Ara sıra kaynatırız.
Dedi ki:
- Çoğunluk bir şey ifade etmez.
Dedim ki:
- Evet etmez ama
Anayasa Mahkemesi’nde çoğunluk lâzım.
.........
Çok kızdı.
Dedi ki:
- Çoğunluk, tahakküm kuramaz.
Dedim ki:
- Evet kuramaz ama Adnan
Polat’ı
Galatasaray’a pekalâ Başkan yapar.
Hatta ekledim:
- Kurultayda Deniz
Baykal yine çoğunlukla seçilir.
İyice kızdı.
Ne yapayım?
*
Tahakkümün her türlüsü kötüdür ama azınlığın tahakkümü daha da kötüdür.
Ecevit bunu bâri kibar bir noktaya taşımıştı.
Derdi ki:
- Sayısal ağırlığımız yok ama siyasal ağırlığımız var.
Doğruydu.
Siyasal ağırlığı sahiden vardı.
Her dönemde vardı.
Ama şimdi öyleleri çıkıyor ki sahneye... hem siyasal ağırlığı yok hem sayısal ağırlığı...
Hem kel, hem fodul.
İşte o zaman sinirlenip tahakküme kalkıyor.
Azınlığın tahakkümü.
En kötüsü bu.
*
Dostum çok meraklıdır.
Düşündü, düşündü...
Sence dedi mağdurların oyu daima artar mı?
Dedim ki:
- Sana iyi bir haberim var: Şimdi
Cumhuriyet Gazetesi’nin tirajı da artacak. Haydi hemen git, sen de bir
gazete al. “Cumhuriyetine sahip çık.”
Koşa koşa gitti.
Arkasından seslendim:
- Sadece gürlüyorsunuz, hiç yağmıyorsunuz.
Ne biçim Cumhuriyetçisiniz siz?
.........
Zannederim hâlâ koşuyordur. Ziverbey’den
Vatan Caddesi’ne kadar.
Nedir ki?
Bir arpaboyu yol.
Nitekim, 12
Mart’tan 21 Mart’ta ne değişmiş ki?
Sadece rakamların yeri.
RAUF TAMER/POSTA