Bu yüzden konuşulması gereken gerçekler sağlıklı bir şekilde konuşulamıyor. Olaylar gizli eller tarafından bir anda farklı bir mecraya sürükleniyor. Geriye dönülüp bakıldığında suç ve suçlular gündemden düşmüş, tartışılan olay ve isimler tamamen değişmiş oluyor.
Türkiye'nin yakın tarihi bu tür olaylarla dolu. Çok geriye gitmeye de gerek yok aslında. Son iki yılda bu tür onlarca hadise var.
İşte bunlardan birkaçı;
Şemdinli olayı,
Danıştay saldırısı,
Küre operasyonu...
İLGİLİ HABER:
HEDEF nasıl saptırılıyor? - İZLE
2005 yılının
Kasım ayında Şemdinli'de meydana gelen olay 2006'nın en çok konuşulan konularından biri oldu.
Van Ağır
Ceza Mahkemesi, Şemdinli'de bir kitapevine
bomba atarken suçüstü yakalanan ikisi
astsubay 3 kişiye "Silahlı örgüte üye olmak, olası kastla adam öldürmek, adam öldürmeye teşebbüs etmek ve adam yaralamak suçlarından 39'ar yıl 5'er ay 10'ar gün ağır
hapis cezası verdi. Mahkeme kararında, sanıkların "çeteleşerek adam öldürme ve yaralamaktan suçüstü yakalandıklarını" hüküm altına aldı.
OLMASI VE OLMAMASI GEREKEN
Bu haliyle olaya bakıldığında her şey çok normal.
Çeteleşerek adam öldüren sanıklar için yargının böyle bir karar vermesi hukukun uygulandığı bir ülkede sıradan bir netice. Ama Türkiye'de böyle olmadı. Daha
soruşturma aşamasında başlayan sıra dışılıklar
mahkeme kararından sonra da devam etti. Olup bitenleri anlamak mümkün değildi. Oysa doğru olan; sanıkların kimlikleri ne olursa olsun suç işledilerse yaptıklarının cezasını çekmesi ve bulundukları kurumun adına zarar vermelerinin önüne geçilmesiydi.
Bir anda gizli eller devreye girdi.
Medya ve kamuoyu yanlış yönlendirilerek olay gerçek bağlamından saptırılmaya çalışıldı. "Hiç kimsenin suç işleyerek kurumlara zarar vermeye hakkı yoktur" denileceğine
tartışma bilinçli olarak farklı noktalara taşındı. Şemdinli olayında asıl konuşulması gereken olayın vehameti, doğurduğu sonuçlarken bir anda savcı ve iddianamenin usulü konuşulmaya başlandı. Bilinçli bir kampanyayla kamuoyunu yönlendirmek için akla hayale gelmedik fısıldamalarla medyaya servisler yapıldı. Terörün her türlüsüne en sert açıklamalar yapan
Fethullah Gülen odak haline getirilmeye çalışıldı. Ve hiç kimse, bomba atarak adam öldüren ve ülkedeki huzur ortamını bozan kişileri konuşmaz oldu.
Türkiye Şemdinli'de neler olduğunu anlamaya çalışıyordu ki, iğrenç bir olay daha yaşandı.
Danıştay'ı basan bir
avukat, üyelere kurşun yağdırdı. Kimlerle ilişkisi olduğu daha sonraki günlerde ortaya çıkan saldırganın cinayeti ülkede
laiklik karşıtı eyleme dönüşüverdi.
Ayak üstü alelâcele yapılan açıklamaların ne denli yanlış olduğunu mahkeme sürecinde gelinen son nokta çok iyi ortaya koydu.
SALDIRININ AMACI SONRADAN ORTAYA ÇIKTI
Mahkemede son savunmalarını yapan sanıklar ve avukatları saldırıların kesinlikle dini bir gerekçe ile gerçekleştirilmediğini açıkça ifade ettiler.
Sanıklar,
alkol kullanan,
kumar oynayan, gecelerini bar, pavyon gibi mekânlarda geçiren, hatta zaman zaman
mafya usulü çek-
senet tahsilâtı yapan insanlar olduğunun ortaya çıkması çok gecikmedi.
Bazılarının kamuoyunu yanlış yönlendirmek için iddia ettikleri gibi sanıkların dini hassasiyeti bulunmuyor.
Oysa Samanyolu Haber daha ilk günkü yayınlarında saldırganın çevresinde nasıl tanındığını ekranlara getirmişti.
Maske yavaş yavaş düşmeye başladı. Türkiye'nin huzurunu
hedef alan saldırganlar yakalanmayı hesaba katmamış olacaklar ki, savcının 4'er kez ağırlaştırılmış müebbet hapis talebini duyunca asıl yüzlerini gösterdiler.
Cumhuriyet Gazetesi'nin bombalanmasına karışan sanıklar,
Alparslan Arslan'ın kendilerine 30 milyar vermeyi
vaat ettiğini ve bombayı bunun için attıklarını, Ankara'ya da para sebebiyle gittiklerini söylediler.
Küre operasyonu sonucu yakalanan Sauna çetesi'nde durum farklı değil.
EN GİZLİ BELGENİN SAUNA ÇETESİNDE NE İŞİ VAR?
Çetedeki isimler, ele geçirilen bilgi ve
belgeler tam bir skandaldı. Milli
Güvenlik Kurulu'nda hazırlanan ve Bakanlar Kurulu'nda onaylanan çok gizli "İç Güvenlik
Strateji Belgesi" bu çeteden çıktı. Sadec
e devletin üst düzey yetkililerine verilen bu belge nasıl oluyor da bir çetenin eline geçiyordu? Kendisini '
derin devlet' olarak tanıtan gruba polisin düzenlediği operasyonu'nda, bir eski
emniyet genel müdür vekili, Genelkurmay'a bağlı
Özel Kuvvetler komutanlığı'nda görev yapan bir yüzbaşı ve bir mafya lideri tutuklandı.
Çete, Sauna ismiyle adlandırılsa da ilişkilerin derinliği ve çetenin ülkenin birliğini hedef alan faaliyetleri hafife alınacak gibi değildi. Ortaya çıkan tablo bu haliyle 2.
Susurluk olarak adlandırıldı. Burada da yine karanlık eller devreye girdi ve olay bir manevrayla başka yönlere çekildi. Ne yazık ki medya, olayın dudak uçurtan skandal boyutlarını bir yana bırakarak, saunaya kimlerin gelip
masaj yaptırdığına kadar iş basitleştirdi.
Şimdi kamuoyu çok önemli şu soruların cevabını arıyor:
1. Şemdinli'de bomba patlatıp, insanları öldürenlerin asıl hedefleri neydi?
2. İkinci Susurluk denen olayların arkasından neden bir şey çıkmadı?
3. Sanki bombaları patlatanlar, karanlık planları yapanlar başkaları değilmiş gibi olaylara
Fethullah Gülen'in ismi karıştırılmaya çalışılıyor. Ömrü boyunca bütün adımlarını
Anadolu insanlarıyla beraber atmış bir insanı hedef haline getirmekle, bu ülkenin masum insanları karalanmak mı isteniyor?
4. Uzun zamandır bu yaz sıcak, bu kış
soğuk gerçecek iması yapan yazarlar hangi bilgilere sahipler? Bu bilgileri kimlerden alıyorlar?
5. Kostüm,
oyuncu, sahne farklı da olsa oynanan
senaryo tıpkı daha öncekilere benziyor. Kamuoyu asıl şunu merak ediyor. Bu senaryo kimler tarafından ve hangi maksatla yazılıyor?
6. Fethullah Gülen ismi bir şekilde olayların içine karıştırılarak, birileri kendi usülsüzlüklerini, yolsuzluklarını perdelemeye çalışıp hedef mi saptırılıyor?
Samanyoluhaber.com