Genç Kürt Sivillerden ortak çağrı

Genç Siviller'i size 20 Mayıs 2007'de takdim etmiştim. Şimdi bu grubun Kürt sivilleriyle tanışma zamanı.

Genç Kürt Sivillerden ortak çağrı

Öyle bir bildiri kaleme almışlar ki; herkes duysun da www.gencsiviller.net adresine girip okusun, imzalasın, tartışılsın istedim. Hani hep DTP'ye "PKK ile aranıza mesafe koyun" diyoruz ya, bu çağrıya ilk kez yaşanan acının her iki tarafını da bilen Kürt gençleri cevap veriyor. "İlle de beraber yaşamanın" altını çizen Kürt gençler, gencecik insanları öldürme emri veren PKK'ya soruyorlar: "Bu tavırlarınız hangi akla, hangi vicdana ve en önemlisi hangi ahlaka sığıyor? Kararttığınız sadece 13 hayat değil ayrıca bu ülkede açığa çıkmayı bekleyen derin devletin ve savaş güçlerinin çıkış yolunu da kararttınız." Bu bildiriyi kaleme alanlardan İdris Kardaş (1981) Diyarbakır'da doğup büyüdü. Bilgi Üniversitesi ekonomi bölümünde burslu okuyor. Babası elektrikçi. Beş kardeşin ikincisi. Erkan Şen (1986) Van'da doğup büyüdü. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nde okuyor. Babası emekli. Yedi kardeşin altıncısı. İlhan Döğüş (1983) Elbistanlı. Bilgi Üniversitesi Uluslararası Finans bölümünde burslu okuyor. Sekiz kardeşin en küçüğü. Genç Kürt sivillerin özlemini çektiğimiz o muhabbet dilinin yaygınlaşması için desteklenmeleri gerekiyor. Bu söyleşiyi okuduğunuzda bana hak vereceksiniz. Sizin için Kürt olmak ne demek? İdris:Bir kere bu, bizim tercihimiz değil. Hiç kimse kökenini seçemez zaten. Sadece bununla bütünleşmek, bunun üzerinden kendimizi ifade etmek istemiyoruz. Okumayı, yazmayı ve Türkçe konuşmayı ilkokulda öğrendik. Küçükken izlediğimiz çizgi filmlerden bir şey anlamamak zor geliyordu bize. Kürtçe düşünüyoruz, Kürtçe rüya görüyoruz. Evet, bu demek herhalde Kürt olmak. Erkan:Kürt doğduk. Arap olarak da doğabilirdik. Bir Türk için kökeni ne ifade ediyorsa benim için de aynı şeyleri ifade ediyor. Ancak ortada bir sorun var. Kürt olduğun için bazı hakların baskı altına alınmış, ezilmişsin. Öyleyse 'Kürt olmak eşittir ezilen olmak' mıdır? Erkan:Öyle bir şey; ama bu çok ajite edici bir söylem olduğu için çok kullanmak istemiyorum. İlhan:Tabii biz Kürt olduğumuzu belli bir yaştan sonra, yaşadığımız deneyimlerin acı yönleriyle öğreniyoruz. Kürt olmak demek makbul vatandaş olmamak demek. Mesela annenizin sizinle başka bir dil konuşuyor olması, fakat sizin arkadaşlarınızla başka dille konuşmanız. Bu, büyük bir gerilim. Arkadaşlarınızla kurduğunuz ilişkide, Türkçeyi düzgün konuşamadığınızda farklı olduğunuzu siz de fark ediyorsunuz. İstanbul Erkek Lisesi'nde yatılı okurken Kürt olduğumu söylediğimde, 'Nasıl Kürt'sün'. Hiç Kürtlere benzemiyorsun, sen de benim gibi insanmışsın' diyorlardı. İstanbul'da Kürt olmak ile kendi memleketinizde Kürt olmak da farklıdır herhalde. İdris:Diyarbakır'da Kürt olmak bir anlamda daha kolay; hep size benzeyen, aynı dili, konuşan aynı baskıyı yaşayan insanlarla berabersiniz; ama öte yandan devletin oradaki baskısı daha güçlüydü, daha kuvvetliydi. İstanbul'da devlet baskısı daha az; fakat burada da önyargılarla karşılaşabiliyorsunuz. O zaman kendinizi anlatmak zorunda kalıyorsunuz. İlhan:Biz İstanbul'da Türklerin özgürlüğünü, eğitim imkanlarını fırsat olarak kullanıyoruz. Diyarbakır'da veya bölgede bunlar yok. Bunlar devletin buraya sunduğu şeyler. İdris:Mesela Genç Siviller olarak e-muhtıradan sonra biz burada çok ciddi eylemler yaptık. Bunları Diyarbakır'da yapmamız mümkün değildi. Erkan:Bölgede devlet ile ilişkiye geçtiğiniz zaman sorun yaşıyorsun. Burada ise "makbul vatandaşlarla" iletişime geçince belli sorunlar yaşayabiliyorsun. Ama öte yandan onlarla kaynaşıyorsun, sendeki ve karşı taraftaki aşırılıklar törpüleniyor. İdris:İstanbul'da devletin baskısı daha az olduğundan ve farklılıklar ile fazlaca karşılaştığımız için daha demokrat bir tavır alabiliyor, milliyetçiliği aşabiliyoruz. İlhan:Türk mahallesindeyken sivil baskı ile karşılaşacağız. Bu, üstesinden gelebileceğimiz bir şey. Fakat Kürt mahallesindeki devletin baskılarına karşı sivil enstrümanlarla mücadele etmek mümkün değil. Dolayısıyla ben Türk mahallesinde Kürt olmayı ve oradaki baskıyı yaşamayı tercih ederim. Çünkü burada vereceğim sivil mücadelenin barışa daha çok katkısı olacağını düşünürüm. Bu 'Genç Kürt Siviller rahatsız' bildirisinden sonra Kürt mahallesinden ne baskı gelir? İdris:İşte sizler beyaz Kürt oldunuz, devletin bize yaptıklarını unuttunuz gibi bir suçlamayla karşılaşabiliriz. Ama gelen yorumlara baktık. Birçok Kürt 'altına imza atarım' demiş. Bazı milliyetçi Türkler de 'siz bir Türk şehidi ile bir teröriste aynı şekilde nasıl üzülürsünüz' diye yorumlar yazmışlar. Türk milliyetçilerden aldığımız tepki Kürt milliyetçilerinden aldığımızdan fazla. Bir tarafta ihanetle, bir tarafta samimiyetsizlikle suçlandınız yani. İdris:Tabii ne İsa'ya ne Musa'ya yaranamamak bu. Erkan:Arafta kalma durumu oluyor. Çünkü bir ortamda kapalı kaldığınız zaman dünyayı sadece o çevreden ibaret sanırsınız. Öyle baskılar yaşanıyor ki; en ufak farklı bir şey bile "ihanet" olarak algılanıyor. Peki devlet baskısı derken "benim devletimin bana yaptığı baskı" mı, yoksa "benim olmayan devletin baskısı" mı? Devlet vurgusunun tonu nedir Kürt mahallesinde? İdris:Biz çocukken, ortaokul-lise döneminde bu devleti çok da kendi devletimiz olarak görmüyorduk. Görmemiz için bir sebep de yoktu. Çünkü aç bırakıyor. Sahip çıkmıyor. Üstüne üstlük öldürüyor. Faili meçhul cinayetler, köyler boşaltılıyor, işkenceler oluyor vs. Ama şimdi bu devletin demokratikleşmesi, sivilleşmesi için çabalıyoruz. Bütün bunlara bir Kürt örgütünün sebebiyet verdiğini düşünüyor muydunuz? İdris:Yok hayır. PKK'nın bir sonuç olduğunu bildiğimiz için bunu böyle düşünmüyorduk. Çünkü Kürt meselesi PKK ile ortaya çıkmış bir mesele değildi. Şeyh Said'den öncesinden başlayan bir sürü isyan var. Ama şu anda geldiğimiz noktada şunu düşünüyoruz. Savaş kirli ortamlar yaratır her zaman ve bu kirli ortamda herkes kirlenmiştir biraz. Artık tek başına devleti suçlamıyoruz. Bildiride PKK'ya "Bizim özgürlüğümüz adına karanlık ilişkilere mi giriyorsunuz" diye seslendik. Bildiriyi okuyunca anlaşılıyor da PKK'nın adını neden açıkça zikretmediniz? İdris:Gerek yok adı zikretmeye. Bildiri dili daha edebi bir dil. Özgürlüğümüz adına öldürme emri verenlere sesleniyoruz. Sanırım açık bir söylem bu. İlhan:Pedagojik bir dil kullanılması lazımdı. Çünkü bazı insanlar PKK'ya bir şekilde angaje olmuşlar. Bu durumun değişebileceğini, değişmesi gerektiğini söyleyebilmemiz için böyle bir dil kullanılması gerekiyor. Kürtler tam olarak ne istiyor? İdris:Kürtler, Kürt olmak istiyor. Başka bir şey istemiyor. Kürtler kendini özgürce ifade edebilmek, kendi diliyle istediği şekilde yayın yapabilmek, konuşabilmek, kendi yasal derneklerini, örgütlerini kurabilmek, kültürlerini, geleneklerini yaşatabilmek istiyorlar. Devlet de bütün bunlardan sonra ya benim ayrı bayrağım olsun, devletim olsun, param olsun derlerse diye korkuyor. İdris:Bunu istemeyeceklerdir. En büyük Kürt nüfusu bugün İstanbul'da. İnsanların bu güzelliklerden vazgeçip başka bir yere gitmek isteyeceklerini sanmıyorum. Ve bunun ötesinde biz iç içe geçmişiz. Avrupa Birliği yolunda ilerleyen bir Türkiye var. Bu vatan elbette bizim. Bir yere gitmeyi düşünmüyoruz. Bildirinin başında şunu söyledik: Havva ananın dünkü çocuk sayıldığı bu topraklarda doğduk. Havva ananın dünkü çocuk sayıldığı topraklar kimin lafıydı? İdris:Ahmed Arif'in bir şiirinden alıntı. Bu topraklar Havva anadan daha eski. Havva ana dünkü çocuk sayılır. Biz bu kadar eski topraklar üstünde yaşıyoruz. Burada daha önce Kürtler, Ermeniler vs. yaşıyordu. Ama şu anda kaç bin yıllık ortak geçmişimiz var. Artık bu topraklar hepimizin. Şurası Kürtlerindir ya da Ermenilerindir demiyoruz. Hiç kimse bunu söyleyemez. Burası hepimizin ortak vatanı yani. İlhan:90'lardaki çatışma döneminde insanlar göç ederken bölgeden, Kürtler akrabaları olmalarına rağmen Suriye ve Irak'a gitmediler. Yine Mersin'e, Adana'ya, İstanbul'a, İzmir'e göç ettiler. Bu net olarak, 'evet buralar bizim, biz burayı paylaşmak, birlikte yaşamak istiyoruz'un ifadesi. PKK'ya sempati duyanların durumuna ne diyorsunuz? Bu bir kesin inanç mı, mecburiyet mi? İdris:PKK bir sarkaç. Bir tarafında halk örgütü, direniş örgütü, öbür tarafında ise marjinal bir terör örgütü algısı var. Devlet Kürtlerin yaşama alanını, özgürlüklerini genişlettikçe bu sarkaç marjinal terör örgütü olma yoluna doğru kayacaktır. Ama bu devlet Kürtlerin yaşama alanını daralttıkça sarkaç direniş örgütüne doğru hareket edecek. Kürtlerin PKK ile daha içli dışlı olmasını sağlayacak. Tek kurtuluş olarak bu adres olmuş olacaktır. Bu sarkacı yönlendirmek tamamen devletin elinde. Burada iyi bir dengeyi tutturmak lazım. Kürtlerin gözünde marjinal örgüt olarak kalırsa PKK'ya katılım azalacaktır. DTP'nin PKK ile arasına bir mesafe koyamaması büyük eleştirilere sebebiyet veriyor. Oysa siz bu bildiride son derece açık bir biçimde koymuşsunuz. İdris:DTP'den çok olağanüstü bir destek beklemiyoruz. Biz bildiride PKK'ya mesafe koyduk; ama orada "Siyasetin havası esecekken bu ülkede, Meclis'te iken temsilcilerimiz, üstlerinde hükümetten, askerden, derin devletten, ya sev ya terk et diyenlerden baskı olsa da biz arkalarında duruyorduk kendi fikirlerimizle, kalemlerimizle; konuşarak, dokunarak, değerek" diye bir paragraf vardı. Burada şunu demek istedik. Biz onların arkasında, sivil siyasetin arkasında durdukça, onların da PKK'ya mesafe alması kolaylaşır. DTP'de hemen her şeyin bir defada dönüşmesini bekleyemeyiz. Bu son on üç asker olayıyla ilgili yaptığı açıklama gayet olumlu. Yanlış yaptığı çok şey var. Biz çok eleştiriyoruz. Kürt siyasetini eleştiriyoruz. Bizi temsil etmeyi pek beceremiyorlar. Ama temsilcilerimiz yine de DTP'liler ve AKP'li Kürt milletvekilleri diye düşünüyorum. Erkan:Siyaset bir yerde de uzlaşmadır. DTP'nin Parlamento'da olması çok önemli. DTP kendisinden farklı siyasetler ile iletişim kurdukça asgari koşullarda onlarla uzlaşacaktır, zamanla ılımlılaşacaktır. İlhan:DTP'nin PKK'ya mesafe alması tek başına başarabileceği bir şey değil. DTP dışı sivil aktörlerin de DTP'ye yaklaşımlarında bu noktayı göz önüne almaları gerekiyor. Onların dilleri üzerinde tahakküm kurmaya çalışarak DTP'nin mesafe almasını zorlaştırıyorlar. İdris:Ben bilgisayarda masaüstü, arka plan olarak Ahmet Türk ile Bahçeli'nin tokalaşmasını koydum. Bahçeli'nin ona gülümsemesi, birbirlerinin önünde düğmelerini iliklemeleri. Bu çok güzel bir şey. Buna her seferinde bakıyorum. Bunu çok önemsiyorum. Yeni bir dilden söz ediyorsunuz, gönül dili... Erkan:O dil zaten var bu toplumda. O dili bulup kullanmak gerekiyor. İnsani ilişkilerden yola çıkmak gerekiyor. Siyasetin soğuk dilini değil de, bu toplumda var olan o muhabbet dilini ortaya çıkarmak gerekiyor. O zaman zaten çözüme ulaşırız. İlhan:Erkan'ın dediği gibi toplumda var olan bu muhabbet dilini siyasete taşımanın şiddet ortamını bertaraf edebileceğini düşünüyoruz. İdris:Kürt meselesinde hep arka plana itilen bir durumdan söz ediyoruz gönül dili derken. Bu toplumda gönül kırıklıklarını onarabilecek, Hrant Dink'in kullandığı gibi samimi bir dil. Karşılıklı olarak birbirini affedici bir dil... Türkçe'yi Türk'ten daha fazla sahipleniyorum İdris:Kürtçe okumayı biraz Mehmed Uzun'un kitaplarından öğrendik. Birçok kurumda editör olarak çalıştım. Güzel Türkçe yazıp konuşmayı belki birçok Türk'ten daha fazla sahipleniyorum. Kürtçe zaten anadilim. Kürtçe müzik beni çok etkiliyor. Bildiride de dediğimiz gibi biz de Sezen Aksu'ya, Neşet Ertaş'a ağladık. Farkımız Şivan Perwer'e, Aynur Doğan'a da ağlamamız. Türkler de kendini biraz Kürt hissedebilmeli Erkan:Türkçe benim düşünce dünyam, Türkçe düşünüyor ve konuşuyorum. Bu anlamda bir nebze Türk'üm aslında. Bu iç içe geçmeler çok önemli. Ben kendimi ne kadar Türk hissediyorsam, ne kadar İstanbullu hissediyorsam bir Türk'ün de kendini biraz Kürt, Diyarbakırlı, Vanlı hissedebilmesi çok önemli. NURİYE AKMAN
<< Önceki Haber Genç Kürt Sivillerden ortak çağrı Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER