‘AKP ve
Gülen’i Bitirme Planı’ çerçevesinde güncele baktığımızda; savlanan ETÖ’cüleri ve ‘periyodik
darbe sendromu’ ile yatıp kalkanları yücelterek operasyonlarla ‘dalga geçenler’, artık kullanmak için
kına arıyor olsa gerek. Çünkü bugünler,
Ertuğrul Özkök’ün de dediği gibi, gerçekten de: “
Türkiye’nin 11
Eylül’ü” durumunda. Çünkü bugünler, demokratik gelişimlerin öncüsü zaman dilimleri ve bu aydınlanma da dalga dalga dalga devam edecek. Vallahi de biz bunu söyleyerek dalga geçmiyoruz. Yalnızca dalgaların altında kalanlara bakıyor ve durumlarından ibretlik dersler çıkarıyoruz.
Önce Abdullah Gül’e: Türkiye de olabileceğiniz en yüce ve üst makama geldiniz. Normal şartlar altında annesi ve babası sizinki gibi
Anadolu insanı olan, eşi
Hayrünnisa Hanımefendi gibi olan bir kişi, savlanan ETÖ anlayışına göre, değil Cumhurbaşkanı olmak, devlet dairelerinin gölgesinde, bir süre dinlenmek için bile oturamazdı. Ama siz Cumhurbaşkanı oldunuz. O zaman Tanrı aşkına sıkı ve cesur durun. Demokrasi yönündeki kararlılığınızı, Anadolu insanı ile bütünleşerek gösterin. Yerine göre risk alarak, sizden sonra gelecek olanlara örnek bir devlet adamlığı sergileyin.
O zaman;
“Bundan gayrı öfke bize, gönül alma sana. Suçlama bize, katlanma sana. Bundan gayrı yanılgı bize, uyarı sana. Acz bize, yardım sana.”
Sonra Recep Tayyip Erdoğan’a: Bu
ülke sizin gibi halkıyla bütünleşen bir başbakanı daha önce hiç görmedi. Devletin polisi/Emniyet güçleri, size yapılan onlarca farklı suikastı önledi ve sizi korudu. Şu an güvenliğiniz bağlamında; yemenize, içmenize ve hatta ilaçlarınıza kadar her şeye dikkat ediyorsanız, bu durum sizi bir
Atatürk, bir
Menderes, bir
Özal kadar çok seven insanların, gecelerini gündüzlerine katarak çalışmasına ve Anadolu insanının size dualar etmesine bağlı. O zaman ne olur ‘sizden bir yoğurt olmaz’ diyerek onları üzmeyin. Devletten maaşlı atanmışların yerine, ‘yurdum insanı’ olan kişilerin, sizinle görüşmelerinin kapısını aralayın ve
Osmanlı sultanlarına denildiği şekliyle; ‘Gururlanma padişahım senden büyük
Allah var’ düşüncesini hep aklınızda tutun.
O zaman
“Huysuzluk bize, hoşgörü sana. Anlaşmazlıklar, çatışmalar bize, adalet sana. Kötü göz, şom ağız, haksız yorum bize, bağışlama sana.”
Şimdi Bülent Arınç’a: Evlat acısının ne olduğunu ‘Fatih’im’ örneklemesiyle en iyi siz bildiğiniz için, annelerin evlatlarını, çocukların babalarını
terör belasından dolayı kaybetmemesi için canla başla çalışıyorsunuz. Lafı eğip bükmeden ve içinizden nasıl geçiyorsa öyle ifade ediyor ve bunu yaparken de ‘Allah rızasından’ başka bir şey de gütmüyorsunuz. Milletin sesi/soluğu olup, derin devlete de, savlanan ETÖ’cülere de bunu hep ifade ederseniz, geleceğin Türkiye’sinin en önemli köşe taşlarından birisi de siz olacaksınız.
O zaman;
“Bundan sonra bölmek bize, bütünlemek sana. Üşengeçlik bize, gayret sana. Rahat bize, şevk urmak sana.”
Şimdi de Cemil Çiçek’e: Ulusalcı vatansever ‘milli’ bir ‘mücadele’ ruhu içerisindeki çalışmalarınız ‘fevkaladenin fevkinde’ hayranlıklara vesile olmakta. Belki
cumhurbaşkanı ya da başbakan olamadınız, ama bakın başbakan yardımcısısınız. Hem TCK hem CMK, hem Terörle Mücadele Yasası, hem iç güvenlik koordinasyonu, hem de güvenlik müsteşarlığı konusundaki gayretli çalışmalarınız, çift tarafa ve hatta her tarafa koşuşturan yoğunluğunuz, gerçekten de çok ama çok takdirin üzerinde değil mi?
Yargı konusunda bile ‘ay’da parlayan ‘
demir’ gibi örneklemeleriniz belki de yüzlerce, binlerce. Zaten STK’ların olmasa da TSK’nın bu anlamdaki size olan takdirleri de bilinen bir gerçek.
O zaman;
“Yükün ağır, işin çetin. Allah yardımcın olsun.”
Ve son sözümüz de İlker Başbuğ’a: Ergenekon yapılanmasının, varsa TSK uzantılarının açığa çıkarılması için eminim gayret gösteriyorsunuzdur. Ya da; “Aman Cemil Bey, boş mermi kovanlarını cebine koyma, sonra seni de Ergenekon’la irtibatlandırırlar” diyerek konuya farklı bir söylem getiriyorsunuzdur. Ya da; ‘karargâh evleri’ ile ilgili kamuoyunu bilgilendiriyorsunuzdur. Ya da her yerden ‘fışkıran’ cephaneliklerle ilgili “TSK envanterinde değildir” dedikten sonra gerçeklerle yeniden yüzleşiyorsunuzdur. Ya da TSK personelinin de içinde olduğu; darbe tezgâhlamakla savlanan ETÖ’cülere, cephaneliklerden askerî yargının bağım(sız)lılığına kadar olanlara, hep medya ortaya çıkardıktan sonra, önlem alma(ma) şeklinde yola devam ediyorsunuzdur.
Basın şehidi Uğur
Mumcu’nun askerî yargının ne kadar bağım(sız)lı olduğu konusunu kitaplarında yüzlerce örneklem yazmasına rağmen, en son 2009
Kayseri olayında bile askerî hâkimlerin tayininden,
Gürol Doğan’ın sorguya katılmasına vb. acaba ne diyorsunuz?
O halde;
Tanrı “Işığını parıldatsın, uzaklara iletsin. Yükünü taşıyacak güç, sürçtürmeyecek akıl versin.”
Sonuç olarak, keşke herkes
Taraf gibi cesur olsa!..
ÖNDER AYTAÇ-TARAF