Yeni
Şafak Gazetesi yazarı
Mehmet Gündem Eski istihbaratçı
Bülent Orakoğlu ile önemli bir
röportaj gerçekleştirdi
İşte Gündemin Orakoğlu röportajı
Eski istihbaratçı Bülent Orakoğlu, bir siyasi parti genel başkanıyla
Ankara Armada'da yaptığı bir konuşmayı
gündeme getirdi. Siyasi lider, Orakoğlu'na, kimlerle beraber hareket ettiklerini, amaçlarının hükümeti devirmek olduğunu ve yakın bir zamanda
darbe olacağını anlatıyor ve seni de aramazda görmek isteriz, deyip konuyu devletten yer beğene kadar getiriyor.
Orakoğlu medyanın ısrarlarına rağmen vermiyor
darbeci siyasi lideri.
İyi yapıyor ve söylemiyor.
Söylememeli, çünkü o lider tek değil bu tür sapkın düşüncelerinde. Bugün
demokrasiye, Meclis'e, milletin iradesine
ihanet eden o kadar çok siyasi parti, lider var ki, hepsinin sorgulanmaya, ciddi bir demokrasi sınavından geçmeye ihtiyacı var.
Kitleler “kim o demokrasi düşmanı” nazarıyla baktığında çevrelerinde o kadar çok düşman görecek ki… Demokratların tek gücü var, çeteleşmek,
yakmak, yıkmak, öldürmek değil, birleşmek ve demokrasi hırsızlarının suçüstü olmasını sağlamaktır.
Orakoğlu, o ismi açıklamadığı müddetçe
halk rahat edecektir, çünkü bütün
siyasi partiler şaibe altında kalacaklar. Bu şaibeden kurtulmanın tek yolu da fiili olarak demokrasiye sadakati göstermekten geçer, söz yetmez, icraat lazım.
Orakoğlu, bu anlamda bir fırsat sundu
topluma.
Sahici demokratlar ile darbecileri ayırt etme fırsatı.
Şimdi söz milletin…
Fırsatçılara fırsat vermeme zamanı.
Gelin darbecilerin fotoğraflarını çekip her yere asalım da bir daha sokağa çıkamasınlar.
Yeni yayınlanan “Ankara'da Gölge Oyunları” kitabınızda; “Kırk yılı aşkın bir süredir sanki kontrollü, düşük yoğunlukta bir iç savaş yaşanıyor” diyorsunuz. Türkiye'de neler oluyor?
Türkiye'de iç huzur ve istikrarın bozularak
kaos ortamının yaratılması ve darbe şartlarına zemin hazırlanması
hedefleniyor. Bu maksatla her darbe öncesinde gördüğümüz tabloları şimdi de görüyoruz.
Kim planlıyor bu çatışma ortamını?
Bu işlerin arkasında dış güçlerin ve Türkiye'deki uzantılarının olduğu çok açık…
Şimdi yaşanan durumun merkezinde ne var, seçimler mi?
Türkiye NATO sonrası bir
takım nizamnameleri bazı
ülkelerden almış ve Özel
Harp Dairesi gibi bazı özel birimlerin kurulması sağlanmış.
Özel Harp Dairesi'ni kuran Kemal Yamak Paşa birimi savunmak için yazdığı kitapta, “biz bu nizamnameyi
Amerikalılardan aldık” diyor ve yanlış anladıklarını da
itiraf ediyor. Yanlış çeviriler yapmış Türkiye, insan haklarıyla, demokrasiyle bağdaşmayan ifadeler var.
Onların özel birimleri dışa, bizim özel birimler içe dönük mü çalışıyorlar?
Tercüme yanlışı dediğim şey bu. Amerika bunu işgal ettiği ülkelerde, Afganistan'da Irak'ta uyguluyor, biz ise bunu kendi halkımıza uyguladık. Devleti koruyorum diye, halkı tehdit gören bir anlayış…
İÇİ DÜŞMAN GÖREN BİR ALGILAMA VAR
O halde yaşadığımız kaoslarda, ihtilallerde, muhtıralarda Amerika'nın dışa dönük stratejilerinin etkisi büyük…
Örneğin,
Erbakan G-8'in alternatifi olarak D-8'i kurduğu için 28
Şubat müdahalesi oldu. Sadece Erbakan değil, D-8 oluşumu içindeki bütün liderler aynı tarihlerde ülkelerinde iktidardan uzaklaştırıldılar. BOP'un ne olduğunu dahi tam bilmiyoruz. Bunlar 50 yıl sonrasını da düşünen planlar…
Özel Kuvvetler Komutanlığı ve Toplumla İlişkiler Başkanlığı da bizde yanlış tercüme edilen birimlerdendir. Bunlar
Genelkurmay'ın içindedir. 80 ihtilali öncesinde bütün eylemlerinin arkasında kontrgerillayı aramıştık. Nedir bu dendiği zaman Ecevit ve İçişleri Bakanı, kontrgerillayı Özel Harp Dairesi'nin resmi veya
sivil unsurları diye tanımlamıştı. Bunlar
soğuk savaş konseptine göre yetiştirilmiş, her türlü
bombalama, öldürme yeteneğine sahiptirler.
Barış zamanında ne yapıyor bu birimler?
Özel kuvvetler içindeki bu sivil unsurların çok disipline altında olmadıklarını düşünüyorum.
Şu anda?
Evet şu anda da disipline edilmesi gerektiğini düşünüyorum.
Batı Çalışma Grubu'nun faaliyetleri sürüyor mu?
Ediyor.
Peki bu disiplinli mi disiplinsiz mi?
Daha hukuki çerçevede devam ediyor. Toplum İlişkiler Başkanlığı 28 Şubat'ta bu birimi iyi çalıştırmıştı. Biliyoruz ki, -dost ve müttefik ülkelerde dahil olmak üzere- birçok ülke Türkiye'ye ciddi anlamda uzun-kısa-orta vadeli
psikolojik harekat uyguluyor. Unutmayın ki 28 Şubat topyekun psikolojik harekattır ve Türk milletine karşı yapılmıştır. Siz o birimlerinizle Türkiye'de insanların dini inançlarını iç tehdit olarak kabul ettiniz.
Demirel 28 Şubat darbesinin gerçekleştirilmesinde
motor görevini yaptı. Türkiye'nin darbelerle anılan bir ülke olmasında Yön hareketinin etkisi büyüktür. Şimdi de bu misyonu Kızılelma koalisyonu üstlendi. Genç subaylar sendromu ve 27
Mayıs İhtilali de bunların ürünüdür.
Genç subaylar sendromu da psikolojik harekatın sonucu mu?
27 Mayıs'tan itibaren TSK'nın üst kademesinin aşağıdan yönlendirilmesi ve hiyerarşik yapının bozulması çabaları var. Bu hâlâ uygulanıyor ama komuta kademesini ihtilale götürecek kadar bir durum yok. Yani rahatsız olan
genç subaylar değil, dış güçler, onların içteki uzantıları ve hiyerarşik yapı içinde istediği yere gelemeyen bazı askerler.
HEDEF HÜKÜMETİ DÜŞÜRMEK
Siz, hükümeti düşürmek amacıyla oluşturulmuş 25 ayrı birim var diyorsunuz.
Birim dememden rahatsız oluyorlar ama
Danıştay saldırısı,
Atabeyler ve
Küre operasyonu incelendiğinde hepsi aynı adrese çıkıyor. Burada kritik bir nokta var, TSK'da kime sorsanız
Özel Kuvvetler Komutanlığı ordunun göz bebeğidir. Ancak burada bir askeri
personel var, bir de eğitilmiş sivil unsurlar…
Nerede o sivil harpçiler?
Bu konuda Ecevit'le Yamak Paşa arasında gerilim yaşandığında, “Sayın genel başkan önce CHP'ye baksın, kaç tane milletvekili var Özel Harp'te çalışan” diyor
paşa. Toplumun her kesiminde var onlar. Bu 25 birim kurumsal yapı değil, çeteleşmeler şeklindedir.
25 birim birbiriyle ilintili mi?
Devlet içinde hukuki yapısı olmayan ama devlet yet-kilerini kullanan bir yapı üretiyor bunları. Demirel
derin devlet diyor, Ecevit kontrgerilla. Herkes kendi zarar gördüğü yerden olaya bakıyor. Aslında bir derin devlet falan yok. Çeteleşmiş yapılar var. Bunlardan birinin
Ergenekon olduğu söyleniyor. Bunlar devlette üst düzey yetkileri olan birtakım insanlarla irtibatlı. Argümanları da, vatan, millet,
bayrak sevgisi gibi ulvi değerler.
ÖZKÖK DÖNEMİNDE SORUN ASKERİN KENDİ İÇİNDEYDİ
Genç subaylar rahatsızlığını Özkök Paşa döneminde de dillendirdi. Büyükanıt gelince ne değişti ki 27 Nisan muhtırası oldu?
Özkök döneminde de sorunlar yaşandı ama esas sorun askerin kendi içindeydi.
Nokta dergisinin ortaya çıkarttığı iki büyük darbe girişimini hatırlayın. Onlar ve kimi çeteleşmeler hep hükümeti yıkmaya dönüktür. Kurulan 25 birimin tümü
mafya tabir edilen çetelerle ilişkili. Bu bir konsepttir.
Neyin konsepti?
28 Şubat sürecinin 2007 versiyonu lazımdı ve bir takım ulusalcı-kuvvacı dernekler mantar gibi türedi. Hepsinin içinde
emekli asker var ve bunlar sivil toplum olarak lanse edildi. Türkiye'nin zor günler yaşadığı, yeni bir kurtuluş savaşına ihtiyaç olduğu propagandaları yapıldı. Eğer 2004 yılındaki zihniyet 2007 yılında da TSK içinde devam ediyorsa işimiz zor.
Devam ediyor mu?
Devam ediyor ama birliktelik olarak devam etmiyor.
ABD'nin darbe istediğini ancak Büyükanıt'ın 27 Nisan'da muhtıraya indirgediğini iddia ettiniz…
Bütün ihtilallerin arkasında, Türkiye'nin ABD'nin hem iç, hem dış politikada yörüngesi dışına çıkma korkusu var.
AK Parti ABD'nin yörüngesine girdi de çıkıyor mu şimdi?
ABD'nin stratejisi hep menfaat üzerine kuruludur. ABD'yle bir siyasi parti bir süre yan yana gelebilir, ama ufak bir güvensizlikte başka alternatifler ararlar.
27 Nisan muhtırası verildi, Amerika muhtıraya 13 gün sessiz kaldı. Fakat yine de ABD'yle
Genelkurmay Başkanlığı arasında bir sıkıntı var.
Gül'ün cumhurbaşkanı olamamasında bunun da payı olabilir mi?
RP'ye
kapatma davası açtığında yardımcım Hanefi Avcı'yı
Vural Savaş'a gönderdim; “Ben davayla darbeyi engelliyorum” demiş Savaş.
BÜYÜKANIT DA BİLİNÇLİ HAREKET ETTİ
Anayasa Mahkemesi'nin 367 şartı da bir darbe engelleme çabası mıydı?
Burada anayasal organlar kullanılarak Türkiye sıkıntıya giriyor denilerek hukuktan sapılmıştır.
Hilmi Özkök devrinde demokraside zaaf olmadı. Büyükanıt geldiğinde de umutluydum, çünkü istihbarattan geliyordu, daha bilinçli hareket etme imkanı vardı. Yine de bilinçli hareket ettiğine inanıyorum. Büyük sıkıntılara rağmen darbeyi muhtıraya indirgedi.
ABD darbe olmasa da muhtıraya razı mı?
Yeni beklentiler mümkün. Mitingler, çeteleşmiş odaklar,
terör hepsi hükümeti istikrarsızlaştırmak için. Bu hükümet -ekonomi de iyi oysa- terör konusunda başarısızdır imajı yaratılmak isteniyor.
PKK birden hortladı ve daha etkin eylemler yapmaya başladı. Şehit cenazelerinde hükümete karşı atılan sloganlar bir merkezden organize ediliyor, orada provokatörler var…
Bazı çevreler terörün tırmanışında askerin de etkisi olduğunu ima ediyorlar…
Böyle bir şey yok elbette, ama şu var; bazen kurumsallık dışına çıkan cuntaların yapmak istedikleriyle, dış güçlerin yapmak istedikleri birleşiyor. Türkiye bir
Kürt-Türk çatışmasına götürülüyor. Devlet kurumları arasına nifak tohumları sokuluyor şehit cenazelerinde.
Darbe isteyen sivil cuntacılar her yerde var
“Darbe geliyor, ben de başbakan olacağım. Sana da bir şeyler düşünelim” diyen siyasi lideri ciddiye aldınız mı?
Hayır, ama ben bunu Türkiye'de var olan o çarpık zihniyetin bir kere daha sorgulanması için gündeme getirdim, adını vermedim ki bu tür faaliyetler içine giren siyasi partiler kendilerine çeki düzen versinler, oyuna gelmesinler.
Konuyu ortaya atıp ismi meçhul bırakmayı bir strateji olarak mı sürdürüyorsunuz?
Gerektiğinde söylerim ama söylememeyi
tercih ediyorum. Çünkü bir tek o değil bu tür hesaplar yapanlar, bu gözle bütün partilere bakmak lazım, kimler giriyor, kimler çıkıyor, ne tür tavır ve söylem değişiklikleri var… Yani demokrasiye ne kadar sadakat içindeler..
Nedir o liderin adresi?
Milliyetçi-muhafazakar vurguları da olan yeni ulusalcılık… Küçük ve etkisiz bir parti. Aslına bakarsanız o şahısla görüşme isteği ilk benden geldi. Bu tür faaliyetler içinde olduğunu bildiğim için olayı tespit etmek istedim. O da toy bir
siyasetçi gibi anlattı bunları.
Görevli mi gittiniz?
Resmi görev değil…
Bu bilgiyi devletin ilgili birimleriyle paylaştınız mı?
Gereğini yaptım…
Bir gün açıklamanız gerektiğinde ya reddederse…
Güçlü delillerim var…
MSGB hükümete provokasyonla
imzalatıldı
Güvenlik siyasetinin oluşmasında asker ne kadar etkili?
Bunlar
Milli Güvenlik Siyaset Belgesi türü belgelerle belirleniyor. Bunlara siyasette imza attı ama oluşmasında irade askerindir.
Asker çalışır, yazar ve siyasetin önüne getirir. Ama bu hükümet AB uyum yasalarını hazırlarken büyük sıkıntılar oldu,
MGSB'nin iç ve dış tehdit anlayışına müdahale etmek istedi.
Edebildi mi?
Bir generalin ağzından
cevap vereyim; Tanrıverdi Paşa dedi ki; MGSB ilk defa askerlerle siyasiler arasında müzakere edildi, karara bağlandı ama bakanlar kurulu imzalamadı. Çünkü iç tehdit algılaması değişmemişti. Paşa; “
Hükümete birtakım provokasyonlarla imzalatıldı” dedi. Hükümet 6-7 ay sonra imzaladı.
Mehmet Ağar, muhtıradan haberim olsaydı oylamaya katılırdım dedi. Mumcu'nun da muhtırayı bildiğini ima eden açıklamaları oldu. O akşam ne oldu da siyaset kilitlendi?
28 Şubat'tan 27 Nisan'a gelen sürece bakarsak, sanki Türkiye'de askeri vesayetin güçlendirilmesiyle ilgili bir master plan uygulanıyor. Komuta kademesinin de, siyasetin de önündeki manevra alanı daraltılıyor. Bunu planlayanlar iktidarın anti demokratik bir şekilde uzaklaştırılmasını bekliyorlar. Fakat Genelkurmay'ın üst kademesi böyle bir şeyi istiyor gözükmüyor.
Alan daralması askeri bir yanlışa iter mi?
Mumcu'nun danışmanlını da yapan
Hüseyin Kocabıyık dedi ki; hem Mumcu hem de Ağar Türkiye'de fiili bir darbe olacağını biliyorlardı, bu yüzden oylamaya girmediler. Ağar'ın iki milletvekiliyle görüştüm, “kesinlikle girecektik. Ne olduysa o gece oldu ve Ağar fikir değiştirdi, telefonlarını kapattı” dediler. TSK adına hareket ettiklerini söyleyen “sivil cuntacılar” var, bu tür durumlarda devreye girerler.
Biz bunları tanıyor muyuz?
Bunlar her parti içinde vardır, partiyle TSK arasında bağlantı kuran, ilişkileri yürüten kişi olarak lanse ederler kendilerini.
ANAP Genel Merkezi'nin çevresinde tanklar gözüktü mü o günlerde?
Erkan Mumcu'ya bir arkadaşımla not gönderdim; “bunu ver, oylamaya kesinlikle katılsın” dedim.
Çiller döneminde de darbe olacak mı diye sık soruyorlardı bana. Meral Akşener'e, eğer bu ülkede fiili bir darbe olacaksa 72 saat önceden haber alırız demiştim. Bugün de aşağı yukarı böyledir.
MEHMET GÜNDEM- YENİ ŞAFAK