Son
KCK operasyonlarında suç işleme şüphesiyle gözaltına alınan
avukat sayısının fazlalığı bizi ciddi anlamda endişelendirmektedir. Suç isleyen insanların
savunma hakkı kutsaldır. Herkes bu haktan sonuna kadar faydalanmalıdır.
Ancak yargının 3’lü saç ayağının birini oluşturan savunmanın bir terör örgütüyle bu kadar içli dışlı olması, örgüte lojistik destek sağlaması, bunu yaparken de kanunun avukatlara tanıdığı bir takım dokunulmazlıklardan faydalanması kabul edilemez.
Bizler mesleğimizin saygınlığını, itibarını, kalite ve
marka standardını yükseltmek için mücadele ederken bir takım meslektaşlarımızın bilgi ve deneyimlerini sınırda
nöbet bekleyen gencecik yavrularımızı öldürenlere, çarşıda çocuklarına
elbise almak için gezen anneyi bombalayanlara, arabanın içindeki gencecik kızlarımıza kurşun yağdırıp onları katledenlere perde ardından destek vermelerini kabul edemiyoruz. Böylesine saygın bir mesleğin böylesine kötü eylemler için kullanılması üzüntü vericidir.
KCK operasyonları göstermiştir ki terörün bir de şehir boyutu söz konusudur. Terör sadece dağda değil artık şehirlerde de örgütlenmiş ve taban bulmuştur. Kandilden gelen talimatlara göre hareket edip, kandilin emirlerini harfiyen uygulayan, farklı meslek gruplarından oluşan yapı oluşmuştur. Burada akla gelen soru da bazı saygın meslek grupları mensupları suç isleyebilirler mi sorusudur… İfade edelim ki suç teorisine göre suç islemeyecek bir
sınıf bulunmamaktadır. Saygınlığı, mevkisi, makamı ne olursa olsun herkes suç un öznesi olabilir. Bu herkes suç isler anlamına gelmez, ama öte yandan suç isleme gibi bir imtiyazın kimsede olmadığını da ifade eder. Kanun önünde herkes eşitse ayni şekilde benzer fiilleri işlediğinde herkes mevkisi unvanı ne olursa olsun
kanuni takibattan kaçamaz.
İtalya örneğinde olduğu gibi gladio
terör örgütü davasında 6000 civarı insan gözaltına alınmış bunlardan 30
general, 4
bakan ve 58
profesör, 100’e yakın avukat ceza almıştır. O dönemde yapılan 3000 civarı terör eylemini tabi ki bu
generaller, bakanlar, avukatlar, profesörler bizzat yapmamışlardır, lakin yapılmasının bazen emrini vermişler, bazen de nüfuzlarını kullanarak yapılmasını sağlamışlar veya yapılmasına göz yummuşlardır. Dolayısıyla tanırım iyi çocuktur, iyi insandır, müşfik bir babadır tarzında sübjektif beyanlardan ziyade
mahkeme safhasına bakmak daha rasyonel bir davranış olacaktır.
Unutulmaması gereken bir diğer nokta terör örgütü liderinin örgütünü avukatları vasıtasıyla idare ettiği gerçeğidir. Zaman zaman devlet ile terör örgütü arasında yapılan müzakerelerden dolayı göz yumulan bu durum artik gizlenemez bir durumdadır. Öyle ki örgüte ateşkesin bittiği kararını dahi Öcalan’ın avukatının tebliğ ettiği artik değişik mahfillerde konuşulmaktadır.
Bu noktada bizler meslektaşlarımızın yargıdan aklanıp gelmelerini temenni ediyoruz. Bununla birlikte mesleki saygınlığımıza leke getirecek bu tip davranışlarda bulunanlara
prim vermeyeceğimizi ifade ediyoruz.
Yargıda
Reform Grubu Adına
Av. Lütfü Alacaoğlu