Gitmek mi zor kalmak mı?
Ünlü piyanist
Fazıl Say'ın 'Bütün bakanların eşi başörtülü, zaten onlar yüzde 70, biz yüzde 30. Çekip gitmeyi düşünüyorum.' sözleri kadim bir tartışmayı yeniden alevlendirdi.
Tarihimiz sürgünler ve küskünler tarihi desek yeridir. Son toplu sürgün 12 Eylül'de yaşanmış, aralarında Cem
Karaca gibi sanatçıların da bulunduğu 14 bin kişi vatandaşlıktan atılmıştı. Komünistleri Moskova'ya, dincileri Arabistan'a sürmek, böylece önemli bir sorundan toptan kurtulmak (!) gibi bir alışkanlığımız var. Birbirimize katlanmak, birlikte yaşamanın yollarını aramak nedense bazılarına zor gelir. 'Çek git' demenin gizli tuhaf bir hazzı vardır dudaklarında.
'Ülkenin sahibi biziz, buralar bizden sorulur' cakası çok hoşlarına gider. 'Buradayız ve hiçbir yere gitmiyoruz' meydan
okuması canlarını sıkar.
Dikensiz gül bahçesi hayallerinin suya düşmesinden rahatsız olurlar.
Bunun karşısındaki grup ise
'Giderim ha!' ekibi. Kendilerini
ülkeye fazla gördüklerinden 'kıymet bilmez nadanlarla işim yok' deyip
gitmekle tehdit ederler. Belki bir vize sorunu ya da ellerine ulaşmayan bir davet tetikler kaprislerini. Herkese, konser sırasında cep telefonunu kapatmamış
maganda muamelesi yapabileceklerini düşünürler. Yüzde 30 hayıflanmasına 'ne zaman yüzde 40 oldunuz ki' cevabı vermeye gerek yok. Zaten yılın 330 gününü dışarıda geçirdiği için tehdidin içeriği, maddi varlığından mahrumiyet değildir.
Bize bahşettiği onuru çekip almaktan söz etmektedir. Her şeye rağmen bu çınardan kopan her yaprağa üzülürüz. 'Gideceksen git, hiç kimse bu ülkeden büyük değildir' demeyiz. Biliriz ki bu ülke her rengi bağrında yaşatabildiği ölçüde büyük kalacaktır. 'Gerçekten yaşanmaz bir vatan üzerinde miyiz?' diye sormak gerekiyor.
Birileri için yaşanmaz hale getirilmeye çalışıldığı muhakkak. Dünkü gazetelerde yer alan iki haberi yan yana okuduğumuzda konu daha iyi anlaşılır. İkisinin de merkezinde yeni
YÖK başkanı var. İlkinde başkan Yusuf
Ziya Özcan, Doç.
Şahin Filiz'i aramış ve yanında olduğunu, her türlü görüşünü rahatlıkla savunabileceğini belirtmiş. Şahin hakkındaki
soruşturma da kaldırılmış. Şahin, felsefeci olduğu halde fıkıh alanına giren ve 'Kur'an'da başörtüsü yoktur.' diyen
öğretim üyesi. İkinci haber ise Özcan'ın
Meclis Başkanı Köksal Toptan ile konuşurken ağzından kaçırdığı cümle. İddiaya göre
Başbakan Tayyip Erdoğan, YÖK başkanını uyarmış ve
'Aman hocam fazla konuşma, ipimizi çekerler' demiş. Şu yüzde 70'in büyük parçasının lideri, iki dönemdir tek başına iktidar olan partinin genel başkanı bu sözleri sarf etmiş. Hani çoğunluğun baskısı vardı!
Bazı lüks arabaların arkasında şöyle yazıyor: Kıroyum ama para bende. Yaşadıklarımız biraz buna benziyor,
'azınlığız ama güç bizde'. Her fırsatta bir bardak suda koparılan fırtınanın gerçek sebebi de bu orantısız güç dağılımının devamını sağlamak. Necip Fazıl'ın 'Bir kişiye tam dokuz, dokuz kişiye bir pul / Bu taksimi kurt yapmaz kuzulara şah olsa' dediği türden bir paylaşım. İktidarı, parayı, refahı Necip Fazıl'ın hesabına göre dağıtanları görünce lunaparklardaki bir oyun aklıma geliyor. Hani elinizde bir
sopa ile bekliyor, farklı deliklerden kafasını çıkaranı vuruyorsunuz. Ne kadar çok vurursanız o kadar puan alıyorsunuz.
Gitmek deyince bir de bağrına taş basıp gurbet mahkûmiyetine gönüllü katlananlar var. Başörtüsünden dolayı okuma hakkı elinden alındığı için Romanya'larda, Macaristan'larda ömür tüketen gencecik kızlar var. Katsayı adaletsizliğinden dolayı Sibirya'da üniversite eğitimi almak zorunda kalan delikanlılar da gitme kal demeyi fazlasıyla hak ediyordu.
Bir şaki gibi ülkesinden uzakta yaşamak zorunda bırakılan ve orada hayata gözlerini yumanlar;
Anadolu'dan gelen toprakları odasının başköşesine yerleştirip hasret gidermeye çalışan vatan sevdalıları da unutulmamalı.
BÜLENT KORUCU - ZAMAN