.''
Bu yıl küresel ekonominin yüzde 1,1 daraldığı, küresel ticaret hacminin de yüzde 11,9 küçüldüğünün tahmin edildiğine işaret eden Erdoğan, üçüncü çeyrekten itibaren büyümenin seyrinin değiştiğini gördüklerini ve 2010'dan itibaren de Türkiye ekonomisinin büyüyeceğini öngördüklerini belirtti.
Erdoğan, uluslararası kuruluşlarını da bunu ayrıca ifade ettiklerini, Türkiye ekonomisinin 2010'da dünyanın en hızlı büyüyen ekonomileri arasında yer aldığını kendilerinin teyit ettiğini söyledi.
Başbakan Erdoğan, ''2010'da IMF ve OECD'nin Türkiye için büyüme tahmini yüzde 3,7'dir. Diğer finans kuruluşları yüzde 3,8 ile yüzde 5,5 oranında büyüme tahmininde bulunuyorlar. Bizim kendi, orta vadeli programda yer alan tahminimiz ise mütevazi olarak söylüyoruz bunu yüzde 3,5'' dedi.
'BUNLAR TEĞETİN TANIMINI BİLMİYORLAR'
İşsizlikte de aynı tabloyu gördüklerini belirten Erdoğan şunları kaydetti:
''ABD'de işsizlik oranın 2007 yılında yüzde 4,6'dan 2009'da yüzde 9,3'e, İspanya'da aynı dönemde 8,3'ten yüzde 18,2'ye, İrlanda'da yüzde 4,5'tan 12'ye, İzlanda'da yüzde 1'den 8,6'ya, Macaristan'da yüzde 7,4'ten yüzde 10,7'ye yükselmesi şu anda bekleniyor.
Güney Afrika'da ise işsizlik oranının bu yıl yüzde 24 olacağı tahmin ediliyor.
Türkiye'de ise, lütfen samimi olacağız, 2007 yılında yüzde 10,3, 2009
Ağustos ayında ise 3,1 puanlık artışla 13,4. Gerçekleşen seviye bu. Buna rağmen kıyametler koparılıyor. Elbette rakamlar tablonun bütününü izah etmeye yetmiyor.
Bütçe görüşmelerinde de gördük, herkes kendi baktığı zaviyeden rakamları yorumlayabiliyor. İşine gelene inanıyor, işine gelmeyeni görmezden geliyor ya da inkar ediyor.
Şunu açık yüreklilikle, samimiyetle söylüyorum küresel kriz elbette Türkiye ekonomisi üzerinde etkili olmuştur. Elbette büyümede, ihracatta, işsizlikte belli oranda düşüş gerçekleşmiştir. Ama teğet geçmiştir, aynı şeyi söylüyorum. Ama bunlar teğetin tanımını bilmiyorlar. Teğet hiç sürtünmeden geçmek anlanıma gelmez. Sürtünerek geçer ama çok çok az bir şeyler oradan tırpanlar, olay budur. ''
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, TEKEL işçilerinin eylemiyle ilgili olarak, ''Bu ideolojik değil de nedir? Kimin gönlü gelip de işçinin havuza atlamasını veyahutta orada soğukta kalmasını ister? Ama kusura bakmasınlar ben tüyü bitmemiş yetimin hakkını da orada durarak, oturarak kimseye yediremem'' dedi.
TEKEL'in on binlerce elemanının özelleştirmeyle ayrıldığını ifade eden Erdoğan, ''Sadece 2 yıl önce yaptığımız bir görüşmeden, toplantıdan sonra maalesef 2 yıldır biz bunlara katlandık. Ne yapıyorlar? İş mi yapıyorlar?
Hayır. Sadece
tütün depoları adı verilen depolarda bu insanlar duruyor ve aylık bize maliyeti 40 trilyon. Yaklaşık 10 bin kişi'' dedi.
Erdoğan şunları kaydetti:
''40 trilyon kimin parasını ödüyoruz bunlara? Halkın parasını ödüyoruz. Peki biz ne yaptık? Dedik ki buralar artık çalışmıyor, bu bir depo, şu anda
üretim falan söz konusu değil. 2 yıl önce dedik ki bakın biz buraları kapatıyoruz, ona göre hazırlıklarınızı yapın. Bunu en üst düzeyde
Türk-İş Başkanı dahil, Tek Gıda-İş Başkanı dahil, ben ve ilgili bakan arkadaşım beraberce oturduk, konuştuk. Buna rağmen son zamanlardaki yapılan hareketleri gördünüz.
Şimdi soruyorum arkadaşlar, bu ideolojik değil de nedir? Kimin gönlü gelip de affedersin işçinin havuza atlamasını veyahutta orada soğukta dışarıda kalmasını ister? Böyle bir şeye tahammül etmek mümkün mü? Ama kusura bakmasınlar ben tüyü bitmemiş yetimin hakkını da orada durarak, oturarak kimseye yediremem. Böyle bir hakkım yok. Ve bunun bedeli ne olursa olsun...''
Eylemde bulunanların yüzde 60'ının AK Parti'ye oy verdiğine ilişkin açıklama yapıldığını söyleyen Erdoğan, ''Bu dediğiniz gerçekse o zaman ben dört dörtlük demek ki doğru olanı yapıyorum. Menfaatçilik yapmıyorum, doğru olanı yapıyorum. Niye? Çünkü birisinin bunu yapması gerekir, olması gereken bu'' diye konuştu.
Başbakan Erdoğan şunları belirtti:
''Dedik ki 'al kardeşim ihbar tazminatını, al
kıdem tazminatını.
İhbar artı kıdem tazminatı bunun hepsini veriyoruz. Size bir şey daha yapıyoruz. 4C diye bir şey kuruldu. Bu ülkede, sizi 4C'de de istihdam edelim.
İlkokul, orta
öğretim, üniversite mezunlarına ayrı ayrı
ücret değerlendirmesi. Bunu yapalım gelin burada sizi değerlendirelim. Hayır, olmaz....' Ne olacak? 'Bizi aynı şartlarda 4B'de değerlendireceksiniz. Olmaz kardeşim biz bu fazla istihdamlardan ülkemizi bir defa kurtaracağız. Devlet bu şekilde, üretime yönelik olmayan bir istihdamı sağlama alanı değildir. O zaman biz ne oluruz söylenen laf var ya 'devletin malı
deniz yemeyen
domuz', bu mantıkla bu iş yürümez. Ama sorumluluk altında olmayanlar ne diyor? 'Bunları çalıştırın.''
''AYNI ŞEYİ ECZACILIKTA GÖRDÜK''
Aynı şeyi farklı bir alanda, eczacılıkta gördüklerini ifade eden Erdoğan, eczacılıkta göreve geldiklerinde bütün SSK hastanelerinde ne kadar
eczane varsa hepsini kapattıklarını, 2003'ün rakamıyla yaklaşık 2,5 katrilyonluk bir kaynağı o günün eczanelerine devrettiklerini anlattı.
Erdoğan şunları belirtti:
''Serbest eczaneler artık onu kullanmaya başladı. Böyle bir imkanı sağlamışız ve kimlerle görüşüyorsak, konuşuyorsak 'sağ olun var olun, çok iyi kazanmaya başladık. Şöyle oldu böyle oldu' derken şimdi tabi fazla kazanmanın bittiği nokta yok ki. Biz de diyoruz ki batının limitleri neyse bu limitlerde bu süreci götüreceğiz.
İlaç sanayi ile hepsi ile anlaşıyoruz, mutabık kalmışız, eczacılar hemen dediler ki 'hayır olmaz, biz anlaşmıyoruz' ne olacak? 'biz bir günlük
kapatma eylemi...' Kardeşim bak yaptığınız iş doğru değil, oturduk konuştuk hatta ilaç sanayi aradaki farkı biz ödeyeceğiz demesine rağmen onlar da böyle bir eyleme girdi. Ama siyasi ne yaptı? Hemen onu da kullanmaya başladı.
Biz şimdi ne yaptık. Biz de diyoruz ki kardeşim buyurun size 15 Ocak'a kadar müsaade direkt olarak gelirsiniz SGK ile anlaşmanızı yaparsınız ve anlaşmayı da yapmak suretiyle biz eczacılarla baş başa bu işi götürürüz. Artı aynen Amerika'da olduğu gibi artık marketlerde, süpermarketlerde ecza ile ilgili stantlar kurulmasına yönelik de bir çalışmayı ayrıca yürütüyoruz. Bu işi geliştireceğiz. Bunun başka çaresi yok.
Tekel oluşturmayacağız. Her yerde
rekabet alanını geliştireceğiz. Bilimden sanata her yerde. Bunu yapmak durumundayız. Aksi takdirde uluslararası camiada biz o beklediğimiz sıçramayı yapamayız.''
"DEMOKRATİK AÇILIMA KATKI BEKLİYORUZ"
Demokratik açılım konusunda,
TOBB, DEİK ve
sivil toplum örgütleri ve özellikle iş çevrelerinin sürece katkı sağlamalarını beklediklerini kaydeden Erdoğan, "Kimseye gidin orada yatırım yapın, işsizliğe çözüm bulun demiyorum. Öncelikle zemini hazırlayıp, sonra yatırım yapacağız. Bu sorunların Türkiye'nin gündeminden çıkmasının herkese ne büyük bir katkısı olacağını eminim sizlerde benim kadar biliyorsunuz. Van'ın kaderi, Kocaeli'nin kaderinden ayrı değildir. Diyarbakır'ın kaderi İstanbul'dan, Güneydoğu'nun kaderi
Marmara ve Ege'den ayrı değildir. Türkiye bu meseleleri arkasında bıraktığında, huzurunu kardeşliğini pekiştirdiğinde hepimiz kazanacağız. Bu sürece
destek verenlerin bu süreci akamete uğratmak isteyenler kadar cesur olması gerekmektedir. Bizim üst çatımız
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığıdır. Bu noktada kimse ayrımcılık, bölücülük diyemez. Bütün etnik unsurlarda Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı altında bulunmaktan taaccüp etmemeli. Çatıştırmayı sürekli hale getirmek isteyenler var. Bunlara
kulak asmayacağız. Şikayet etmek, tribünlerden izlemek kolay olandır. Ama biz zor alanı seçtik ve elimizi taşın altına soktuk. Biz bu süreci devam ettirmeye kararlıyız" dedi.
"HATA YAPAN CEZASINI GÖRÜR"
"İnadına
demokrasi, inadına kardeşlik" diyen Erdoğan konuşmasını şöyle tamamladı:
"Bu meydanı teröre, terörden beslenenlere bırakmaya niyetimiz yok. Türkiye'ye karamsarlık pompalamak için bazı çevrelerin nasıl bir çalışma içinde olduğunu görüyoruz. Bir yerdeki bir olayı al döndür döndür olmaz ki. Ayıptır. Milletin huzuruna kastetmektir. Bu devletin bir tanımı var. Suç işleyen ayrım gözetmeksizin yargının önüne çıkıyor. Ak ile karayı ortaya çıkarıyor.
Hükümet olarak bizde sorumluluğumuz çevresinde meselelerin takipçisi oluyoruz. Kurumlar içinde bir suç işleyen varsa cezasını görür, tüm kuruma mal edilemez. Kimin nerede durduğunu ve neye
hizmet ettiğini herkes görüyor."