SABAH, geçen haftaya damgasını vuran eski
Jandarma Genel Komutanı emekli Or
general Eşref
Bitlis olayında ikinci perdeyi açıyor. Emekli orgeneral
Eşref Bitlis'le ilgili bazı ayrıntıların ortaya çıkmasından sonra arayan ve olaydan 2 ay sonra
kaza raporunu hazırlayan ekibin içinde bulunan bir emekli albay şok açıklamalarda bulundu.
Ankara dışında eşinin de bulunduğu ortamda gerçekleşen görüşmede emekli albay, kazanın olduğu 1993'te
Etimesgut Havaalanı'nda önemli bir görevde bulunduğunu belirterek şu açıklamaları yaptı...
17 YILLIK VİCDAN AZABI: SABAH'ın yazdıklarından sonra konuşma gereği duydum... Eşim karşı çıktı, "Bizi rahat bırakmazlar" dedi. Ama artık bunu taşımayacağımı anladım. Vicdanen rahatlamak istiyorum. 2 gündür gözüme uyku girmiyor. 17 yıldır içimde bir yara olarak duruyor. Hazmedemiyorum artık...
O GÜN UÇUŞ YAPILAMAZDI: 16
Şubat akşamı şiddetli bir
soğuk ve
buzlanma vardı, 1
7 Şubat günü de yoğun bir
tipi... Etimesgut'ta sabah
erken saatlerde kalktım, gerekli kontrolleri yaptım.
Meteoroloji ile görüştüm. "Bugün uçuş yapılamaz" raporunu verdikten sonra dinlenmek için eve gittim. Fakat 4-5 saat sonra şok haber geldi, "Bitlis Paşa
uçak kazasında ölmüş" diye... Dondum kaldım, inanamadım önce. İlk tepkim, "
Allah belalarını versin,
paşayı bile bile ölüme göndermişler" oldu.
'BİZE BİLGİ VERMEDİLER'
ÖZEL İZİN VERİLMİŞ: "Uçuş yapılamaz" uyarımıza rağmen Jandarma Genel Komutanı için uçak kaldırılıyor, hem de bize bilgi verilmeden. Sonra öğrendim ilgili komutanın yani
Tuğgeneral Armağan Kuloğlu'nun özel izniyle uçuş izni çıkmış. Hemen üsse geldim, ekibi aldım, doğruca kazanın olduğu yere gittim.
MANZARA KORKUNÇTU: Kalkıştan tam 7 dakika sonra düşen Beech Super King Air BE-200 çift motorlu uçakta Bitlis paşa ile birlikte Emir Subayı
Albay Fahir
Işık, pilotlar binbaşı
Yaşar Erian, yüzbaşı
Tuğrul Sezginler ve teknisyen Astsubay Başçavuş
Emin Öner şehit olmuştu. Manzara ise çok korkunçtu. Bitlis Paşa'mın kolları bacakları kopmuştu. Diğer personelin durumu da pek farklı değildi.
KİMSE YAKLAŞMASIN: Kazanın olduğu alana hiç kimseyi sokmadım. Hatta dönemin
ANAP lideri sayın
Mesut Yılmaz güvenlik bariyerinden ileri bir noktaya geçmek istedi, nazikçe geri çevirdim. İlk etapta olayın siyasi yönü olabileceği hiç aklıma gelmedi. Teknik açıdan bakıyordum olaya ve tek düşündüğüm şey, "Bu havada uçuşa nasıl izin verildi" sorusuna
cevap bulmaktı.
'İDARE YÜZDE 40 HATALI'
İDARİ KUSUR BÜYÜKTÜ: Teknik heyetin çalışması bir ayı aşkın sürdü. Son çalışmayı
Genelkurmay Karargâhı'nda yaptık. Tespitlerimize göre idare yüzde 40 kusurluydu ve raporu bunun üzerine kurduk. En büyük oran buydu. Sonra diğer oranları sıraladık. Çok ayrıntılı olmuştu rapor.
KARARGÂHA ÇAĞRILDIM: Raporu yazdıktan 1 veya 1.5 ay sonra Genelkurmay'a davet edildim. Rapor önümüze geldi, baktım değiştirmişler. İdari kusur oranını neredeyse sıfırlamışlar, yüzde 5'e düşmüş. İtiraz ettim. Ancak masanın karşı tarafında duran 4 general (Bu isimlerden birisi daha sonra kuvvet komutanı oldu) sert bir ifadeyle "Rapor bu, imzalayın" dediler. Şok içindeydim.
RÜTBELERİMİ SÖKÜN!: Bu isteğe karşı çıktım. Bunun bir istek olmadığını "emir" olduğunu söylediler. Yutkundum ve "Komutanım isterseniz rütbelerimi sökün, ama ben raporu bu şekilde imzalamam" dedim. Çünkü önüme konan rapor bizim hazırladığımız rapor değildi, çok ciddi farklılıklar vardı. "SONUÇ" ve "KARAR" bölümlerini okudukça hayretim daha da arttı.
'ORGENERAL OLDULAR'
ŞERH KOYMA ŞARTIYLA İMZALADIM: Karargâhta bulunduğum o süre içinde sert tartışmalar oldu. Üzerimde artık taşımayacağım kadar
psikolojik baskı oluştu. Ben de "Ancak bir şartla, şerh koyarak imzalarım" dedim ve raporu o şekilde imzaladım. Eğer rapor değiştirilmemiş olsaydı o gün birçok komutanın görevden alınması gerekirdi. Ama maalesef o kişiler bir süre sonra tek tek
terfi aldılar, orgeneral bile oldular. Ve sonuçta rapor değiştirilen son şekliyle dönemin
Genelkurmay Başkanı Orgeneral Doğan Güreş'e arz edildi.
Emekli albaydan şok iddia: Kaza raporu değiştirildi
Tarih 6
Ekim 2010... Ankara büromuzu telefonla arayan ve sekretere ismini vermek istemeyen bir kişi benimle görüşmek istediğini ifade ediyor. Telefonu bağladılar ve karşımdaki kişi söze, "Mutlu Bey, ben emekli albayım. Ankara dışındayım. Bitlis Paşa'nın yaşadığı uçak kazasının öncesi ve sonrasına ilişkin çok ayrıntı biliyorum. Bitlis Paşa'yı adeta ölüme gönderdiler. Kaza raporu değiştirildi. Bu konuda size çok şey anlatabilirim. Adresimi yazın lütfen. Yarın uygunum" diye başlıyor. "Olabilir" derken sesimdeki tereddütü sezmiş olacak ki ısrar ediyor:"17 yıldır vicdan azabı ile duruyorum. Lütfen gelin görüşelim..." 7 Ekim
Perşembe günü ilk uçakla Ankara dışına çıkıp belirtilen adrese gidiyorum. 3.5 saat süren görüşme öncesinde emekli albayın, "Üzerime gelirler, beni rahat bırakmazlar", eşinin de "Bizi yaşatmazlar" endişesi üzerine haberde isim kullanmamaya söz veriyorum. Benim "
Savcı bunları ihbar kabul eder, o zaman ne olacak" sözüm üzerine ise emekli albay, "Biz yargıya güveniyoruz" karşılığını verdi. Görüşme sonrasında emekli albayın sarf ettiği, "17 yıllık yara yine kanadı ama bu defa huzurluyum" sözleri ise, yaşadığı ruh halini belki de en iyi şekilde özetliyordu.
Eşi: Konuşma, yoksa bizi de öldürürler!..
"Kazanın olduğu gün eşimin yaşadıklarını ben biliyorum. 17 yıldır konu açıldığında çok gerilir ve üzülürdü. Ama bu defa başka oldu. Sizin arka arkaya yazmanız kendisini çok etkiledi. Konuşmak istedi, karşı çıktım 'Bizi de öldürürler' dedim. Ama vicdanen rahatlamak istiyordu. Bana 'Ben bu sırla artık yaşamak istemiyorum. Ne olacaksa olsun. Vicdanen huzur bulmak istiyorum' dedi."
MUTLU ÇÖLGEÇEN