DYP ile
ANAP arasındaki
ittifakın olgunlaşmasından sonra, merkez soldan da pozitif işaretler geliyor. "Kapatıp gelsinler" diyen Baykal'ın, konuya biraz daha ciddi yaklaştığı görülüyor.
DSP Genel Başkanı ile uzun bir görüşmeden sonra,
CHP'den gelen, "
birleşme kararı" ol
masa da "birleşme çerçevesi" üzerinde uzlaşmaya varıldığı açıklaması ilerleme sağlandığını gösteriyor. "Karar" yerine "çerçeve" sözünün
tercih edilmesinden, asıl pazarlıkların milletvekili sayısı üzerinden sürdüğü anlaşılıyor.
Sağda ve solda ilerleyen bu ittifak arayışlarının arkasında, Devlet Kurumları Partisi'nin "görünmez eli"nin bulunduğu rivayet ediliyor. Parti liderlerinin bildik-tanıdık tutumlarını aşan ve şaşırtıcı görünen ittifak formülleri, bu "görünmez el"e işaret ediyor. Basit ve sade bir
senaryo var.
AK Parti, uygun kombinezonlar ile durdurulacak. "Görünmez el"in durum tespiti şu veriye dayanıyor: Meclis'te, sandığa gidip geçerli oy kullanan
seçmenlerin % 48'i temsil edilmiyor. Baraj, DTP'yi dışarıda bırakmak için lüzumlu; ama geri kalan partilerin oyları, ittifaklar aracılığıyla temsil edilebilir ise, sandıktan üç partili bir
koalisyon çıkacaktır: CHP, DYP ve MHP. Hatta, sandığa gitmeyen oylar da temsil edildiği zaman, AK Parti karşısındaki blokun % 75'e ulaştığına inananlar bile mevcut.
Bu hesap doğru mu?
Devlet Kurumları Partisi'nin birbirine zıt çıkarları bir araya getirerek, bir anti-AK Parti koalisyonu oluşturmaya gayret eden "görünmez eli"nin karşısında, başka bir görünmez el daha var. Bu el, iktisatçıların Adam Smith'ten alarak kullandıkları, serbest piyasanın dengelerini sağlayan "görünmez el"e benziyor. Bu el, seçmen sosyolojisinin kurallarına göre işliyor.
Fehmi Koru, siyasetin kendi doğası için bu benzerliği vurguladı. Milyonlarca seçmen, siyasal gelişmeleri izliyor, sonuçlar çıkartıyor ve kaderini belirleyebildiği tek
araç olan oyunu özgürce kullanıyor. Milyonlarca insanın tercihleri ile sandıktan çıkan sonuçları bizler oy yüzdeleri olarak okuyoruz.
Karanlık odada, masa başında iş gören "görünmez el" ile, sandıktan çıkan yüzdeleri düzenleyen "görünmez el" arasında zorlu bir bilek güreşi gerçekleşiyor.
Merkez sağdaki siyasî gelenek Janus'un iki yüzünü gizleme konusunda, sola göre daha becerikli. 80'li yıllara damgasını vuran Özal'ın ANAP'ının cenaze merasiminin bu kadar sessiz bitirilmesi, bu becerinin eseri. Merkez sol, klasik hizip çatışmaları ile bu süreci daha gürültülü ve sevimsiz sürdürüyor. Ama sonuç aynı: Seçime, merkez sağ ve solda partiler değil koalisyonlar giriyor. Seçim sonrası arzu edilen koalisyon,
seçim öncesi koalisyonlar üzerine inşa edilecek. Yani, seçimlerden sonra plan tutarsa üç parti değil, en az beş parti koalisyon yapmış olacak. Ülkenin geleceğine dönük bir ayna gibi seçmenin karşısına çıkacak olan bu rahatsızlık verici tablo, seçmen sosyolojisini düzenleyen eli nasıl etkileyecek?
Liderler, karanlık görünmez eli göğüslemek; ama seçmen sosyolojisinin görünmez elini de arkalarına almak zorunda. Hesap yanlış. Koalisyonlarla seçime gitmek, AK Parti'nin elindeki "istikrar" kartını güçlendiriyor. Liderlere bu hesabın, "müdahale sonrası, müdahaleye uğrayan partinin oyları düşer" şeklinde anlatıldığı, 12
Mart ve 28
Şubat sonrasının da örnek gösterildiği anlaşılıyor. Kaba bir mühendislik mekanizmine göre hareket eden karanlıktaki görünmez elin, bu karşılaşmadan galip çıkması imkânsız. Çünkü bu elin kendisi, bizatihi varlığı, siyasetin
doğal düzenini sağlayan görünmez eli güçlendiren bir aktör olarak devreye giriyor. 27
Nisan bildirisi sonrası AK Parti oylarının hızla yükselmesi bu yüzden.
Baykal'ın, ileri görüşlü ve cesaret sahibi bir lider olmadığını biliyoruz. Ama siyasî kariyerini hizip kavgaları içinde edinen bu politikacının, ahı gitmiş vahı kalmış bir DSP'yi sırtına almayacak kadar feraset sahibi olduğu malûm. İttifak arayışları, bir dönem tek parti iktidarının istikrarını yaşayan seçmene, koalisyon içinde koalisyonlardan başka bir şey
vaat etmiyor. Üstelik muhalefet cumhurbaşkanlığı seçimini kilitlerken AK Parti'den önce demokratik siyasal sistemi kilitledi. Sinyaller, AK Parti dışındaki alternatifin Türkiye'yi yeniden bir yönetilemeyen demokrasiye sürükleyeceğini gösteriyor.
Seçmen sosyolojisini düzenleyen görünmez el, seçim koalisyonlarını sevimsiz hale getiriyor.
Mümtazer Türköne/ Zaman