Türkiye, hapsedilmeye çalışıldığı tecrit ve yalnızlıktan kurtulmaya,
Ergenekon'dan bir kez daha çıkmaya çalışıyor. 2002'den itibaren
Ayışığı ve
Sarıkız darbe teşebbüsleriyle başlayan Ergenekon
terör örgütünün şiddet olayları ve
Cumhuriyet mitingleriyle gelişen ve en son AK Parti'ye yönelik
kapatma davasıyla devam eden bu süreçte yargı ne yazık ki, demokratik bir hukuk devletinde oynaması gereken rolü oyna(ya)mıyor. Hatta tam aksi bir yöne dahi savrulabiliyor; yargının bir harekât merkezinden bahsedilebiliyor.
Şemdinli iddianamesi sonrasında başlayan görevini yapan
yargıç ve savcıları sindirme ameliyesi, şimdi
Ergenekon davası üzerinden yürütülmeye çalışılıyor. Hatta öyle ki, basına akseden meslekten men tehditlerinin ötesinde, soruşturmayı yürüten savcı ve ekibi ölümle tehdit edilebiliyor. Aslında başlı başına
Ergenekon soruşturması etrafında yaşananlar bile darbe sürecinde yargı, demokratik hukuk devleti prensiplerinde çalışabilirse,
demokrasinin korunabileceğini gösteriyor. Bütün bu baskılara rağmen, Ergenekon soruşturmasının başlatılabilmesi ve bugün iddianame hazırlanacak hale gelinmesi demokrasi,
sivil yönetim ve hukuk devleti namına kaydedilmesi gereken ciddi bir başarıdır.
Ferhat Sarıkaya hatırlatmaları ile başlayan taciz
Basına akseden bilgilere göre, Ergenekon soruşturmasında iddianame mahkemeye sunulmak üzere. Bir yılı aşkın bir süredir nabzı mahkemelerde atan bir ülkeye dönüşen Türkiye için, Ergenekon davası hayatî bir önemde. İşte bu yüzden olsa gerek, iddianame daha ortaya çıkmadan Ergenekon örgütünü korumak isteyen çevreler ve belki de Ergenekon örgütünün
lobi ve basın ayağı
psikolojik bir harekât yürütüyor. Türkiye tarihinde belki de hiçbir davada bu ölçüde psikolojik harp vasıtaları kullanılmamıştır. Her şeyden evvel iddianameyi hazırlayan savcı ve ekibi ile soruşturmayı yürüten
emniyet görevlileri, bu kadar aleni bir şekilde tehdit edilmemiştir. Birtakım
emekli ve halen görevde bulunan üst düzey yargı görevlileri, bilhassa soruşturmayı yürüten savcı ve ekibini, Şemdinli iddianamesini hazırlayan
Savcı Ferhat Sarıkaya'nın
Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu kararıyla görevinden ve
hukukçuluktan men edilme kararını hatırlatarak açıkça tehdit ettiler. Bunların içinde
Anayasa Mahkemesi'nin
367 kararı, eğitimde eşitlik düzenlemelerinin iptali ve AK Parti'nin kapatılma iddianamesinin açılmasında askerî-sivil
bürokrasinin misyoneri olarak çalıştığı belli olan
Sabih Kanadoğlu gibi isimlerin yer alması tehdidin ciddiyetini göstermektedir. Ancak bütün bu tehditlere rağmen, soruşturmayı yürüten ve iddianameyi hazırlayan savcı ve ekibinin medenî ve meslekî cesaretleri psikolojik harbin ve Ergenekon örgütünün gücünün kırıldığını gösteriyor.
Muhtemel senaryolar
İddianamenin mahkemeye sunulmasıyla tehdit ve yıldırma amacıyla yürütülen psikolojik harekat, başka formlarda devam edecektir. Kendisine merkez medya denilen ve cumhurbaşkanlığı seçimleriyle başlayan son darbe sürecinde, psikolojik harbin aktif veya pasif ajanları olarak görev yaparak marjinalleşen basın, önceleri Ergenekon soruşturmasını görmezden gelmeye çalıştı. İçlerinden bazıları ise Ergenekon davasına yönelik dezenformasyon yayınlarına yöneldi. Soruşturmayı magazinleştirmekten küçümsemeye, bilerek şişirilmiş haberlerden sansasyonel isimlerle ilişkilendirmeye kadar birçok versiyonuyla yürütülen bu yayınların, iddianameden sonra yeni bir ivme kazanarak devam edeceğini tahmin edebiliriz. Esasen daha önceki yayınlar, iddianame sonrası düşünülerek hazırlanan bir psikolojik harbin ürünleri. Bu sürecin iyi bir takip ve analizi, kamuoyuna, Ergenekon soruşturmasının boyutlarını ve örgütün medya ayağının nerelere kadar uzandığını gösterebilecektir. Bu meyanda iddianame sonrası artacak bu psikolojik
operasyon karşısında, kamuoyunun uyanık olması ve bilhassa
özgürlükçü medyanın basındaki Ergenekoncuları ve demokrasi düşmanlarını teşhir etmesi elzemdir. Şimdi Ergenekon iddianamesine karşı yürütülecek psikolojik harbin muhtemel senaryolarına bakalım.
1- "Dağ fare doğurdu" propagandası
Soruşturmaya yönelik şişirme ve sansasyonel haberlere atıfla iddianame, "dağ fare doğurdu" şeklinde takdim edilmeye çalışılacaktır. Daha önce ısrarla yayınlanan haberler hatırlatılarak bunlar iddianamede neden yok, iddianamede yer almayacaksa bu haberlere neden yer verildi denilecektir. Böylece davanın esasının üzeri örtülmeye çalışılacaktır. Örneğin
Danıştay baskını faili
Alparslan Aslan ile
Veli Küçük'ü beraber gösteren fotoğrafın yalanlanmasında olduğu gibi. Sanki karanlık ilişkilerin tek karinesi bu fotoğrafmışçasına...
2- Cephanelikler bulunmadı, Danıştay'a saldırı olmadı
Mesela,
Ümraniye ve Eskişehir'de bulunan cephanelikler, bu cephaneliklerde yer alan malzeme ile aynı
seri numaralara sahip bombaları Cumhuriyet gazetesinin bombalamasında kullanan ekibin Danıştay baskınını gerçekleştirmesi de örtülmeye çalışılacak. Daha da mühimi Ergenekon örgütünün ordu içerisinde cunta kurarak Sarıkız ve Ayışığı darbelerini yapmaya çalışmış olduğu anlaşılan ekiple ilişkileri karartılmak ve soruşturmanın bu istikamette derinleşmesi engellenmek istenecektir.
3- Savcı beyin en çok izlediği televizyon kanalı
İddianameyi hazırlayan savcıya yönelik karalama haberlerinin çıkması muhtemeldir. Savcının akrabalarından arkadaşlarına, seyrettiği televizyon kanalından dini inançlarına kadar, savcıyı işini yapan bir hukukçu çizgisinden farklı bir çizgide gösterecek hamleler denenecektir.
4- "Emniyeti cemaat ile dövme" klasiği
Bir başka konu ise Perinçek grubunun uzun bir süredir yaptığı gibi emniyet içinde çetecilerle mücadele eden kişileri, bir cemaatle ilişkilendirmek şeklindeki kara propagandanın devam ettirilmesidir. Esasen bu propaganda çete ve cuntacılar, emniyet teşkilatına tamamen hakim olmadıkça devam edecektir. Demokrasi, hukuk ve özgürlük isteyen bürokratları bu şekilde sindirmek isteyenler, geçenlerde Yasemin Çongar'ın yazdığı gibi "birkaç iyi adam"ın performansından dehşete kapılmaktadırlar.
Asker-sivil bürokrasi içindeki birkaç iyi adam, cuntalaşmanın, çeteleşmenin bütün hiyerarşisini ve fiyakasını bozabilmektedir. Gizli kapaklı tertipleri kamuoyuna duyuran bu birkaç iyi adam askerî-sivil bürokrasi içindeki demokrat, özgürlükçü ve hukuk devleti taraftarı kesimlerin yıldırılmasını engelliyor ve onları kamuoyunun desteğiyle buluşturuyor. Bu bakımdan hiç tahmin edilemeyen çevrelerden Ergenekon soruşturması başta olmak üzere
demokratikleşme, sivilleşme ve normalleşme reformlarına ciddi katkıların gelmesi ihtimal dahilindedir. Dünyanın ve Türkiye'nin değişen şartları içerisinde anti-demokratik müdahalelerin, Türkiye'yi yalnızlaştıracak ve içine kapayacak teşebbüslerin Türkiye'ye yarar getirmek bir yana, Türkiye'nin bölünmesine yol açabileceğini fark eden aklıselim sahibi asker-sivil bürokratlar, cunta ve çetelere teslim olmayacaklardır. Türkiye'yi Ergenekon'a hapsetmek isteyen çevreler karşısında Türkiye'yi Ergenekon'dan çıkaracak
modern Demirci ve Asenalar bürokrasiden burjuvaziye, basından sivil
topluma ciddi bir güç teşkil ediyorlar. Bu itibarla çete ve cuntayla mücadele edenlerin tamamını bir cemaate hamletmenin gerçekçi olmadığı ve artık insanları hiçbir şekilde ikna etmeyeceği açıktır.
Türkiye Ergenekon'dan çıkmak zorunda
Anti-demokratik müdahale peşinde olan cunta ve çeteciler, o derece dünyadan ve Türkiye'den kopuk bir ruh hali içindekiler ki, başlarına gelen her şeyden sorumlu,
kurban edilecek bir günah keçisi veya yakılacak bir cadı arıyorlar. Toplumdaki çeşitliliği, çoğulculaşmayı ve bu nispette gelişen özgürlük taleplerini görmeyen bu çevreler, özgürlük talep edenlerin bu özgürlükler için mücadele de edebileceklerini anlayamıyorlar. Kendileri, daima merkezî yapılar içinde yer aldıkları için demokrasi ve özgürlük için mücadele eden kişi, kurum ve sivil toplum kuruluşlarını düşman karargâhın ajanları olarak görmek eğilimindeler. Zaten gerçeklikten bu derece kopmuş oldukları ve dünyayı
siyah-beyaz diye kutuplaşmış olarak gördükleri için de son tahlilde kaybedecekler. Karşılarındakileri devamlı bir cemaate mensup olmakla suçlayan bu çevreler, tam da eleştirdikleri türden ve hiçbir değer yargısına dayanmayan, ilkel bir kabilecilikle benzeşen bir cemaate dönüşmüş haldeler. O yüzden de artık kendilerini meşrulaştıracak muhakeme ve değer yargılarından tamamen uzaklaşmış durumdalar. Artık ikna edemediklerini bildikleri saflarında ittifaktaki dağılmayı engellemek amacıyla her an krizi derinleştirmek ve eli artırmak eğilimindeler. Çünkü dururlarsa düşeceklerini, dururlarsa darmadağın olacaklarını, dururlarsa birbirlerine gireceklerini çok iyi biliyorlar. Ergenekon iddianamesi işte bu
darbeci, cuntacı, çeteci cemaate akıbetlerini gösterdiği için çok kızıyorlar, kızacaklar. Kendilerini çok güçlü zannettikleri anda, milletin kahir ekseriyetinin karşılarında olduklarını, yalan ve imtiyaz taleplerine artık kendi saflarında en iyi yetişmiş elemanların dahi inanmadıklarını anladıkları için asabiyetleri giderek artıyor. Bu bakımdan iddianame nasıl hazırlanırsa hazırlansın, bunun darbecilerin tasfiyesi için bir başlangıç olduğunu bilerek konuya yaklaşmak gerekiyor. Türkiye, Ergenekon'dan sadece bu iddianameyle değil, demokratik ve sivil kamuoyu baskısı ve reformlarla çıkacaktır.
- Ergenekon soruşturmasına yönelik şişirme ve sansasyonel haberlere atıfla iddianame, "dağ fare doğurdu" şeklinde takdim edilmeye çalışılacak. Daha önce ısrarla yayınlanan haberler hatırlatılarak bunlar iddianamede neden yok, iddianamede yer almayacaksa bu haberlere neden yer verildi denilecektir.
- Ergenekon iddianamesini hazırlayan savcıya yönelik karalama haberlerinin çıkması oldukça muhtemeldir. Savcının akrabalarından arkadaşlarına, seyrettiği televizyon kanalından dinî inançlarına kadar, savcıyı işini yapan bir hukukçu çizgisinden farklı bir çizgide gösterecek hamleler denenecektir...
- Bir başka yöntem de uzun bir süredir yapıldığı gibi çetecilerle mücadele eden emniyet mensuplarını bir cemaatle ilişkilendirmek şeklindeki kara propagandanın devam ettirilmesidir. Esasen bu propaganda çete ve cuntacılar, emniyet teşkilatına tamamen hâkim olmadıkça devam edecektir.
(muratyilmaz67yahoo.com) - ZAMAN