Fırtınalı günlerin komutanı konuştu

Özkök: Tezkerenin geçmemesi bir anayasal kazadır...

Fırtınalı günlerin komutanı konuştu

AKP grup kararı alsaydı 1 Mart tezkeresi geçerdi. 1 Mart tezkeresinin Meclis'ten geçmemesine "Bir anayasal kaza" diyorum ben. Çoğunluk evet dedi, ama yeterlilik sayısına ulaşamadığı için... Genelkurmay Başkanı olarak oylama öncesi konuşamazdım. Doğru olmazdı. Konuşsaydım ve tezkere geçmeseydi TSK'nın hali ne olurdu? Dövmeyi öğrenmek lazım ama dayak yememeyi de öğrenmek lazım... Başlarken... Hilmi Özkök Türkiye'nin fırtınalı bir dönemden geçtiği 2002-2006 yılları arasında Genelkurmay Başkanlığı görevini yürüttü. Özkök Paşa, Ağustos 2002'de görevi devraldığında Türkiye, Irak krizinin tam ortasındaydı. ABD Irak'a yapacağı askeri müdahale için Türkiye sınırından "Kuzey Cephesi" açmak istiyor ve Ankara'dan zor taleplerde bulunuyordu. Irak krizinin yarattığı çalkantılı dönemde Kasım 2002'de Türkiye'de iktidar değişti. Özkök Paşa, ezici bir çoğunlukla tek başına iktidara gelen AKP ile çalışmaya devam etti. Abdullah Gül'ün Başbakanlığı döneminde devam eden ABD talepleri, uzun süren müzakereler sonucunda 1 Mart tezkeresiyle kabul edildi. Ancak Türkiye'nin de ABD ile birlikte Kuzey Irak'a girmesini öngören ve detaylı bir mutabakat zaptına bağlanan 1 Mart tezkeresi Meclis'e takıldı. 1 Mart tezkeresinin geri çevrilmesi Türk-Amerikan ilişkilerini ciddi bir krize soktu. Kuzey Cephesi'ni açamadan Irak'a giren ABD, Kuzey Irak'taki Kürtlerin desteğiyle harekâtı yürüttü. 4 Temmuz 2003'te ABD askerleri Süleymaniye'de Türk irtibat timinin bulunduğu binayı basarak askerlerimizin başına çuval geçirdi. Bu olay 1 Mart tezkeresiyle Türkiye ile ABD arasında yaşanan krizi daha da derinleştirdi. Özkök Paşa çok önemli dış olayların yaşandığı 2002-2006 arasında iç politik gelişmeler nedeniyle de projektörlerin üzerinde olduğu isimlerin başında geliyordu. Bir kesim Özkök'ü AKP hükümetine karşı sert tavır almamakla eleştiriyor, bir kesim ise "demokrat Genelkurmay Başkanı" diye alkışlıyordu. Bu dizide bu önemli olayların perde arkasını ve Özkök Paşa'nın eleştirilere verdiği yanıtları ilk kez okuyacaksınız. Genelkurmay Başkanlığı döneminde gündeme gelmeyi sevmeyen ve bu nedenle çok kritik konular dışında konuşmayan Hilmi Özkök Paşa, bu tutumunu emekli olduktan sonra da sürdürdü. Özkök Paşa ısrarımız üzerine suskunluğunu bozdu. Hilmi Paşa'yla, emekli olduktan sonra yerleştiği İzmir'de görüştüm. İzmir Eğitim Komutanlığı içindeki konutunun yakınındaki idare binasında Özkök'e tahsis edilmiş küçük bir ofis var. Sadece Özkök Paşa'ya değil, komutanlık bünyesindeki lojmanlarda kalan emekli orgenerallerin her biri için ofisler ayırılmış. Küçük, sade ama her türlü iletişim olanağının bulunduğu modern ofisler. 7. Cumhurbaşkanı Kenan Evren de artık Özkök Paşa'yla aynı binada komşu. Özkök Paşa, beni ofisinde spor bir kıyafetle karşıladı. Oruçlu olmasına ve İzmir'in sıcağına rağmen 3 saate yakın sohbet ettik. Hilmi Paşa'nın Genelkurmay Başkanlığı döneminde yaşanan en önemli olaylardan biri 1 Mart (2003) tezkeresinin TBMM'ye takılmasıdır. Hilmi Paşa'ya önce bu konuyu açtım : 'TSK doğru davrandı' FİKRET BİLA: 1 Mart tezkeresinin Meclis'ten geçmemesi Türk-ABD ilişkilerinde krize yol açmıştı. Bu sürecin yönetilmesinde size dönük eleştiriler de oldu. Bugün bakınca, 1 Mart olayını nasıl değerlendiriyorsunuz? HİLMİ ÖZKÖK: Sonucunda bir başarı da varsa başarısızlık da varsa bu Türkiye'nindir. Askerin de rolü vardır, sivilin de, hükümetin de. Çok karmaşık bir sistem. Aslında çok güzel bir çalışmayla başladı. Zirveler yapıldı, değerlendirmeler yapıldı. Durum muhakemesi yapmaya alışkın bir organ olduğumuz için Silahlı Kuvvetler olarak bunun muhakemelerini yaptık. Karşı taraf şöyle davranırsa böyle bir kırılma noktamız vardır yok eğer böyle davranırsa, şöyle vardır diye. Ve sonunda da denildi ki karar Meclis'indir. "Eğer Özkök Paşa oylamadan önce açıklama yapsaydı tezkere geçerdi" yorumları yapıldı. Oylamadan önce açıklama yapmayı hiç düşünmüş müydünüz? - Hayır. Ben açıklayamam. Sorumluluğu kim deruhte edecekse onun açıklama yapması lazım. Kanun, o görevi kime vermişse, onun açıklaması lazım. Bir yerde bir savaş kazanılmış. Kurmay Başkanı övünüyor, "Planları ben yaptım, şöyle durum muhakemesi yaptım" diye. Bu, komutanın kulağına gitmiş. Komutana demişler ki, "Senin kurmay başkanın böyle söylüyor. Bütün planları o yapmış." "Doğru" demiş, "Bütün planları o yaptı, savaşı sevk ve idarede de onun karargâhı çok gayret etti, savaşı kazandık, ama kaybetseydik, onu değil beni asarlardı." Bu konu böyle. Dolayısıyla, kimse sorumlusu onun açıklaması normaldir ve tüm modern ülkelerde olduğu gibi bir hareket tarzı içerisinde davrandı Silahlı Kuvvetler. 'Anayasal kaza' ABD geçeceğini sanıyordu, çünkü liman ve havaalanları için ilk tezkere geçmişti? Evet. Geldiler, hazırlık yaptılar. Tesisler, araziler kiraladılar, onu yaptılar, bunu yaptılar. Bu, bir yerde evet ben zımnen onu (Türk toprakları üzerinden Irak'a geçiş müsaadesini) vereceğim anlamında gelişmeler yaşandı. Adamlar, geldiler gemilerle, rüzgârda dalgalarda sallanıyorlar, "Hadi toplanalım, bir karar verelim, bir daha yapalım, karar verilemiyor." Ondan sonra, grup kararı da alınmadı. Grup kararı alınsaydı, o hallederdi. Gazetelerde bazı yazılar çıktı. O konuda, gazeteci olarak sizin değil, o görüşü söyleyen arkadaşımızın boş bulunması oldu. Öyle bir şey söylenince, bana aktarılan pek çok vekil, madem komutanlar arasında görüş birliği yok, biz de "hayır" diyelim denmiş. Bunlar ne kadar doğrudur, hiçbirini tahkik etmedim. Bütün bunlar bir araya konduğu zaman, "Bir anayasal kaza" diyorum ben, çoğunluk evet dedi, ama yeterlilik sayısına ulaşamadığı için... 'Ben konuşamazdım' Siz konuşsanız sonuç değişmez miydi? Ordudan gelen ses, MGK'da konuşulmuş. Sayın Cumhurbaşkanımın söylediği gibi, destek ifade edilmiş. Beni tanıyanlar, bana bu suali bile sormaz. Ben, kanunlara, emirlere, nizamlara uyalım diye silaha el koymuş, yemin etmiş adamım. Neyse ben, onu yaparım. Ben, memleketin menfaatleri için bazı şeyler yapılamaz mı? Ben ona da karşıyım. Öyle dedim, Meclis'in üzerine irade konulur mu? Tezkere Meclis'te. "TSK, Meclis'e baskı yaptı" denmez mi? Ben ağırlığımı koydum, Meclis "hayır" dedi. Ne olacak TSK'nın hali, Meclis'le ve hükümetle münasebetleri? Dövmeyi öğrenmek lazım ama dayak yememeyi de öğrenmek lazım. Hep, bir-iki hamle sonrasını düşünmeniz lazım. Ben, TSK'yı o hale sokar mıyım? TSK, tutum koyuyor, şöyle diyor, Meclis "hayır" diyor. Yani, bir defa dış dünyaya karşı biz ne hale geliriz? Yani, kurumlar arasında uyum olmayan bir şey. Ben, MGK'da dillendiririm. Zirve yapılır dillendiririm. Başbakan çağırır, sorar, veya gelir, ona anlatırım. Ama, sonucunda ben teklif makamıyım. Onun siyasi sorumluluğunu taşıyacak olan, hesabını verecek olana ben hesabını veremem ki! 'ABD askeri Türkiye'den çıkacaktı' 1 Mart'tan çok sonra mutabakat zaptını yayımlamıştım. O metinde Türkiye'nin bütün taleplerini ABD kabul etmiş görünüyordu. Ancak, metin Meclis'in bilgisine sunulmamıştı. Bu metne rağmen, ABD Türk topraklarına yerleşecek ve çıkmayacak; TSK'ya izin vermeyecek, Kuzey Irak'a girilse bile sembolik olacaktı denildi. Doğrusu neydi? Cahilin hayaline yetişmenin imkânı yoktur Fikret Bey. Bir defa, tezkereyi nasıl çıkarırsanız, öyledir. Uygulama öyle yapılır. Geldim gitmem diyen, bu gücü kendinde bulan da zorla gelip girer oraya. Gelip de gitmemeyi göze alacak güç varsa. Hiç ilgisi, alakası yok. Tamamen cehalettir. Hâlâ öyle söylüyorlar. ABD oradan ileride gidecek, biz bu insanlarla birlikte yaşayacağız. Dolayısıyla, Iraklılarla kesinlikle yüz yüze gelmeyecektik. Bizim istediğimiz, 1991'de olduğu gibi, büyük bir göçmen hareketi olursa, bunu Irak'ın kuzey bölgesinde tutmak, gruplar arasında çatışma çıkarsa önlemek, bir de orada kuvvet bulundurarak, hem PKK'yı durdurmak hem de Türkiye'nin iradesini, ilgilerini göstermek. İleride masa kurulacaksa, ki, tabii kurulur, burada söz hakkı olmak. Şimdi, ABD'yi geçirtme, adamların gemilerini dalgalarda haftalarca salla, bilmem ne yap, şimdi bizi dinlemiyor. Eee, niye dinlesin ki? Çünkü, büyük devletlerin şöyle bir refleksi vardır, sıkışık zamanımda bana yardım eden kişilere ben sahip çıkarsam, başka sıkışık zamanımda, bana yardım edenler olur. Bunun tersi olursa, sıkışık zamanımda bana el vermeyen insanlar bir örnek teşkil eder. Sonra hiç kimse bana el vermez, ben yalnız yaşarım. Dolayısıyla, onu pişman etmek gibi bir davranış içine girer. Bunu ölçülü yapar, az çok ya da o ülkenin büyüklüğüne küçüklüğüne göre. 'Türkiye'de niye kalsın?' Tabii, şimdi orada bunlar gelip oradan geçip gidecekti. Türkiye'de ne yapsın kalıp da? Türkiye'de niye kalsın? O cephe olursa, yani Kuzey Cephe, harekât kolaylaşacaktı. Ancak Kuzey Irak'taki Irak birliklerinin hiç biri savaşmadı. Hava gücü onları başlangıçta etkisizleştirdi. Hiçbirisi savaşmadı. Orada güya Cumhuriyet Muhafız Tümenleri vardı. Yeni bir cephe açılırsa, daha az kan dökülerek, daha çabuk, bölgedeki buhran sona erer diye düşünüldü. Sonra, biz müttefikiz, müttefiklerin de bazı, zorunlu demesem bile, yapılmasında fayda olacak şeyler var. Bu yapılsın dedik. Bunun karşılığında da Irak'taki oluşumları kontrol etmekti. Bütün mesele, Irak'taki oluşumları kontrol etmek. Bunu nasıl edebilirdik? ABD'ye yardım etmek ve onunla beraber. Efendim, eder miydi, vazgeçer miydi? O da olabilirdi. Türkiye'den geçirsek bile, ileride yine bizi dinlemiyor olabilirdi. Ama, yapmayarak bu şansı tamamen kaybettik. Onun için, Milli Piyango bileti alırsanız, ikramiye çıkma şansı var ama almazsanız hiç şansınız yok. Şimdi Kürtler kendileriyle işbirliği yaptı ve onları destekledi. Eskiden gizli saklı yaptığı şeyleri şimdi açıkça yaptı. 'Meclis'in üzerine irade koyamazdım' O dönemde, "Cumhurbaşkanı ve Genelkurmay Başkanı, sorumluluk hükümette kalsın diye konuşmadılar" biçiminde de eleştiriler oldu. Ne dersiniz? Ben, kural öyle olduğu için hareket ettim. Ben, kuralları severim. Kural öyle olduğu için, doğrusu odur. Bu kural bir gün değişir, ondan sonra yaparsın, ya da beğenmezsin, gelir değiştirirsin. Ama, kural konmuşsa ben ona uyarım. Kural öyledir, bütün demokratik ülkelerde böyledir. Hem, TSK'nın çok özge bir konumu var. Bu, bizim için büyük şans. Milletimizin bize büyük büyük büyük desteği. Ama, onu tutabilmek için, ben TSK'yı çok iyi korumak zorundayım, görevini çok iyi yaparak, polemiklere girmeyerek, yanlış yapmayarak, TSK'yı diğer kurumlarla karşı karşıya getirmeden, bunu yürütmemiz lazım. Yoksa, çok kolay. Çıkarsınız, söylersiniz, güzel de alkış alırsınız. Birkaç yazar da çok güzel yazı yazar hakkınızda ama, dediğim gibi, kuralı kırmış olursunuz. İkincisi, bu nasıl demokratik ülke derler. Meclis'in üzerine irade koyuyor. Genelkurmay Başkanı Meclis'e baskı yapıyor derler. Bir sürü şey derler. Demeleri önemli mi? Milli menfaatlerimiz için bazen ne derlerse desinler, gayet tabii bildiğimizi yaparız ama öte yandan dünyada hatırı sayılır büyük bir devletiz. Büyük bir devlet gibi davranmak zorunda Türkiye. Bir mahalle kabadayısı gibi davranamaz Türkiye. Doğrusu oydu. Bugün aynı şeyler olsa, aynı fikri savunurum, aynı şekilde, hükümete, cumhurbaşkanıma, MGK'ya arz ederim. Ama, halkın önünde ben onu söylemem. Deseydi, siyasetçi benim Genelkurmay Başkanım böyle diyor, deseydi, mesele anlaşılırdı. Ama oylamadan birkaç gün sonra açıklama yaptınız. Neden? Sonra, basından, şuradan buradan sorular geldi. Karar verildi. Artık, Meclis'e baskı şeyi ortadan kalktı. Benim konuşmam da var, parlamentodaki karara nasıl bir şey derim. Bir önerge varken, nasıl böyle bir konuşma yaparım? O da Meclis'e baskı demektir. 'Wolfowitz'in işine gelmedi' O zaman ABD Savunma Bakan Yardımcısı olan Wolfowitz'in bir açıklaması oldu. "Genelkurmay bu işi iyi yönetemedi" diye. Wolfowitz'in işine gelmedi. Çünkü, o da inanıyor ki, biz böyle deseydik, olurdu. Aslında Wolfowitz'in hedef aldığı hükümet, ama hükümetle işleri bozmak yerine, bir alt kademede TSK'ya geldi. O da, sonra bin pişman oldu. O da çok eleştirilere muhatap oldu. Kendisi bir karikatüre de konu oldu. ABD gazetelerinden birinde "Bizim için daha çok demokrasi, Türkiye için daha az demokrasi" Böyle bir karikatür çizildi. Böyle şey olur mu? Bir demokratik ülkenin bakan yardımcısı böyle söyler mi? "TSK ağırlığını koymalıydı." O, tabii ABD'nin menfaatleri yönünden söylüyor. Kendilerine göre. Ama, TSK, bu talebi destekledi, ben o zaman da söyledim, 'olsun bu iş' diye, bugünleri hep ileri götürdük. Öyle bir mutabakat muhtırası yaptık ki, Türkiye için endişe edilecek bir şey yoktu. MİLLİYET
<< Önceki Haber Fırtınalı günlerin komutanı konuştu Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER