Kamuoyu daha önce Cumhurbaşkanı Turgut
Özal ile Süleyman
Demirel döneminde de konuyu uzun süre konuştu. 1983 yılında Özal'ın başbakanlık koltuğunda oturduğu dönemde
Başbakanlık Müsteşarı olan
Hasan Celal Güzel, prensip olarak
başkanlık sisteminin daha fazla faydasının olduğuna inandığını, ancak bunun bazı şartlara bağlanması gerektiğini söyledi. Güzel bu şartlarını, "
Eyalet sistemine gitmemek ve başkanın yetkililerinin istismar edilmemesi için gereken denge sistemlerini kurmak" olarak özetledi.
Başbakan Erdoğan'ın ABD'deki uygulamayı örnek göstererek "ABD'de başkan teklifler yapıyor. Ancak
Kongre onayı olmadan hiçbir karar alınamıyor. Bizde ise bunun tam tersi. Rahmetli Özal zamanında bu çok konuşuldu. Yepyeni bir anayasayla,
halkımız bize bu yetkiyi verirse bunlar gündeme gelebilir ve bunlar tartışılabilir, konuşulabilir." açıklaması konuyu yeniden gündeme getirdi.
Başkanlık sistemi daha önce 1990'lı yıllarda 8. Cumhurbaşkanı
Turgut Özal'ın, 2000'li yıllarda ise 9. Cumhurbaşkanı
Süleyman Demirel'in önerisiyle
ülke gündemine taşındı.
Cihan Haber Ajansı muhabirine konuşan eski bakanlardan
Hasan Celal Güzel ibe bugünün şartlarında
başkanlık sisteminin faydalarının yanısıra ülke açısından mahsurlarının da bulunduğuna işaret etti.
Kısaca faydalarını "Kuvvetler ayrılığının daha iyi uygulanabilmesini sağlar, yürütme organını başkan vasıtasıyla güçlendirir, parlamentonun da daha yetkili olmasına sebep olur, ayrıca yargı da kuvvetler ayrılığı içindedir, süratli hareket etme fırsatı verir, başkana ve güçlü bir yönetimi gündeme getirir." şeklinde özetleyen Güzel sözlerini şöyle sürdürdü:
"Mahsurları da
Türkiye için özellikle Kürtçülük ve bölücülük konusunun gündemde kalması halinde, eyalet sistemine başkanlık sistemine paralel olarak geçilmesi fevkalede mahsurlu olur. Türkiye'nin bölünmesi bakımından probleme sebebiyet verebilir. İkincisi, başkanlar, bizim daha önce bir monarşi geleneğimiz olduğu için, eğer demokratik sistemi iyi muhafaza edilemezse başkanların da bu gücü totaliter bir yönetime geçme bakımından tenkide değer birşey oluşturur. Onun için bu konu, öyle acelecilik edilecek bir konu değildir. Dikkatle takip etmek lazımdır. Ben prensip olarak başkanlık sisteminin daha fazla faydasının olduğuna inanıyorum. Ama dediğim gibi eyalet sistemine gitmemek ve başkanın yetkililerinin istismar edilmemesi için gereken denge sistemlerini kurmak şartıyla."
Özal'ın kuvvetli bir başkan olmak istediğini vurgulayan Güzel, ülkenin süratli hareket edebilmesini sağlamak ve kuvvetli bir başkan olmak amacıyla Özal'ın kendisinin de başkanlık sisteminin başkanı olmak hayali içinde olduğunu kaydetti.
BAŞKANLIK SİSTEMİNİ DEMİREL VE ÖZAL DA İSTEDİ
Bu
tartışmayı ilk gündeme getiren Turgut Özal oldu. Özal'ın başkanlık sistemi önerisini gündeme getirdiğinde ona en büyük muhalefeti o dönem Başbakan olan Süleyman Demirel yaptı. Tartışma 1993 yılında Özal'ın ölümünün ardından bir süre rafa kaldırıldı.
1983 yılında Özal'ın başbakanlık koltuğunda oturduğu dönemde
Başbakanlık Müsteşarı olan Hasan Celal Güzel, bu konunun nasıl gündeme geldiğini şöyle anlatmıştı: "Özal 12
Eylül kalıntısı Cumhurbaşkanı Kenan Evren'in müdahalelerinden bunaldığı zaman
cumhurbaşkanının yetkilerinin azaltılması gerektiğini savunurdu. Hatta bana cumhurbaşkanının kararnameler üzerindeki yetkisini azaltan bir
kanun tasarısı da hazırlattı. Özal cumhurbaşkanı olmak istemiyordu ama
Semra Özal istediği için oldu. Oysa biz Özal'ın 'Abi' dediği Demirel'i cumhurbaşkanı yapmayı planlıyorduk. Ancak Özal, cumhurbaşkanı seçilince bu düşünceleri değişti ve cumhurbaşkanının yetkilerinin azlığından şikayet etmeye başladı. Öyle ki hem Türkiye'de de ABD'deki gibi başkanlık sisteminin getirilmesi gerektiğini önerdi, hem de bunun yılmaz bir savunucusu oldu."
Özal hayatını kaybettikten sonra aynı yıl Demirel
Cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturdu. 4 yıl boyunca da başkanlık sistemi ağızlara bile alınmadı. Ta ki 1997 yılına kadar. Aynı yıl bir
Mısır gezisi sırasında kamuoyu Demirel'in ağzından şu sözleri duydu: "4 yıl 3 aydır cumhurbaşkanıyım. 6 hükümet atadım. Türkiye meclis hükümetleriyle tıkanıyor. Başkanın atadığı hükümetler sistemini tartışmalıyız."
9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, Türkiye'nin başkanlık sistemine geçmesi gerektiği yönündeki görüşlerini sık sık tekrarlayarak, "20 senedir söylüyorum, cumhurbaşkanını halk seçmelidir ve cumhurbaşkanı yüzde 50'nin altında oyla seçilmemelidir. İki turlu seçilmeli. Türkiye bu noktalara gelmeli. Rejimi daha güçlendiririz. Cumhurbaşkanını daha güçlü hale getiririz. Eğer Türkiye başkanlık sistemine geçmekte gecikecekse, cumhurbaşkanını mutlaka halk seçmelidir. Ama benim asıl istediğim, Türkiye'nin başkanlık sistemine geçmesidir." ifadelerini kullandı.
Demirel'in görev süresinin dolmasının ardından
Anayasa Mahkemesi Başkanı Ahmet Necdet Sezer'in Cumhurbaşkanı seçilmesiyle tartışma bitti. Daha sonra 14
Mart 2003 tarihinde Başbakan olarak göreve başlayan
Tayyip Erdoğan ile birlikte tekrar gündeme geldi. Erdoğan sık sık Başkanlık Sistemi'ni telaffuz etmeye başladı.
BAŞKANLIK SİSTEMİ NEDİR?
Başkanlık rejiminin kökeni Amerika'nın 1787 Anayasası'dır. Başkanlık, yarı başkanlık ve seçilmiş başkanlık olmak üzere üç değişik uygulaması var. Bugün ABD'de ve çoğu Latin Amerika'da olan
Venezuela, Costa Rika,
Kolombiya ve
Şili gibi ülkelerde uygulanmakta olan Başkanlık rejiminin özellikleri şöyle sıralanıyor:
"Başkanlık rejiminde başbakan ya da cumhurbaşkanı makamı yerine başkanlık makamı bulunuyor. Başkan meclis tarafından seçilmeyip doğrudan halk tarafından seçiliyor.
Meclis de halk tarafından seçiliyor ve başkanlık sisteminin en önemli özelliği olarak meclis de başkan da birbirine üstünlük taslayamıyor.
"Başkanlık sisteminde bakanları başkan atıyor ya da görevden alıyor. Üstelik başkanın bakanları meclis içinden seçme zorunluluğu da yok.
"Başkanlık sisteminde meclis yasaları hazırlanması ve bütçenin oluşturulması konusunda yetkiliyken başkan tüm politikayı ve uygulamayı belirleme yetkisine sahip. Ancak başkan yönetime karışmasına izin vermediği meclisin denetimi altında çalışıyor.
Başkanlık rejiminde birbirine karışamayan ama denetleyen başkan ile meclis arasındaki hakemliği
yüksek yargı, yani
Anayasa Mahkemesi yapıyor. Yani başkanlık sisteminde başkan ile meclis birbirinden bağımsızken Anayasa Mahkemesi her ikisinden bağımsız olarak hakemlik görevi yürütüyor. Bu nedenle başkanlık sistemine kesin kuvvetler ayrılığı deniyor. (CİHAN)