Ankara’daki üst düzey güvenlik kaynaklarına iddiayı doğrulattığını söyleyen yazar, "14, bin ÖSO savaşçısının Türkiye’ye geçip geçmediği, geçtiyse ne kadarının geçtiği konusunda ise sorular cevapsız kalıyor" dedi. Yetkin, "Bir süre önce Musul’da öldürülen IŞİD lider kadrosundan Adnan el-Bilavi’nin arşivi, Irak ve Alman servisleri kanalıyla Avrupa’da ortaya çıkmaya başladı. Bakalım ne ilişkiler dökülecek ortaya?" ifadeleri dikkat çekti. İşte Murat Yetkin'in yazısı...
"Özgür Suriye Ordusu Halep'i terk etti, lideri Türkiye'ye kaçtı"
Özgür Suriye Ordusu'nun 14 bin savaşçısının, Erdoğan'ın "düşebilir" dediği Halep'i terk ettiği anlaşılıyor. Türkiye'ye gelip gelmedikleri sorusu yanıtsız, ama liderleri Türkiye'ye kaçmış.
Halep'te ÖSO'ya bağlı bulunan 14 bin milis kenti terk etti.
Özgür Suriye Ordusu’na bağlı 14 bin milisin Halep’ten çekildiği, liderleri Cemal Maruf’un ise Türkiye’ye kaçtığı, Ankara’daki üst düzey güvenlik kaynaklarınca doğrulandı.
İsminin açıklanmaması kaydıyla görüştüğüm bir kaynak “Doğrudur, Maruf halen Türk devletinin misafiri” dedi, ancak hangi şehirde olduğu bilgisini vermedi. 14, bin ÖSO savaşçısının Türkiye’ye geçip geçmediği, geçtiyse ne kadarının geçtiği konusunda ise sorular cevapsız kalıyor; sadece Halep ile Türk sınırı arasında kalan alanda kurulu ÖSO kamplarının da dağıtılmış olduğu bilgisini alabiliyoruz.
Aynı kaynak, Halep’in kuzey kesimini ve Cilvegözü Sınır Kapısı'nın Suriye tarafını (Bab el-Hava) elinde tutan Özgür Suriye Ordusu’nun (ÖSO) alanı “iki hafta kadar önce” boşaltmış olduğu bilgisini veriyor.
Halep’in kuzey kesimi kısmen Beşar Esad’a bağlı güçler tarafından, kısmen de Ahrar uş-Şam ve daha küçük Selefi/Cihadi gruplar tarafından dolduruldu. Keza Bab el-Hava da artık ÖSO değil Ahrar öncülüğünde birkaç gruptan oluşan kırılgan bir yapının kontrolünde.
Ve çok önemli bir ayrıntı: Bir süredir Batı tarafından ÖSO’ya aktarılan silah ve malzemenin bir kısmının Ahrar dahil, El Kaide’nin Suriye kolu El-Nusra dahil radikal güçlerin eline geçmiş olabileceği ihtimalini kabul ediyor Ankara.
HALEP'İN "DÜŞMESİ" YAKIN MI?
Türkiye’nin Kobani’den büyük endişesinin Halep’in düşmesi olduğunu ilk defa 31 Ekim’de Radikal okurlarıyla paylaştık.
Çünkü Irak ve Şam İslam devleti (IŞİD), saldırı yönünü Halep’e çevirirse ve özellikle de buradaki El Nusra güçleriyle savaşmaktan vazgeçip anlaşırsa, Halep ve civarında yaşayan 1,5 milyon kadar insanın bir hafta kadar sürede Türkiye’ye akın etme ihtimali çıkabilirdi ortaya; Türkiye’de zaten 1,5 milyondan fazla Suriyeli göçmen vardı.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Türkmenistan’a giderken 6 Kasım’da Türkmenistan’a giderken resmen Halep’in düşme endişesini ilk kez resmileştirdi. Başbakan Ahmet Davutoğlu’da Erdoğan’ı takiben bu konudaki kaygıları dile getirdi.
Ve bu arada, Türkiye, ABD askeri heyeti ile 12 Kasım’da Ankara’da sonuçlanan ilk tur görüşmelerde, 2,000 kadar ÖSO milisine, Kırşehir’ yakınlarında Hirfanlı’daki bir askeri tesiste temel askeri bilgiler ve şehir gerillası eğitimi vermeyi kabul etmiş oldu.
Geriye bakarak söyleyebiliyoruz ki, bütün o kaygı açıklamaları, Amerikalılarla varılan mutabakat, Suriye’den gelen istihbarat raporlarına dayanılarak yapılıyormuş.
Şu anda Halep’in ya geri Esad birliklerine, ya da IŞİD’in eline geçmesinden söz edilebilir; “düşmesinden” değil artık.
EL-NUSRA İLE IŞİD ANLAŞTI MI?
ABD Başkanı Barack Obama ve Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından “ılımlı muhalefet” olarak tanımlanan, Batının göz bebeği sayılan ÖSO’nun Halep’i terk ettiği haberi, Batı medyasında El-Nusra ve IŞİD’in ittifak kurduğu haberlerinin yaygınlaştığı bir sırada geldi.
Bunu Ankara’daki kaynaklarıma da sordum. Yine ismini vermemem kaydıyla konuşan bir güvenlik yetkilisi, “Bizdeki bilgiler tam tersi” dedi ; “Yakından izliyoruz, öyle değil.”
“Peki, nasıl?” diye sordum, anlattı.
El Nusra’nın başındaki Ebu Muhammed el-Gulani, bir süre önce başında Çeçenistan asıllı Selahaddin el-Şişani (zaten Çeçen Selahattin demek oluyor) ile temas kurup, IŞİD’in başındaki Ebu Bekr el Bağdadi’ye (ittifak değil) ateşkes teklifi götürmesini istemiş.
El Nusra’nın önerisi, biz birbirimizle savaşmayalım, herkes kendi düşmanıyla savaşsın imiş. El Nusra’nın derdi Esad’ı devirip yerine Sünni Şeriatına dayalı devlet kurmak. IŞİD’in derdi ise, yine katı bir Sünni Şeriatı idaresini Irak ve Suriye sınırlarını dikkate almaksızın yeni bir siyasi coğrafya üzerinde tanımlamak.
Temas, IŞİD’in Suriye karargâhı Rakka’da kurulmuş. IŞİD’İn cevabı “Biz münafıklarla” konuşmayız” olmuş. Ankara’nın saptamalarına göre bu iş daha yeni, 13 Kasım Perşembe günü olmuş.
Yani anlaşmamışlar, IŞİD geri çevirmiş.
IŞİD GÜÇLENİRKEN DENGELER DEĞİŞİYOR
Buradan yola çıkarak “Aman ne güzel, anlaşamamışlar işte” diye düşünmek pek doğru olmaz.
Çünkü sadece ÖSO’dan değil, sadece diğer küçük isyancı gruplardan değil, giderek El Nusra’dan kopan mücahitler de IŞİD’e katılmaya başlamış, yine saha raporlarına göre.
En son Mısır’daki “Ensar Beyt ul-Makdis-Kudüs Destekçileri” isimli örgüt 10 Kasım’da IŞİD’e katıldığını ilan etti. İsmini de İslam Devleti Sina Vilayeti olarak duyurdu.
Arap Baharı sırasında 2011 yılında kurulan örgüt en son 24 Ekim’de Sina Yarımadası’nda İsmailiye yakınlarında 33 güvenlik görevlisini öldürmüştü. Onlara da Müslüman Kardeşler tabanından radikal unsurlar katılıyormuş, yazılanlara bakılırsa.
Yani El-Nusra’nın üyelerini öldürüp kadınlarını kendilerine cariye yapan, köle olarak satan IŞİD’in kapısına gidip “Ateşkes” istemesi kolay olmamıştır, onun için yazıyorum, ama reddedilmiş.
Olan bitenler bölgedeki kanlı siyaset sahnesinin diğer aktörelerini, yani İran, Rusya, Suudi Arabistan, Katar ve İsrail’i de, daha uzaklardan Fransa, İngiltere ve Almanya’yı da ilgilendiriyor. Ve kimse elini kolunu bağlayıp oturmuyor. Mesela bir süre önce Musul’da öldürülen IŞİD lider kadrosundan Adnan el-Bilavi’nin arşivi, Irak ve Alman servisleri kanalıyla Avrupa’da ortaya çıkmaya başladı. Bakalım ne ilişkiler dökülecek ortaya?
Bütün bunlar Suriye ve Irak sahnesindeki ilişkilerin ne kadar karanlık, karmaşık ve acımasız nitelik taşıdığını bize gösteriyor. Türkiye burnunun dibinde olan bitene elbette bigâne kalamaz, çıkarlarını savunmak zorunda, ama bu bataklığa boğazına kadar girmek zorunda değil; endişe odur.