Yaklaşık yarım asırdır muhterem Fethullah Gülen Hocaefendi hakkında açılan davaların haddi hesabı yok ve aslında bugünden düne açılan bu davaların içeriğine dikkatli bakılırsa bütün davaların özü aynı. Tam da bu konuyla ilgili Bugün gazetesi yazarı Faruk Mercan '43 yıldır yargılanıyor, yetmedi mi?' başlıklı bir yazı kaleme aldı.
İşte Mercan'ın o yazısı:
"Fethullah Gülen Hocaefendi ne ilk kez böyle bir soruşturmaya maruz kalıyor ne de ilk kez yargılanıyor.
Yalnız bu dönemin bir farkı var… Hiçbir dönemde Fethullah Gülen Hocaefendi ve Hizmet Hareketi hakkında bu kadar “sövgü” dolu sözler kullanılmadı… Ne Kenan Evren gibi ihtilalciler ne de Hikmet Çetinkaya gibi 40 yıl boyunca Hocaefendi hakkında yazı yazan yazarlar seviyeyi bu kadar düşürdü. Nitekim Hikmet Çetinkaya geçtiğimiz aylarda bunu şöyle ifade etti:
“Yıllardır Fethullah Hoca hakkında yazı yazarım, bu hakaretlerin hiçbirini yapmadım…”
Fethullah Gülen Hocaefendi’nin 1970’li yıllardan itibaren uğradığı takibatları ve hakkında açılan davaları, 2008 yılında Doğan Kitap tarafından yayınlanan “Fethullah Gülen” kitabımda teferruatıyla anlattım. Kitapta Hocaefendi hakkında 29 yıl arayla açılan iki davanın iddianamelerini karşılaştırdım.
12 Mart 1971 askeri muhtırasından sonra dönemin askeri savcısı Nurettin Soyer, 19 Ağustos 1971 tarihli 33 sayfalık iddianameyle Hocaefendi hakkındaki davayı açıyor. Tam 29 yıl sonra 31 Ağustos 2000 günü ise Ankara Devlet Güvenlik Mahkemesi Savcısı Nuh Mete Yüksel, 79 sayfalık iddianamesiyle dava açıyor.
Önceki iki iddianamenin ruhu aynı
Nurettin Soyer, Hocaefendi ve arkadaşlarına şu suçlamaları yöneltiyor:
“Türk milletini asırların gerisine götürmek gibi sapık bir fikri temsil etmek; toplumu modern çağın akıl atmosferinden koparıp küflü düşüncelerin mahzenine (13 asır öncesinin kaidelerine) sürüklemek; hurafeleri ve batıl itikatları rehber bilen cahil ve mutaassıp insanları sapık bir ruhla hipnotize edip peşlerinden sürüklemek; insanları robot haline getirerek ruhlarını esir almak ve karanlık emellerine alet etmek…”
Şimdi de Nuh Mete Yüksel’in iddianamesinden bir bölüm alalım:
“Fethullah Gülen grubunun amacı; şiirlerinde ve kitaplarında açıklandığı gibi; bir kere daha gül devrini yaşatacak devleti kurmaktır. Gül devri; Hazret-i Muhammed’in yaşadığı devirdir. Gül devri, laik cumhuriyetle bağdaşmaz, ancak hilafet devleti kurulmasıyla gerçekleşebilir. Gülen’in amacı; devletin tüm sistemlerinde İslam hükümlerini egemen kılarak teokratik bir İslam diktatörlüğü kurmaktır.”
Şimdi; Hocaefendi hakkındaki üçüncü iddianameyi yazacak savcı, muhtemelen şöyle diyecek:
“Fethullah Gülen grubunun amacı; Samanyolu TV’nin Tek Türkiye, Şefkat Tepe ve Sungurlar dizilerinde anlatılan senaryolara uygun bir hilafet devleti kurmaktır. Gülen’in kurmak istediği İslami diktatörlüğün provası; bu dizilerde icra edilmiştir…”
Orta Çağ’ın hukuk zihniyeti
Tam 43 yıldır “devleti ele geçirmek”le itham edilen Fethullah Gülen Hocaefendi hakkında yazılan ve yazılacak iddianameler aslında bize şunu gösteriyor: Önceki iki iddianame sanaldı üçüncüsü de mecburen sanal olacak... Ortada bir suç olmayınca Hocaefendi’nin düşünceleri ve hayatı yargılanıyor.
Bu; Orta Çağ’ın hukuk zihniyetidir. Ne yazık ki Türkiye bugün yine bir yargı bunalımı yaşıyor, yine bir “fetret devri”nden geçiyor.
Nuh Mete Yüksel, “Nuh’un Gemisi” ismini taşıyan anılarında “Fethullah Gülen soruşturmasını ben başlattım, baştan sona ben yürüttüm” dese de siyasi tarih aynı şeyi söylemiyor. 2000 yılında dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hüseyin Kıvrıkoğlu, 30 Ağustos resepsiyonunda Fethullah Gülen Hocaefendi’yi hedef alarak “İrtica yargıya sızdı” dedi. Ertesi gün Nuh Mete Yüksel, Hocaefendi hakkındaki davayı açtı.
Bugün de olaylar çok farklı gelişmiyor. Sadece devletin gücünü elinde bulunduran aktörler değişti. “Bir proje geliştiriyoruz” diye açıkça ilanlar yapıldı, sırf Fethullah Gülen Hocaefendi hakkında “yakalama kararı” ve “kırmızı bülten” çıkarmak için özel yargı birimleri oluşturuldu.
Gelecek nesillerin ibretle anacakları günler yaşıyoruz..."
BUGÜN