Fatih Altaylı, "Diyorlar ki: "Soma'da meydana gelen facia aslında bir sabotajmış. Gezi'nin yıldönümü yaklaşırken halkı galeyana getirmek için böyle bir tezgâh kurulmuş ve bu sabotaj gerçekleştirilmiş.'' Şeytanın aklına gelir mi? Gelmez! Kimin aklına gelir peki? Ancak "bunların gelir'' ifadelerini kullandı. İşte Fatih Altaylı'nın bugünkü yazısı...
Bunu şeytan bile düşünmez
Vicdansızlığın, insafsızlığın, insanlıktan nasipsizliğin bile "Daha neler'' dediğini bu kadar açık gösterecek bir fikir alçaklığı olabileceğini hayal bile edemezdik herhalde.
"Şeytanın imparatorluğunda iblisler böyle bir şey söylüyor" deseydi birisi, "Yok daha neler. İblisin bile aklına gelmez böyle bir kötü düşünce'' derdik büyük ihtimalle.
Neden bahsettiğimi anladınız galiba.
Kaç kişinin öldüğünü dahi sağlıklı bir biçimde öğrenemediğimiz Soma faciasından sonra kimi vicdan ve ahlak fukaralarının önce sosyal medyada, sonra da gazete ve internet köşelerinde dile getirmeye başladığı alçaklıktan söz ediyorum.
Diyorlar ki: "Soma'da meydana gelen facia aslında bir sabotajmış. Gezi'nin yıldönümü yaklaşırken halkı galeyana getirmek için böyle bir tezgâh kurulmuş ve bu sabotaj gerçekleştirilmiş.''
Şeytanın aklına gelir mi?
Gelmez!
Kimin aklına gelir peki?
Ancak "bunların gelir''.
Bu fikri aklına getirmek ve dillendirmek ne demektir bilir misiniz?
Ben söyleyeyim.
"Biz olsak böyle yapardık'' demektir.
"Eğer iktidarı ele geçirmek gerekiyorsa bunları yapmaktan kaçınmazdık'' demektir.
"İktidar o kadar önemli ki, biz ona ulaşmak için böyle bir şey yapacak tıynetteyiz'' demektir.
"Biz yapmayı düşünüyorsak siyasi rakiplerimiz de yapmaktan çekinmez herhalde'' demektir.
Şeytanın bile aklına gelmeyecek bir şeyi düşünmenin ve bunu dillendirmenin başka hiçbir izahı olamaz.
Bunu olasılık olarak görmenin başka bir mantığı olamaz.
Bunu düşünmek için şeytanın müridi olmak bile yetmez.
Şeytandan kötüsü var mıdır bilmiyorum ama varsa eğer ona tapıyor olmak gerekir.
MADEN facialarının en can acıtan tarafını anlatayım size.
Muhabir olarak defalarca bu boyutta olmasa da maden kazalarının yaşandığı yerlerde bulundum yıllar önce.
Değil 300-400, birkaç canın yitirildiği kazalarda bile inanılmaz bir acı vardır havada.
Bütün kentte bir ağırlık, bir umutsuzluk havası.
Yıllar Önce, böyle bir maden kazası sonrası Anadolu'nun küçük bir kasabasındayız.
Dönemin başbakanı, bakanları ile...
Başbakan acılı aileleri ziyaret ediyor.
Vatandaştan tepkiler yükseliyor ama başbakan ve bakanlar sakin.
İl başkanı, tepki gösteren vatandaşları susturmak için işaretler yapıyor.
Başbakan elini tutuyor il başkanının.
"Bırak şimdi. Acılı insanlar birine tepki gösterecek elbet'' diyor.
Sonra hastaneye gidiliyor birlikte.
Ve hastane çıkışı bir grup kadın, başbakanın yolunu kesiyor.
Gözleri ağlamaktan şişmiş kadınlar.
Başbakan korumaları çekiyor, kadınlar başbakanın yanına kadar geliyor.
Biri başbakanın eline sarılıyor.
"Baba'' diyor, elini öpüyor, "Kocalarımızı az önce toprağa verdik''.
Biz zannediyoruz ki yardım isteyecek.
Biraz geride duran kara yağız, 18-19 yaşlarındaki delikanlıyı işaret ediyor, eliyle gel diyor kadın.
"Babasıydı madende can veren. Ne olur babasından boşalan kadroya oğlumu alın. Hepimizin çocukları işsiz. Perişan oluruz yoksa'' diyor.
Başbakanın gözleri doluyor.
Bizimkilerden yaşlar boşanıyor.
Madenci babaların çocukları, babalarının kaderini paylaşıyor.
Anneler de kederini...