Yeni
Şafak'ın haberine göre MİT eski
Müsteşar Yardımcısı
Cevat Öneş, Ulus'ta gerçekleştirilen bombalı
terör eyleminin ideolojik bir hedefle bağlantılı olmadığını belirterek, "Son yılların şüphesiz en önemli eylemi olan bu olay kör terördür" dedi.
Türkiye'nin kritik bir dönemeçten geçtiği bu günlerde, içinde bulunduğumuz durumun analizini en iyi şekilde yapabilecek isimlerden biri Cevat Öneş. Bir dönem Milli
İstihbarat Teşkilatı'nda (MİT) Müsteşar Yardımcısı olarak görev yapan Öneş'le Genelkurmay'ın resmi internet sitesinde yayınlanan
bildiriden, Hükümetin bildiri sonrasındaki tutumuna;
Kürt sorunundan geçtiğimiz gün
Ankara Ulus'ta yaşanan bombalı terör saldırısına kadar
ülke gündemini belirleyen konular üzerine konuştuk. Öneş tüm sorularımızı geçmişteki kimliğini bir yana koyarak vatandaş Cevat Öneş olarak cevapladı.
Önceki gün Ankara Ulus'ta yapılan
terör eyleminin biçimini, büyüklüğü, mekan ve zamanlamasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Son yılların en önemli terör olayıdır. Ulus'ta, kalabalık bir bölgede ve tamamen
sivillerin olduğu bir bölgede, uluslarası bir
savunma fuarının olduğu bir zamanda yapılan bu olayı iyi değerlendirmek lazım. Öncelikle bu bir kör terördür. Bu eylemle ideolojik hedefle bağlantı kurulması dahi mümkün değildir. Bu eylem, insanı ön plana alan herhangi bir talebi çözmek için ortaya konan bir davranış olarak görülemez. Ve bunu ister siyasi olsun ister sivil olsun herkesin lanetlemesi gerekir.
Bu eylemin somut sonuçları ne olabilir?
Terör olaylarını değerlendirirken olaya önce sonuçları itibariyle bakmak lazım. Bu eylemin en somut sonucu
PKK ve teröre olan nefreti arttırdığı ve
Kuzey Irak'a yapılması muhtemel bir operasyonu hızlandırmıştır.
Böyle bir eylemi kim yaptırmış olabilir?
Şu yaptı demek doğru bir tavır olmaz. Ancak şüpheliler vardır. Şüphesiz gerek Kuzey Irak'taki Kürt grupları olsun, Irak hükümeti olsun, Irak'ta işgalci güç olarak bulunan ABD olsun bu olayı çok iyi değerlendirmelidir. Bu konuda atılabilecek adımlar konusunda bunların Türkiye ile daha koordine çalışması lazımdır.
BASİT BİR EYLEM DEĞİL
Amacı ne olabilir bu eylemin?
Bu olay aynı zamanda yaşamakta olduğumuz
seçim sürecine yönelik olarak bir
kaos yaratma amacı da gütmüş olabilir. Aynı zamanda sorunun çözümü konusunda ortaya konabilecek açılımların engellenmesinde de bir rolü olduğunu göz önüne alırsak, eylemi yapanlar bunu da amaçlamış olabilirler. Bu olay basit bir terör eylemi değildir. Profesyonel bir eylem olarak bakmak gerekir. Olay PKK tarafından yapılmış olsa, PKK'nın bugün bir bütün olarak mı bunu yaptırdığı yoksa içindeki farklı fraksiyonlardan biri tarafından mı yapılmıştır bu da tartışmalıdır.
Cumhurbaşkaşlanlığı seçim sürecini bir bütün olarak değerlendirebilir misiniz?
Bütün olarak bu süreci değerlendirdiğimizde karşımıza çıkan ilk şey, demokratik kültürümüzün yeterince gelişmediğidir. Demokrasi kültürünün ilkesel olarak yeterince gelişmediğidir. Demokrasinin
motor gücü olan siyasi partilerimizin yeterince kurumsallaşamadıklarını gördük. Bu arada devlet kurumlarının da demokratik kültür konusunda gerekli ilkesel kültüre sahip olmadıklarını gördük. Bu yetersizlikeri ifade ed
erken şunu da belirtmek gerekir ki, bu sürecin erken seçim kararı ile sonuçlanması ve demokratik
sistemin sürmesi önemlidir. Ben inanıyorum ki 23 Temmuz sabahı Türkiye için daha iyi olacaktır, en azından demokratik seçimlerin yapılacak olması açısından.
MUHALEFET SINIFTA KALDI
Muhtıra konusunda ve Hükümetle muhalefetin muhtıra karşısındaki tavrı hakkında ne düşünüyorsunuz?
Bildiri demokratik sistem içinde kabul edilemez ve doğru değildir. Yaşadığımız dönem böyle bir demokratik kesintiye uygun bir manzarayı karşımıza çıkarmış değil. Ben bildirinin, muhtıra olarak da ifade edebiliriz, bir daha tekrarlanmayacağını, tekrarlanmaması gerektiğini diliyorum. Böylesine bir gelişmesi karşında
AK Parti'nin açıklaması demokratik bir duruştur. Gerçekten darbelerelere maruz kalmış Türk
demokrasisinde canlı bir örnektir. Bu duruşun bundan sonraki
gelişim sürecinde kurumsallaştırılarak sürmesi gerekiyor. Muhalefet bu süreçte olumlu bir sınav vermemiştir. Özellikle bildiriden sonra
iktidar dahil tüm muhalefetin birlikte bu muhtıraya karşı parlamentoyu savunmaları gerekirdi ama olmadı. Böylesi bir duruş partilerde olmadığı gibi parlemontoda da ortaya çıkmadı.
Bu sürece eşlik eden mitingler var...
Mitingler farklı açılardan yorumlamak mümkün ve baktığınız açılardan farklı sonuçlara ulaşabilirsiniz. Ama şunu kabul etmek gerekiyor ki, böylesine bir kalabalık toplanmışsa oradaki hassasiyetleri de dikkate almak şart. Oradaki talebi yok sayamazsınız. Bunların neden ve sonuçları üzerinde durmakta fayda var. Bu mitinglere katılanlar klasik laik kesimin taraftarları ve onların devamı olan
genç kesim olduğunu söyleyebilirim.
MİTİNGE KENTLİ GİDİYOR
Bu süreçte sağda ve soldaki birleşmeleri nasıl okumalıyız?
Önce şunu açıklayalım. Bizim sağ ve sol siyasal eksenimiz çağdaş demokratik yelpazeye göre şekillenmediğini gösteriyor. Bu yüzden sağdan sola, soldan sağa geçişleri ideolojik bir saf değiştirme olarak okumamak gerekiyor.
CHP sol
siyasetten ziyade bir aydın, kentli
dayanışmasının ortaya çıkardığı ve devam ettirdiği bir süreçtir. Mitinglerin yapısına biraz baktığımızda aydın, kentli bir topluluk görüyoruz.
Kürt sorunu ülkenin çözüm bekleyen birinci önceliği
Peki bu eylemden sonra Kürt siyasetinde önemli bir aktör olan DTP'den ne beklemeliyiz?
Ben daha önce bir çok defa bu sorunun hem iç siyasette hem de Türkiye'nin dış siyasetinde önemli bir ayak bağı olduğunu söyledim. Türkiye'nin
demokratikleşmesi açısından bu sorun mutlaka çözülmeli. Hem de hiç zaman kaybedilmeden. Hatta bu konuda tartışılmaz olan tabuların da tartışılması zorunluluğunu dile getirdim, yazdım. İçerde bu sorunun çözümün geciktirilmesi, Türkiye'nin çevresinde yaşanan hızlı değişimlere
yabancı kalmasına yol açacaktır. Bu yüzden Kürt sorunu hala Türkiye'nin birinci önceliği olarak çözülmeyi bekliyor. Bombalama eylemi bize bu sorunun acil çözülmesi gerekliliğini hatırlattığı ölçüde,, bu konudaki çözümün de Türkiye'nin içinde olması gerektiğini bir kez daha hatırlatmıştır. İşte bu çözüm noktasında toplu bir dayanışma zorunludur. Bu dayanışmanın ortaya çıkarılmasında DTP'ye öncelikle görev düştüğü oranda Kürt kimliği olan kanaat önderlerine de büyük görev düşmektedir. Bugün karşı karşı olduğumuz kör teröre karşı kimlik ayrımı yapmadan toplu bir dayanışma ile karşı çıkmalıyız. Başta
İspanya olmak üzere Avrupa'da örneklerini gördüğümüz protestolar burada da yapılabilmelidir. Ve tek amacı terörü lanetlemek olmalıdır.
Terörün amacı panik yaratmak
Bu eylemin Kürt sorununun çözümüne katkı sağlamayacağı açık. Neden bile bile terör?
Öncelikle şunu söylemeliyim. Terörle hiçbir siyasal amaca ulaşmak mümkün değildir. Mümkün olmamıştır, olmayacaktır. Yapılması gereken terör karşısında paniklememektir. Çünkü kör terörün amacı panik ortamı yaratarak siyasal kaos yaratmak ve demokratik düzeni kesintiye uğratmaktır. Terörle mücadelenin en etkili aracı demokratik düzeni devam ettirmektir. İnsan hakları, hukukun üstünlüğü ile demokratik yapıyı güçlendirmek ve demokrasiyi sürdürmektir. Türkiye'nin iktidarı, muhalefeti ve tüm kurumları ile bu konuda dikkat etmelidirler. Bu konuda herkese görev düşmekte ama özellikle DTP'ye tarihi bir görev düşüyor. DTP bu olayı kınamanın ötesine geçerek terör konusunda kararlı bir duruşu kitlesel olarak ortaya koymalıdır. Bu bir anlamda onlar içinde bir inandırıcılık sorunudur. Bu yüzden bağımsız
adaylarla seçime girecek DTP'nın aday seçimi ve adayları onların ulusal bir parti olup olmayacaklarının bir turnusol kağıdı olacaktır. Çünkü ulusal bir parti olmak sadece etnik kültürel talepler değil, tüm halkın ortak taleplerine, ortak sorunlarına sahip çıkmak ve bunun siyasetini yapabilmektir. Ve sonunda demokratik sistem içinde çözüleceğine inanan yeni kadrolarla kendilerimi güçlendirmeleri gerekmektedir. Unutulmamalıdır ki, kürt sorunu sadece etnik, kültürel bir mesele değil, Türkiye'nin demokratikleşme meselesin önemli bir parçasıdır.
Siyasi kimliklerini anlatmaları gerekli
AK Parti'ye eleştiriler...
Cumhuriyet mitinglerindeki hassasiyetleri hatırlayalım. Burada bir güven sorunu var. Demek ki AK Parti topluma bu güveni verememiş. Bunda en önemli rol, AK Parti'nin merkez kadrosunun sahip olduğu muhafazakar demokrat siyasal kimliğin merkezden çevreye gidildikçe yeterince taşınmadığı, bilinmediği ve belki de paylaşılmadığıdır. Burada bir sorun var ve bu sorun bir an önce giderilmelidir. Bu galiba öncelikle eğitimle giderilebilir. Yani halka inen bir yapının bütün zincirlerinin aynı güçte olması gerekiyor. AK Parti bunu başaramadı. Ve zayıf olduğu noktalar
laiklik karşıtı olarak algılanıyor.
Mesela AB konusundaki samimiyet merkezde olduğu kadar taşra teşkilatlarında var mı, bunun üzerinde durulmalıdır.
Ancak AK Parti üzerinden verdiğimiz merkez ile çevre arasındaki düşünsel farkın bir çok parti için geçerli olduğunu belirtelim. Bunu da partilerin kurumsal olarak yeterince güçlü olmamalarına bağlayabiliriz. Ben sadece seçimlere inanıyorum ve herkesin de seçimlerden çıkacak sonuca saygı göstermesini gerektiğini düşünüyorum. Eğer ortada AK Parti'ye yönelik senaryolar var ise de onlara itibar edilmemesi gerektiğini düşünüyorum. Çünkü her şeye rağman işleyen bir demokrasi, demokrasinin kurumsallaşması için zorunluluktur.
AK Parti'nin çizdiği performans olumlu
AK Parti muhafazakar demokrat bir parti ve bu süreç milli görüşten kopuşla başladı ve sürü-yor. Yeni bir parti olduğu için bu düşünsel yapının oturduğunu yani partinin kurumsallaştığını söylemek mümkün değil. Ve bu seçimlerdeki kadro ve stratejilerin bu kimliğin içselleşmesi ve sahiplenilmesi açısından bir imkan olarak görüyorum. AK Parti bence 4.5 yıllık süreçte olumlu bir performans çizdi. Ekonomik açıdan ve uluslararası siyaset özellikle Ortadoğu'daki gelişmeler konusunda başarılıydı.
Yeni Şafak