Cumhurbaşkanı Gül,
Hrant Dink cinayetinin idarede 'zaaf görüntüsü' oluşturduğuna dikkat çekti. Bu suikast yüzünden Türklük imajının da çok büyük zarar gördüğüne vurgu yaptı. Bir daha benzer olayların yaşanmaması için bu cinayetin bütün ayrıntılarıyla aydınlatılması gerektiğinin altını çizen Gül, gerekirse
Devlet Denetleme Kurulu'nu devreye sokabileceğini belirtti.
Cumhurbaşkanı
Abdullah Gül, başta Hrant Dink davası olmak üzere,
Malatya Zirve Yayınevi cinayetleri ve
Hablemitoğlu suikastıyla ilgili önemli
mesajlar verdi.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin, Hrant
Dink cinayeti konusunda ciddi ihmaller bulunduğuna ilişkin kararını 'mahcubiyetle' karşıladığını ifade eden Gül, bu cinayetin dünyada
Türkiye ve Türklük imajına da çok büyük zararlar verdiğine işaret etti. Cumhurbaşkanı, gerekirse tıpkı
Muhsin Yazıcıoğlu'nun helikopter kazasında olduğu gibi Devlet Denetleme Kurulu (DDK)'nu devreye sokabileceğini söyledi.
Önceki gün
Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi (
AKPM)'ndeki konuşmasında
1915 olayları ve
Ermeni meselesiyle ilgili mesajlar veren Cumhurbaşkanı Gül,
akşam da Türk gazetecilerle bir araya geldi.
Sohbet özellikle Hrant Dink cinayeti çerçevesinde döndü. Dink davasında
mahkeme süreci işlediği için şimdiye kadar DDK'yı devreye sokma gereği duymadığını aktaran Cumhurbaşkanı, "Doğrudan idarenin tasarruf alanıyla ilgili konularda DDK'nın yetkisi var. Trabzon'dan alıp bugüne getiren bir
soruşturma talimatı veremez misiniz?" sorusuna, "Veremezsiniz diye bir şey yok. Ben bir konu hakkında talimat vermeden önce çağırıyorum, 'Bu sizin alanınıza girer mi?' diye soruyorum. Girerse hemen veriyorum talimatları. Gidince konuşacağım. Yapabilecekleri bir şeyse, tereddüt etmem doğrusu." cevabını verdi. "Diğer taraftan yargılamada bir aksaklık söz konusu olursa bu ayrı bir utanç olur şüphesiz ki." diye devam eden Gül, bir gazetecinin, "Bütün bunlar, üstüne gidilmezse büyük bir şaibe bırakacak." demesi üzerine, "Tabii şaibe bırakma çok önemli. İkincisi, herhangi bir şekilde buna benzer olayların olmamasını garanti etmenin yolu da bunları tam aydınlatmaktan geçiyor." vurgusunu yaptı.
MÜSLÜMAN-GAYRİMÜSLİM AYRIMI YAPILMAYACAĞINA DAİR İLGİNÇ BİR MESAJ VERDİ
Abdullah Gül, "AB Genel Sekreter-liği'ndeki sınavı bir Ermeni asıllı vatandaş kazandı,
Danıştay iki yıldır bu sınava yürütmeyi durdurma verdi, iki yıldır AB Genel Sekreterliği'ne bu çocuk girmesin diye
eleman aldırtmıyor." denilmesi üzerine de ilginç bir açıklama yaptı: "Olur mu böyle bir şey ya... Böyle bir şey utanç verici olur, kendi kendimizi reddetmek olur. Ama size bir şey söyleyeyim, ileride belki duyarsınız; bütün bunları arkada bırakacak ve bu memlekette kıymetli olan, değerli olan bütün vatandaşların eşit ama herkesin de her mevkiye gelebileceğini göreceksiniz.
Müslüman-gayrimüslim, neyse... Bununla ilgili ileride bazı şeyler görürsünüz. Bu kadar söyleyeyim... Duyunca hatırlarsınız bu söylediğimi."
Gül'e, AİHM'nin, Dink davasıyla ilgili olarak Türkiye'yi mahkum etmesini nasıl karşıladığı da soruldu. "Tabii ki hazmedemem." cevabını veren Cumhurbaşkanı, şunları kaydetti: "Böyle bir mahkumiyet bizim başımızı dik tutmaz. Zaten kendi vatandaşını koruyamamışsın. Oradaki ihmaller belli. İkincisi, insanlar yakalanmış ama bu kadar süre geçmesine rağmen her şey daha neticelenmemiş. Bu bizim için büyük bir zaaf. Kendimi çok mahcup hissederim açıkçası. Çıkıp da savunmam yani, '
Hayır biz her şeyi doğru yaptık şöyle yaptık da böyle yaptık' diye gerekçe bulamam. Bunların olmaması lazım."
Abdullah Gül, "Sizin için ayrı bir yönü de var. Bu sizin cumhurbaşkanlığınıza giden yolun önüne set çekmek için de yapılan bir şeydi." denilmesi üzerine, "Bu tip şeyler hiçbir zaman Türkiye'yi onurlandırmaz, tam tersine mahcup eder. Bunların Türkiye'ye zararı çok büyük. Türkiye içinde ve dışında Türkiye imajına zararı, Türklük imajına zararı o kadar büyük ki... Bunları telafi etmek için dünya kadar uğraşsan edemezsin. Bunlar hiç Türkiye'nin karşılaşmaması gereken şeyler." değerlendirmesini yaptı.
Hablemitoğlu cinayeti ile ilgili
parmak izi bulduk ama sonuç alamadık
Abdullah Gül, başbakanlığı döneminde
Necip Hablemitoğlu cinayetiyle özel olarak ilgilendiğini ve ayrıntılı bir çalışma yaptığını anlattı. "O kadar bire bir takip ettim ki o cinayet soruşturmasını... O dönem Emniyet, MİT, hepsini Başbakanlık'a çağırıp teke tek... Hanımını birkaç kez çağırdım. Baş başa.. Başkalarının yanında konuşmak istemedi çünkü." diye konuştu. "Parmak izlerini buldunuz mu?" sorusuna karşılık uzun süre sessiz kalan Cumhurbaşkanı, "Vardı." demekle yetindi. "
Yurtdışı kaynaklı mı?" sorusu üzerine de "Hayır." dedi. Ardından, "Devamı niye gelmedi?" sorusu yöneltildi. Buna da şöyle
cevap verdi: "Ulaşılamadı, çıkartılamadı... Bugün de hâlâ hep şeyimdir, hâlâ da takip ederim. Muhakkak bu
dosyayı da aydınlatacaksınız diye hâlâ sık sık sorarım, ne durumda diye. Benim kısa başbakanlığım dönemim var ama o dönem içinde olan bir şeydi. Bundan dolayı ayrı bir sorumluluk hissederim. Her şeyi altüst etmekle ilgiliydi o iş. O cinayet olduktan sonra Türkiye'de kopartılan kıyameti düşünürseniz..."
Türkiye'nin en köhne yapısı yargı
"Hizbullahçıların tahliyesi konusunda durum çok açık. Bir tarafta tutukluluk süresi uzun diyoruz, diğer tarafta 10 yılı yeterli görmüyoruz. Bir tezat içindeyiz yani. Türkiye'nin en köhneleşmiş yapısı açıkçası yargı. Bunun objektif bir biçimde reformlara tabi tutulması lazım. Avrupa'daki bütün yüksek mahkemelerin önündeki dosyaların belki de 10 misli kadar dosya
Yargıtay'ın önünde bekliyor. Amiyane bir tabirle asacaksan as, keseceksen kes, sevk edeceksen et, serbest bırakacaksan bırak derler değil mi? Avrupa ülkelerinde Yargıtay'ın önüne o kadar dosya gitmiyor. Çünkü orada
istinaf mahkemeleri var, ombudsmanlık var. Türkiye'de herkes yurtdışına gider. Askerler gider, NATO çerçevesinde. Kaymakamların her biri yurtdışında bir yıl master yapar,
emniyet müdürleri içinde o kadar çok masterlı, doktoralı olan var ki ... Öğretim üyeleri zaten... Bir dışarıyla irtibatı olmayanlar bizim hâkimler. Hiç pasaport alıp yurtdışına gitmeyen hâkimlerimiz var."
Misyonerlik konusu MGK'ya hiç gelmedi
Cumhurbaşkanı Gül'e, Malatya cinayetleriyle bağlantılı olarak, "Misyonerlik
tehlikesi... Böyle somut bir tehlike olmamasına rağmen, neydi bu konu?" diye soruldu. Misyonerlik tehlikesinin hiçbir zaman MGK gündemine gelmediğini belirten Gül, şöyle cevap verdi: "Ben 2002 sonundan beri MGK'ya katılan biriyim. Oraya böyle misyonerlik dosyaları gelmiş değildir. Tabii ki başka kademelerde farklı şeyleri bilemem. Ama ben MGK toplantılarında böyle ayrı bir dosya, ayrı bir madde hatırlamıyorum."
EKRM DUMANLI