Bir varmış bir yokmuş: Bir asker ile bir yargıç baş başa oturmuş ve…
Bir üst rütbeli asker ile bir yüksek
mahkeme yargıcı baş başa ne yapar? Bu konudaki "ilk dedikodular" oldukça rahatsız ediciydi.
Malum bu tür bir
tartışma en son
Anayasa Mahkemesi'nin 367 skandalına
imza attığı günlere ilişkin çıkmıştı.
Basında yer alan haberlere göre
Anayasa Mahkemesi'nin iki yargıcı
Deniz Kuvvetleri karargahına bizzat dönemin Deniz Kuvvetleri Komutanı tarafından davet edilmiş, "ya siz halledin ya biz…" mesajıyla geri dönmüşlerdi.
İlgili
komutan iddiaları hemen reddetti.
Ne var ki, haberin kaynağı saygın, temkinli, sözüne güvenilir ve anayasa mahkemesinin etkili üyelerinden birisinin yakın arkadaşı olan bir köşe yazarıydı. Bu konuşmayı başka gazetecilere anlatmış, sonunda haber bir köşe yazısına dönüşmüştü.
Dün yeni bir haber düştü gündeme…
Taraf Gazetesi sürmanşetten Anayasa Mahkemesi Başkan Vekili Osman
Paksüt ile
Kara Kuvvetleri Komutanı
Org. İlker Başbuğ'un gizlice buluştuğunu duyuruyordu..
Birlikte okuyalım:
"Anayasa Mahkemesi
Başkanvekili Osman Paksüt'ün, kritik
türban ve
kapatma davaları sürecinde
Kara Kuvvetleri Komutanı İlker Başbuğ ile bir görüşme yaptığı ortaya çıktı. Paksüt özel davetli olarak 4
Mart 2008 günü saat 17.00'de 06 LLU 81 plakalı
mavi siyah Mercedes'le geldiği Kara Kuvvetleri Komutanlığı'nda 1 saat 15 dakika süreyle Org. Başbuğ ile başbaşa görüştü. Görüşme 'türban değişikliklerinin iptaline ilişkin başvurudan 7 gün sonraya, AKP
kapatma davası açılmasından 13 gün önceye denk düşüyordu…"
Paksüt hemen bu iddiaya
yanıt verdi.
Açıklaması şöyledi:
"Öğleden sonra gittiğimi hatırlıyorum, ama tam zamanını hatırlayamıyorum. Ziyaretimin girişini, çıkışını ve ziyarete ilişkin bütün ayrıntıları, 3 ay sonra gazetede yayınlayan, yayınlatan kişiler hareketlerimi izletiyor. Bu durum izlenme olayının bir kuruntu olmadığını gösteriyor. Görüşmenin yapıldığı zaman kapatma davasının bulunmadığının altını çiziyorum.
Başörtüsü davası yeni açılmış olabilir. Konumuz bu değildi. Konunun bu olması kadar da yanlış bir şey olamaz…"
Yargıç aslında bu ziyareti yaptığını doğruluyor, ama "biz paşayla farklı şeyler konuştuk" diyordu.
İlker Başbuğ da günün ilerleyen saatlerinde, "Evet, Paksüt geldi ve sadece
Kuzey Irak operasyonunu kutladık" tarzı bir açıklama yaptı basına…
İkisini de geçiniz bir kalemde…
Ülkenin kritik bir döneminde, "askerin siyasete müdahalesinin konuşulduğu, Anayasa Mahkemesi'nin siyasi dosyalara gömüldüğü bir anda" yapılan "bu görüşme bu tür sözlerle ne açıklanabilir ne de doğrulanabilir…"
Kaldı ki bu çerçevede ve bu görevlerdeki asker–yargıç görüşmesi hiç bir şekilde etik olarak ve siyaseten kabul edilebilir değildir…
Peki Paksüt iddia ettiği gibi izleniyor mu?
Olabilir…
Ama bu durum, yaptığı görüşmeyi ne sıradanlaştırır ne de ortadan kaldırır.
Nokta Dergisi'nde yayınlanan
general günlüklerinin de, nasıl ele geçirildiğinden çok ne içerdikleri önemliydi.
Kaldı ki bu bilgiyi her hangi bir er, bir
subay ya da yargıç gazeteciye vermiş olabilir ve Paksüt "izlendim" diyerek bu görüşmeyi karartmaya çalışabilir.
Asker ve yargıçın ne konuştuklarına gelince…
Elbet bilmiyoruz, baş başaydılar.
Nitekim
Taraf Gazetesi de konuşmanın içeriğiyle ilgili bir bilgi vermiyor, bir iddiada bulunmuyor.
Ama malum konuları konuşmamış oldukları düşünülebilir mi?
Kaldı ki, bu
buluşmayla ilgili oldukça manidar bir nokta var:
"Buluşma öncesinde, karargah giriş ve çıkışlarında bulunan güvenlik kameralarına karartma uygulanmış, komuta katı ise tamamen boşaltılmış..."
Neden dersiniz?
Bu durumda Anayasa Mahkemesi'nin bağımsız hareket ettiği söylenebilir mi?
Mahkemenin bağımsız bir devlet organı gibi davranmak yerine idareye bağlı bir devlet kurumu gibi hareket ettiği gerçeği ortaya çıkmaz mı?
Hasan Cemal'in deyişiyle "yargısal
darbe" doğrulanmaz mı?
ALİ BAYRAMOĞLU/YENİ ŞAFAK