Beşiktaş'taki
İstanbul Adliyesi'nin önünde beklemek artık gazetecilerin rutini oldu. Önce
Ergenekon davasının sanıkları özel yetkili mahkemeye geliyordu. Ardından Ergenekon'la aynı kapsama alanına giren davaları takip ettiler. Şimdi ise Hanefi
Avcı'nın mağdurlarını bekliyorlar. Beşiktaş'taki
adliye binası da hergün birbirinden önemli konukları ağırlıyor.
Avcı'nın dinleme merakını bilmeyen yok. Avcı da bunu zaten hem kitabında hem de
Belma Akçura ile yaptığı konuşmada anlatıyor. Ancak dinleme kayıtları ortaya döküldüğünde Avcı bunları inkar yoluna gitti. Aynı
Ergenekon sanıkları gibi “Günler önce boşalttığım makamımda bu çantayı niye bırakayım?” dedi. İlk bakışta doğru bir soru. Olayı biraz araştırdığınızda ise karşınıza başka gerçekler çıkıyor. Avcı sanılanın aksine ne makam odasını, ne de lojmanını bırakmıştı. Gözaltına alındığı güne kadar da buraları kullanmakta bir beis görmedi.
Eskişehir Emniyet Müdürlüğü'nde görevli herkes de bu gerçeğin şahidi.
Gelelim asıl konumuza. Avcı içlerinde generallerin, MİT'çilerin, gazetecilerin de bulunduğu pek çok ismi dinletti. “–Miş” demiyoruz, çünkü
dinlemeleri yaptırdığını gayet iyi biliyoruz. Bunların bir kısmını da zaten “
Hanefi Avcı'nın Anlatamadıkları” dizisinde yazdık. İsteyenler sitemizden o diziyi bulup tekrar yazılanları okuyabilir.
Daha önce yazdıklarımızın arasında
Enis Berberoğlu'nu hatırlatalım. Berberoğlu,
Susurluk Skandalı'nın ardından Hanefi Avcı ile ilgili çeşitli tarihlerde yazılar kaleme aldı. Skandaldan kısa bir süre sonra da Milli
Güvenlik Kurulu'nun ünlü 28
Şubat bildirisi geldi. Bu bildiri aynı zamanda bir sürecin adı oldu. İşte Berberoğlu tam bu dönemde ismi kamuoyunun sürekli gündeminde olan Avcı için bir yazı kaleme aldı. O yazıda Berberoğlu Avcı için “Fethullahçı” diyordu. Avcı yakın çevresine
renk vermese de Berberoğlu için hiç iyi şeyler düşünmüyordu. Daha sonra Berberoğlu'nun yazısındaki iddialar için kendisiyle görüşen gazeteciye ilginç ipucları veriyordu. Avcı'ya göre Berberoğlu'nun en önemli haber kaynağı
Ünal İnanç'tı. İnanç askerden, MİT'ten ve polisin bir kanadından aldığı bilgi ve dedikoduları Berberoğlu'na taşıyordu. Avcı ayrıca Enis Berberoğlu'nu korkaklıkla itham ediyordu.
Avcı'nın bir diğer önemli kurbanı ise
Güven Erkaya'ydı. Erkaya 28 Şubat Süreci'nin başat aktörlerinden birisiydi. Süreç neredeyse
Çevik Bir ve Güven Erkaya adı ile özdeşleşmişti. Avcı bu nedenle Erkaya ile ilgili her türlü bilgiyi büyük bir dikkatle not alıyordu. Önce Erkaya'nın damadı Ardan Kıratlı ile ilgili bilgi topladı. Ardından da kızının özel hayatını incelemeye aldı. Erkaya'nın kızı Yalova'da AKSA fabrikasında çalışıyordu. Avcı Erkaya'nın çevresinde özellikle kızının ilişkileri üzerinde çok durmuştu. Yine Erkaya ile dost,
arkadaş olan
emekli paşaları da mercek altına almıştı. Bunlar içerisinde hiç kuşkusuz en önemlisi Doğan Grubu'nda görev yapan Orhan
Karabulut'tu. Karabulut emekli
Deniz Kuvvetleri Komutanı'ydı ve Erkaya ile abi – kardeş gibiydiler.
Ancak Erkaya'nın dinlenmesinin asıl nedeni
Korkmaz Yiğit ile ilişkisiydi. Yiğit İstanbul'da inşaat işleri ile uğraşan, ultra zengin bir işadamıydı. Daha sonra gündemi bir hayli meşgul edecek olan “Türkbank Skandalı”nın baş aktörüydü. İşte Güven Erkaya emekli olduktan sonra Korkmaz Yiğit'in kendisine tahsis ettiği bir daireyi
ofis olarak kullanmaya başlamıştı. Erkaya'nın
telefon faturaları bile Yiğit tarafından ödeniyordu.
Bu bilgiler üzerine Avcı diyecekti ki “Biz
mafya lideri Alaattin Çakıcı'yı dinliyorduk. Bu sırada Korkmaz Yiğit'e ulaştık. Korkmaz Yiğit'i dinlerken de karşımıza Güven Erkaya çıktı.” Halbuki gerçek tam tersineydi. Tamam Avcı Alaattin Çakıcı'yı dinletiyordu ama Çakıcı'nın bağlantılarında hiçbir şekilde Güven Erkaya'yı işaret eden bir bilgiye ulaşamamıştı. Erkaya'yı Korkmaz Yiğit'in
baskı parasını ödediği kartviziti av haline dönüştürdü. Bu kartvizite ulaşan Avcı, üzerinde yazan bilgileri araştırınca Erkaya'nın Korkmaz Yiğit'in kendisine tahsis ettiği daireyi ofis olarak kullandığını anladı. Ardından da Erkaya'yı dinlemeye aldırdı.
Ancak bu dinlemeler içerisinde hiç şüphesiz en “flaş”ı
Çevik Bir'in dinlenmesi. Çevik Bir'in dinlendiği daha 28 Şubat Süreci içerisinde ortaya çıkmıştı. Bir'le ilgili ilk dinleme kayıtları 1999'da internete düştü. Bu dinlemelere göre Bir,
Gülhane Askeri Tıp Akademisi'nde görev yapan bir doktorla görüşüyordu.
Dinlemeyi ilginç kılan Bir'in farklı bir isimle randevu almış olmasıydı. Ayrıca o günlerde Bir'in magazin dünyasından ünlü bir isimle ilişki yaşadığı kulislerde konuşuluyordu. İşte Bir Paşa bu ilişki sırasında bir hastalık kapmıştı ve bunun için doktorundan kendi adıyla randevu almayı riskli görüyordu. Ancak Bir tüm uğraşlarına rağmen bu sırrını koruyamadı. Konuşmaları daha o dönemde internete düştü. Avcı'nın anlattıklarına göre Bir'in dönemin ünlü mankenlerinden Sevda Demirel'le ilişkisi vardı.
Mehmet Ali Yılmaz'ı yakan ise Sedat Peker'le olan ilişkisiydi. İsterseniz yazıyı burada keselim ve yarın bu ilişkinin devamını öğrenelim. Yılmaz'ın Peker bağlantısı, Peker'in “Küçük
Onur”la samimiyeti, Yılmaz'a sahte resim satarak kazık atmaya kalkan müzayedecinin yaşadıklarını yarın yazalım.
Kaynak: Yasin
Oğuz / Liberalses
Hanefi Avcı dinleme yaptığını
itiraf etmişti: