Türkiye'nin bir an önce içinde bulunduğu krizden çıkması gerekiyor. Kaybedilen her an Türkiye'nin zarar hanesine işleniyor.
Aydınlar buna hemen son verilmesi gerektiğini vurguluyor.
Sabah Gazetesi genel yayın yönetmeni Ergun Babahan yaşanan tabloyu çok net analiz ediyor.
"Şu gün içinde olduğumuz koşullarda asker vesayetinde
siyaset yapan kesim, hem
sandık çağrısı yapıp hem de seçmene
hesap vermekten kaçmanın yollarını arıyor. Halk adına siyaset yaptıklarını söyleyenler aktif ve
emekli bürokratlarla
işbirliği içinde
demokrasinin altını oymaya çalışıyor. Ancak yine de sinirlere hakim olmak bence çok önemli. İlk
hedef bu yarayı kangrene dönüştürmeden
tedavi etmek ve sistemi yeniden işler hale getirmektir. Bunun da tek çaresi
seçimdir. Demokrasi diye yola çıkanların bugün nasıl oyun bozanlık yaptığını, sandığa gitmekten kaçtığını görüyoruz. Elbette gücünü sandıktan almayan, alamayan liderler "derin planlarla" başka yöntemleri, güçleri devreye sokmaya çalışacaktır. Ama ne kadar çabalarsa çabalasınlar en geç ağustos ayında bu sandık
halkın önüne konulacaktır. Halk kimin ne olduğuna o gün karar verecek ve oyunu bu kritere göre kullanacaktır. Demokrasinin ilk kriteri sandığa saygıdır. "
Star Gazetesi başyazarı Mehmet Altan muhalefetin tavrını şöyle analiz ediyor.
"Burada üzücü olan, Türkiye'nin silahlı olarak ortaya çıkan tek parti zihniyetine karşı, ak parti'nin yalnız bırakılmış olmasıdır...
Çünkü, tek parti zihniyetinin oluşturduğu merkez, doğrudan demokrasiyi ve demokrasinin fiilen kullanıldığı parlamentoyu, seçilmişleri tehdit ediyor.
CHP yönetimi, varlığını inkar edercesine tehdit edenlerin tetikçiliğini yapmakta.
ANAP; kurucusu Turgut Özal'ı mezarda ters döndürecek bir ürkeklikte. DYP; kromozomlarındaki geleneği unutmuş gibi. Türkiye'deki siyasal partilerin demokratik sürece karşı birleşip, siyasal sistemi korumak yerine, demokrasiyi hırpalayanlarla işbirliği yapmalarını anlamak mümkün değil... "
Milliyet Gazetesi'nden Güngör Uras, ana muhalefet partisine sesleniyor.
"Ana muhalefet partisi CHP ne istiyordu? Farklı bir ekonomi programı, sosyal programı vardı da onu mu savunuyordu?
Hayır. Sadece, "AKP
iktidarı kötü. O gitsin, biz iktidar olalım" diyordu. "
Tayyip Erdoğan cumhurbaşkanı olmasın" d
erken, Abdullah gül'ün cumhurbaşkanlığını engellerken onların yerine, onlardan daha iyi cumhurbaşkanlığı yapacak bir
adayı mı vardı? Hayır. Sadece "onlar olmasın" diyordu.
Erken seçim isteğini tekrarlarken seçime hazırlıklı mıydı? Seçimde AKP'den daha fazla oy toplayabileceklerine mi inanıyordu?
Hayır. Söyleyecek söz, yapacak iş olmadığından devamlı "erken seçim" diyordu. Buyurunuz işte: AKP iktidarı cumhurbaşkanını seçemedi. AKP erken seçim kararını verdi."
Gazeteci - Yazar Cengiz Çandar demokrasinin kesintiye uğramaması için herkese görev düştüğünü vurguluyor.
Yazı başlığı: ya halk ile demokrasiye devam; veya demokrasiyi iptal yolları...
"Bu noktadan itibaren ortaya çıkan iki tutum var:
1. Siyasi krizden çıkış yolunu bularak demokratik rejimi sağlama almak;
2. Siyasi krizi derinleştirerek, demokrasiyi tadil edecek yolların önünü açmak.
Seçimleri "en erken" süre içinde yapmak, bu arada cumhurbaşkanını "halka seçtirmek", birinci yolu ifade ediyor.
Deniz
Baykal-
Sabih Kanadoğlu hattı ise, ikinci yolu benimsemiş görünüyor. İlk isim, "siyasi" cenahı, ikincisi "siyasi cenahın "hukuk alt yapısı"nı temsil ediyor.
Anayasa Mahkemesi kararı da -27 nisan askeri müdahalesi de- Türkiye'de demokratik sistemin işleyişini ciddi biçimde kilitlemiştir.Bu durumda, ya egemenliğin kaynağına başvurulacaktır, yani halka sorulacaktır; veya siyaset, Ankara'daki kurumların içine sıkıştırılarak rehin alınacak ve giderek demokratik süreci iptal edecek bir oyun oynanacaktır. Zaman, TBMM'yi ayağa kaldırmak ve halka başvurmak zamanıdır. Eğer, Türkiye'de demokrasinin devamından yana isek..."
Gazeteci - Yazar Emre Aköz "Dikkat taş koyacaklar" yazısıyla yaşanan süreçte herkesi duyarlı olmaya çağırıyor.
Eğer cumhurbaşkanını halk seçerse, bürokratik elitin ve onunla birlikte hareket eden siyasetçilerin,
Çankaya seçimini kendi çıkarlarına göre yönlendirme imkanı kalmayacak. İşte asıl korkuları bu! Örnek mi istiyorsunuz? İşte bürokratik elitin sözcülüğünü yapan CHP başkanı
Deniz Baykal...
Başbakan Erdoğan'ın "o halde halk seçsin" dediğini duyunca ne tepki verdi: "olmaz öyle şey... Yarı padişahlık sistemine mi gideceğiz?" Cumhurbaşkanını halkın seçmesi sadece bürokratik elitin değil, CHP'nin de kabusu. Türkiye'nin sağ-sol yapısını ve 2002 seçimlerini temel alarak tahmin edelim:
İlk turda, 'sağ' aday yüzde 34, sol aday ise yüzde 19 alacak.
İkinci turda 'sağ' aday yüzde 60-65, 'sol' aday ise yüzde 35-40 oy alarak cumhurbaşkanı seçilecek. Sonuç: yüzde 60 ve üstü oy almış bir kişinin meşruiyetini kimse sorgulayamaz. Korktukları bu!"
Posta Gazetesi'nden bir başka önemli değerlendirme de gazeteci yazar Rauf Tamer'den geliyor. Tamer, espriyle karışık CHP'nin tutumunu eleştiriyor.
"Erken seçim isterim.
- al sana seçim, hem de "en erken seçim". Ya da "hızlandırılmış seçim."
- yoo, haziran'da olmaz. Sıcaktır.
- peki, temmuz olsun.
- hayır, olmaz... Herkes tatildedir.
- yahu
baba, bir hırsız yakaladım... Getir oğlum... Gelmiyor. Bırak gitsin... Gitmiyor."
Gazeteci - Yazar Ardan Zentürk de CHP'nin tutumunu eleştiriyor.
Belli ki geleceğe dönük bir dizi gelişmeyi bir satranç gibi kurgulayan '
kurmay zihniyetinin' seçimlerin yapılmasına, yapılan seçimlerin sonuçlarına saygıya, halkın sandık iradesinin yaşama geçip geçmemesine izin vereceği ayrı bir soru işaretidir. Belli ki, bugün, mevcut ortamdan kendisine vazife çıkartmaya çalışan Deniz Baykal gibi siyasetçilerin de işin sonunda gelişmelerin tozu-dumanı içinde kaybolup gidecekleri garip bir dönemin işaretlerini alıyoruz"
SAMANYOLUHABER