Demokrasi çizgisinden ayrılmayan medya kurumları ve ifade özgürlüğünden taviz vermeyen gazeteciler, otoriter yönetimin ‘yok etmeye’ kilitlenmiş saldırısı altında. Bu anlayışla mücadele ise; ancak temel insan haklarını önemseyen bir duyarlılığın seslendirilmesiyle mümkün. Bu duyarlılığı Avrupa Parlamentosu büyük bir kararlılıkla gösterdi. Parlamento, ülkemde yaşanan baskı ortamını ve antidemokratik uygulamaları bir tasarı haline getirip oyladı. 14 Aralık’taki nefret operasyonunun “medyaya baskı” amacıyla gerçekleştirildiğini belirten ‘İfade ve Medya Özgürlüğü’ tasarısı, tam 551 milletvekilinin oyuyla kabul edildi. Bu hukuksuz operasyonun ve tutuklamaların AB değerleriyle bağdaşmadığı ifade edildi.
Avrupa Parlamentosu’nun Türkiye’de medyanın baskı altında olduğunu vurgulayan kararında önemli bir nokta daha vardı. Ben dahil diğer gazetecilere reva görülen hukuksuzluk, kınandı. Bu, diplomatik dilde en ağır ifadeydi. Ülkemin demokratik geleceği adına Avrupa Parlamentosu’na bu duyarlılığı gösterdiği için teşekkür ediyorum.
Ancak, bir yandan da üzülüyorum. Mesleğin ilkelerine bağlı gazetecilik ve yayıncılık anlayışımız sebebiyle hukuksuz bir operasyonda tutuklandığım için değil; ülkem adına üzülüyorum. Çünkü, otoriter yönetimlerin baskısı altında demokratik duruşundan taviz vermeyen, doğruları dile getirmekten geri durmayan gazetecilerin ödediği bir bedeldir bu. Hukuksuz uygulamalar sebebiyle ülkemin uluslararası bir platformda kınanmasına üzülüyorum. İç siyasetteki hırslar sebebiyle ülkemin dünya gözündeki prestijinin her geçen gün geriye gitmesini, vatanını seven biri olarak kabullenemiyorum.
Dilerim, ülkemin demokrasi çıtasını uluslararası arenada bu seviyeye düşürenler, vicdan muhasebelerini bir an önce yapar ve ifade özgürlüğünün temel insan hakkı olduğunu kabullenirler.
Tutuklanmama sebep olan iftira operasyonuna karşı, ifade özgürlüğünün yanında yer alan bütün gazeteci, akademisyen ve aydınlara da teşekkür ediyorum. Demokrasi mücadelemizde sevenlerimiz ve izleyicilerimizle birlikte bizi yalnız bırakmadılar. Hiç arzu etmiyorum ama ülkedeki vesayet ortamının böyle devam etmesi halinde, gazetecilerin maruz kaldığı bu baskıyı şimdilerde seyretmekle yetinen ve sessiz kalanlar da aynı hukuksuzlukla yüzleşecek. Dilerim bu karanlık yoldan bir an önce geri dönülür ve hiçbir gazeteci, ben ve arkadaşlarımın yaşadığı bu zulmü tatmaz.