CHP milletvekili adayı İlhan Cihaner'in
terör eylemlerini
örgütlediğini iddia eden Efe'ye göre
Erzincan'da planlanan olaylar,
Balyoz'dan daha büyüktü.
Haziran 2009'da ortaya çıkan “AKP ve
Gülen'i Bitirme Planı”yla ilgili
dava çarpıcı gelişmelere sahne oluyor.
İstanbul 13. Ağır
Ceza Mahkemesi'nde görülen 3'ü
tutuklu 7
sanıklı davanın geçen haftaki duruşmasında
Ergenekon'un Erzincan ayağının deşifre edilmesinde önemli rol oynayan gizlik
tanık Efe vardı. Tanık odasında ifade vermek yerine
mahkeme heyeti ve sanıkların yüzüne konuşmayı
tercih eden Efe, yeni ve somut bilgiler verdi. Efe, CHP milletvekili adayı
İlhan Cihaner'in ‘Erzincan
Başsavcısı' kimliğini kullanarak kendisine tanınan yetkileri terör eylemlerini örgütlemek için kullandığını anlattı. 1980
darbesinden önce yaşanan
kaos ortamının bir benzerinin Erzincan'da planlandığını deşifre etti. Davada bir numaralı sanık
Albay Dursun Çiçek ile birlikte eski
Aydınlık Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Deniz
Yıldırım ve Avukat
Serdar Öztürk tutuklu yargılanıyor.
Ufuk Akkaya, İlhami Ümit Handan ve Özel Yılmaz'ın yargılanması ise tutuksuz devam ediyor. Davanın önemli isimlerinden firari
Bedrettin Dalan hakkında ise yakalanma emri var.
Gizli tanık Efe, ıslak
imzalı ‘
İrticayla Mücadele
Eylem Planı'nın Erzincan'da profesyonelce uygulandığını anlatmadan önce bir gerçeğe vurgu yaptı. Erzincan üzerinden
Türkiye geneline yayılmak istenen kirli oyunlara ilişkin bilgilere nasıl ulaştığına açıklık getirmesi gerekiyordu. İlhan Cihaner'in başsavcılık yaptığı Erzincan'da kendisinin de bir dönem cumhuriyet savcılığı yaptığını açıklayarak söze başladı. Sicil amiri olması sebebiyle Cihaner'i yakından tanıma fırsatı bulmuştu. İş hayatı dışından Erzincan'da konuşlu 3.
Ordu'da görev yapan bazı istihbaratçı ve kimi kamu görevlilerinin de katıldığı av partilerine Cihaner'le birlikte gidiyordu. Eğlencelerine şehrin bilinen mekânlarından Şömine Cafe'de devam ettikleri de oluyordu. Bu ortamlarda başlayan sohbetlerde güncel meseleler konuşuluyor, ilerleyen dakikalarda ise mecra değişiyordu.
Asker, savcı,
muhbir ve sivillerin de bulunduğu ortamda sanki herkes bir ağızdan aynı senaryoda kendisine biçilen rolü oynuyordu. Kan kokan planlardan bahsediliyor, masum insanların evlerine
mühimmat bırakılması tartışılıyordu. İlhan Cihaner'in cemaatlere karşı tahammülsüzlüğü ise sınır tanımıyordu. Eski başsavcıya göre, bunların ‘kökünün kazınması' gerekiyordu. Ağırlıklı olarak muhafazakârların oylarıyla iktidara gelen partinin de bundan nasibini alması gerekiyordu. Zira bu durumun Cihaner'in kendisi için belirlediği üç temel
hedefin sacayakları olduğunu Efe'den öğreniyoruz: “Cihaner'in üç hedefi vardı:
Fethullah Gülen cemaatini Üsame bin Ladin örgütüyle aynı kefeye koymak. Bu şekilde, dünyada ve Türkiye'de cemaati çökertmek istiyordu. İkinci olarak Gülen'in cemaatinin iktidara
destek verdiğini söyleyip, iktidarı da yıpratmak istiyordu. Üçüncü olarak da askerî
vesayet veya Türkiye'de hâkim olan statükonun kaybolmasını engellemek istiyordu.”
Aslında Cihaner'in söyledikleriyle sınırlı kalmadığı Erzincan'daki Ergenekon soruşturmasıyla ortaya çıkacaktı. Yetkisi olmadığı hâlde cemaatlere yönelik usulsüz soruşturmalar başlatmıştı. İsmail Ağa Cemaati'ni hedef alan bu girişim Adalet Bakanlığı'ndan gizli yürütülüyordu. Bu kapsamda düzenlenen operasyonları polisin sorumlu olduğu bölgelerde olmasına rağmen daha sonra sanık sandalyesini paylaşacağı Albay Recep
Gençoğlu'nun
jandarma birlikleriyle yapıyordu.
Eski başsavcının bu tutumu, başkanlığını üstlendiği ve iş adamı,
dernek yöneticisi, istihbaratçı, parti temsilcileri ile sivillerden oluşan grubun varlığına da işaret ediyordu. Mutat şekilde bir araya gelen grup üyeleri, kirli senaryodan kendilerine düşen rolü Cihaner'den alıyordu.
Film kurgusunu andıran bu gerçeği, söz konusu toplantılara bizzat katılan
gizli tanık Efe'nin mahkemede verdiği ifadeden öğreniyoruz. Av partileri ve kafe eğlenceleriyle başlayan süreç zamanla daha örgütlü bir hâl almış. Kaosu amaçlayan eylemlerin tetiğinin çekildiği bu toplantılardaki çaba, 12
Eylül 1980 öncesi yaşanan olayların benzerini oluşturmak için gösteriliyordu. Çatışacak tarafların genel özellikleri üzerinden bir strateji belirleniyor, sonuca ulaşmak adına planlar ince elenip sık dokunuyordu. Lojistik destek grubun üyesi istihbaratçı askerlerden sağlanıyordu. Eylemlerin fitili ise Alperen ve Ülkü Ocakları'yla bağlantıları olan gençler vasıtasıyla yakılıyordu. Gelişmelerin ayrıntılarını Efe'nin ifade tutanaklarında okuyalım: “Katıldığım birkaç toplantıda ortamın gerdirilmesi, terör eylemleri artırılması gerektiği yönünde Cihaner'den sözler duyuyordum. Teröristlerin yapmış olduğu eylemlerden ziyade
Kürt-Türk çatışması amaçlanıyordu. Erzincan üniversitesinin yüzde 60'ı Kürt kökenli öğrencilerdir. Ülkücü ile Alperen grup da vardır. (Cihaner) Ülkücü grubun temsilcisine diyordu ki ‘Siz gidin Baraka kafeyi basın, orada
kavga çıkartın.' Nitekim o kafe 2 defa basılıyordu. Alperen gençliğinin temsilcisine ‘Siz de kendi arkadaşlarınızı sokaklara dökün, Kürt kökenli öğrencileri taşlasınlar.' Şehir içerisinde bir korku salınması, ortamın gerilmesi düşünülüyordu. Çok geniş kapsamlı planlanan şeyler vardı Erzincan'da.” Efe, anlattıklarının hayal mahsulü olduğunu düşünebilecekler için Ergenekon'un Erzincan ayağı için açılan davanın sanıklarından Üsteğmen Ersin Ergut'ta çıkan belgeleri hatırlatıyor: “Ersin
üsteğmenin bilgisayarında aynı ifadeler çıktı.”
Dursun Çiçek'in
ıslak imzalı ‘İrticayla Mücadele Eylem Planı' üzerinde gelişen tartışmalar devam ediyorken,
Erzurum Özel Yetkili
Cumhuriyet Savcısı Osman
Şanal Erzincan'da Ergenekon soruşturmasını yürütüyordu. Ümraniye'de ele geçirilen el bombalarıyla başlayan sürecin benzerinin Erzincan'da yaşandığını Türkiye sonradan öğrenecekti. Erzincan Çatalarmut Köyü Baraj Gölü'nde 27
Ekim 2009'da bulunan mühimmat geniş kapsamlı bir soruşturmayı beraberinde getirecekti. Olayın detaylarına fazla girmeden 3. Ordu Komutanlığı'nda yaşanan gelişmeleri hatırlamak gerekiyor. Zira Ergenekon'un Erzincan ayağının bir numaralı sanığı
Orgeneral Saldıray Berk'in komutanlığını yaptığı 3. Ordu'da önemli bir toplantı düzenlenmişti. Islak imza tartışmalarının yapıldığı dönemde 15 albayın katıldığı
seminere Erzincan
Avcılar ve Atıcılar Derneği Başkanı
Yaşar Baş gibi siviller de iştirak etmişti. Söz konusu toplantı kayıtlara ‘iç güvenlik semineri' olarak geçti. Ancak tanık Efe'nin anlatımları 3. Ordu'daki toplantının başka amaçlar doğrultusunda yapıldığını ortaya koyuyordu. 4 gün süren darbe toplantısıydı bu. Efe, toplantı içeriğinin Balyoz Darbe Planı'ndan daha kapsamlı olduğu söylüyor: “Erzincan'da, Balyoz'dan daha büyük bir seminer yapıldı. Darbe planı görüşüldü. Ben katılmadım ama içeriğini albaylardan öğrendim.” Toplantıya katılmadığını iddia eden Dursun Çiçek'in katılımcılar arasında olduğunu da vurguluyor: “Kesinlikle teşhis ettim. Ayrıca toplantıya katılan albayların birlikte cep telefonuyla çekilmiş 60 saniyelik görüntüleri dava dosyasında yer alıyor.” Efe'nin Devrimci Karargâh soruşturmasının tutuklu sanığı eski Emniyet Müdürü
Hanefi Avcı hakkında söyledikleri de çok ilginç. Avcı kendisini telefonla arayıp Albay Gençoğlu ve Başsavcı Cihaner'e kefil olduğunu söylemiş ve birlikte mücadele etmeyi
teklif etmiş.
İstanbul 13.
Ağır Ceza Mahkemesi, İrticayla Mücadele Eylem Planı ile Erzincan'da görülen Ergenekon davasının birleştirilmesini talep etmiş ancak
Yargıtay 11. Ceza Dairesi yetkisini aşarak örgütlü bir davayı görev suçu şeklinde değerlendirmişti. Bu şekilde iki davanın birleşmesini engelleyen Yargıtay, Cihaner'i örgüt üyesi olmaktan kurtardı. Ancak, ‘aralarında fiilî ve hukuki bir bağ yoktur' denilen Erzincan davasının gizli tanığı, İstanbul'da görülen İrticayla Mücadele Eylem Planı davasında tanıklık yaparak, hukukta yeni bir sayfa açtı.