Tandoğan mitingini kısmen değerlendirdik ama söylenmesi gereken başka şeyler de var: Bu miting, birinci planda Başbakan'ın, sâniyen herhangi bir AK Partilinin devlet başkanı olmasını istemeyenler tarafından düzenlendi (bazı katılımcı ve konuşmacıların TBMM'yi seçimde devre dışı bırakmak arzusunu seslendirdiklerini ise duymazdan gelmeyi
tercih edelim).
Bu hakka saygı duyulması ve üzerinde teemmül edilmesi gerektiğini belirtmiştik. Tamamen siyasi muhtevalı bir talebi dile getiren bu mitingde, olağandan daha fazla miktarda
Türk bayrağı kullanılmasının gerekçesi -çelişki gibi görünecek ama- "kuvvetle, hatta altı çizile çizile fiilen imâ" edildi.
Mitinge katılanlar bayrağı, bağımsızlığı,
Cumhuriyet'i, Atatürk'ü ve buna bağlı değerleri seviyor ve destekliyorlardı; bundan daha tabii ne olabilirdi ki?
Burada biraz duralım!
Mitinge katılanlarla aynı dünya görüşünü, aynı
siyaset çizgisini, aynı felsefeyi paylaşmadığı halde bayrağını, devletini, bağımsızlığını, Cumhuriyet'ini ve Atatürk'ü sevenleri dışarıda bıraktığını da imâ eden bir anlamı vardı mitingin. Bir başka ihtimâli, yani ortak değerlere saygı ve sempati duyduğu halde mitinge katılanların siyasi taleplerini paylaşmayanları yok sayıyorlardı. Başbakan'ın devlet başkanı olması halinde bu ortak değerlerin tamamı birden tehlikeye girecekti ve onlar bu derin endişelerini ellerindeki Türk bayrağını dalgalandırarak ifade ediyorlardı.
Ulusalcı çizgi, bu gibi milli değerlere
yerli-yersiz ama kendileri gibi düşünmeyenleri dışlayacak anlamda vurgu yaptığı için birleştirici olmaktan çok ayırd edici bir anlam öbeğinin doğmasına yol açtı. Devletin,
ülkenin, bağımsızlığın, rejimin tehlikede olduğunu varsaydıkları bir noktada, kendileri gibi düşünmeyenleri bağımsızlığa, Cumhuriyet'e, bayrağa
muhalif gören inhisarcı, bükülmez bir ayırd ediciliktir bu. Ulusalcılara göre Cumhuriyet'in bu kadar çok sayıda düşmanı olmasının sebebi budur; ülke,
bayrak, devlet ancak kendilerinin tercih ettiği üslup içinde sahiplenilir, başka türlü değil.
Bu öyle bir takdim tarzıdır ki, bu değerlere saygı göstermenize rağmen siyasette başka tercihleriniz varsa heterodoks, yani aykırı (düşman) safında buluverirsiniz kendinizi; dışlandığınızı hissederseniz.
Açık konuşalım mı; bu ülkede bayrağa, Cumhuriyet'e, Atatürk'e, bağımsızlığa (farkındayım listede "
demokrasi yok" ama idare edeceğiz artık!) sahip çıkanların otomatik şekild
e devlet başkanlığı seçiminde taraf olması gerekiyorsa, Başbakan'ın Cumhurbaşkanı olmasını destekleyenlerin adedi miting kalabalığından daha fazla çıkar: Bu saçma-sapan bir değerlendirme biçimidir ve yanlıştır.
Temel yanlışlık ise, milli sembol ve kavramların siyasi bir meselede taraf haline konulma arzusundan kaynaklanıyor.
Ulusalcılar, milli sembol ve kavramları harcıâlem tüketime tâbi tutarken nice bin zahmet ve canla tesis edilmiş değerleri bozuk para gibi harcıyorlar; bu sembollerin günün birinde sadece Ulusalcıları markalayan bir siyasi aşiretin remzi durumuna düşmesinden korkarım. Yeri gelmişken, Başbakan'ın Kurban Bayramı'nda bayrak fonu önünde bastırdığı afişlerini doğru bulmadığımı bir kere daha tekrar etmek isterim.
Başbakan'ın Cumhurbaşkanı seçilmesini siyaseten doğru bulmuyorum; mitingcilerin korku ve endişelerini paylaşmıyorum. Devlete ve milli sembollere saygımı birilerine isbat durumunda kalmaktan hayâ ederim. Son iki seçimde oy kullanmadım, Meclis'in seçeceği Cumhurbaşkanına saygı duyacağımı peşinen belirtiyorum. Mitinge katılanlar emin olsun ki, Türkiye'nin çoğunluğu üç aşağı beş yukarı benzer tarzda düşünüyor.
Ulusalcı aşiret,
iktidar kavgasını yürütmek için ortak sembollerimizi tüketmekten vazgeçmeli, eşarbını yan
bağlamaktan vazgeçerek kendine bir başka siyasi dil bulmalıdır.
A.TURAN ALKAN/ZAMAN