- Özbudun HSYK değişikliğinin Anayasa’ya aykırı olacağını ve Anayasa Mahkemesi’nden döneceğini söyledi.
17 Aralık’taki rüşvet ve yolsuzluk soruşturmasının ardından AK Parti’nin Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun (HSYK) yapısını yeniden değiştirme girişimine Anayasa Profesörü Ergun Özbudun’dan tepki geldi.
12 Eylül 2010 referandumuna ‘yetmez ama evet’ diyerek destek veren Prof. Dr. Özbudun HSYK değişikliğinin Anayasa’ya aykırı olacağını ve Anayasa Mahkemesi’nden döneceğini söyledi. Hükümetin HSYK’nın yapısının değiştirme girişimini Zaman gazetesine değerlendiren Ergun Özbudun,, “2010 referandumu ile birlikte kurul üzerinde adalet bakanının etkisi azaltılmış ve temsilî bir konuma getirilmişti. Son teklifle bakan, kurulun en önemli unsuru haline getirilmek isteniyor. Bu teklifin Anayasa Mahkemesi tarafından yüksek ihtimalle iptal edileceğini ve geri döneceğini düşünüyorum.” İfadelerini kullandı. 2010’dan sonra oluşan HSYK’nın Avrupa Birliği standartlarına uygun ve Venedik Komisyonu’nun olumlu bir raporuna konu olduğunu ifade eden Özbudun, “Meclis’e sunulan 52 maddelik teklife bakıldığında Anayasa’ya aykırı maddeler içermektedir.” şeklinde konuştu.
Özbudun’un değişiklikle ilgili değerlendirmesi şöyle: “Özbudun, HSYK tartışmaları ile ilgili şu açıklamada bulundu: “17 Aralık krizi, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun (HSYK) anayasal statüsü ile ilgili tartışmaları yeniden gündeme getirdi.
Bilindiği gibi, HSYK'nın yapısı 2010 anayasa değişikliği ile köklü şekilde değiştirilmiştir. Hattâ bu değişikliğin, 24 maddelik değişiklik paketinin en tartışmalı unsuru olduğu söylenebilir. Muhalefet sözcüleri, bu değişiklikle, yargının kuşatılacağını, fethedileceğini, siyasî iktidarın hizmetine sokulacağını, kuvvetler ayrılığı ilkesinin ortadan kaldırılmış olacağını iddia etmişlerdir. Liberal-demokrat çevreler (“yetmez ama evetçiler”) ise değişikliğin Avrupa normlarına ve demokratik kriterlere uygunluğunu savunarak buna güçlü destek vermişlerdir. Nitekim değişiklik paketi, 1 Eylül 2010 tarihli halkoylamasında yüzde 58 gibi, AKP'nin normal oy oranının (2011 parlâmento seçimlerinde yüzde 49,8) hayli üzerinde bir çoğunlukla kabul edilmiştir.
Gerçekten, HSYK'nın 2010 değişikliği öncesi yapısı, ciddî eleştirilere konu olmuştur. Anayasa'nın 159'uncu maddesinde yapılan değişiklikle getirilen iyileştirmeler şöyle sıralanabilir:
(a) Eski yapıda yargı kökenli üyeler, sadece iki yüksek mahkeme (Yargıtay ve Danıştay) tarafından seçilirken, değişiklikle, 22 asıl ve 12 yedek üyeli Kurul'un yedi asıl ve dört yedek üyesi adlî yargı hâkim ve savcılarınca, üç asıl ve iki yedek üyesi idarî yargı hâkim ve savcılarınca seçilmektedir. Böylece Kurul'da, sadece yüksek mahkemelerin değil, yargının tümünün temsili sağlanmıştır. Bunlara Yargıtayca seçilen üç asıl ve üç yedek üye ile Danıştayca seçilen iki asıl ve iki yedek üye eklendiğinde, 22 asıl üyeli Kurul'un büyük çoğunluğu (15 üye), hâkimler tarafından seçilmiş hâkimlerden oluşmaktadır. Bu değişiklik, aşağıda açıklanacağı gibi, Avrupa normlarına tamamen uygun ve yargı bağımsızlığını güçlendirici niteliktedir.
(b) Eski düzenlemede Yargıtay ve Danıştay kökenli üyeler, bu yüksek mahkemelerin genel kurullarınca gösterilen üç aday arasından cumhurbaşkanınca seçildiği halde, yeni metinde cumhurbaşkanının bu yetkisi kaldırılmıştır.
(c) Adalet Bakanı, Kurul'un başkanı olmaya devam etmekle birlikte, rolü sınırlandırılmış ve esas itibarıyla sembolik bir düzeye indirilmiştir. Bakan, yeni düzenlemeye göre, üç daire halinde çalışacak olan Kurul'un daire toplantılarına katılamayacak, sadece genel kurula başkanlık edecektir. Gene, eski düzenlemenin aksine Bakan, hâkim ve savcılar hakkında disiplin inceleme ve soruşturmalarını re'sen başlatamayacak, bunu ancak ilgili dairenin isteği üzerine yapabilecektir.
(d) Şimdiye kadar kendisine bağlı bir sekretaryası olmayan ve sekretarya hizmetleri Adalet Bakanlığı personeli tarafından yürütülen HSYK, bundan böyle bağımsız bir sekretaryaya sahip olacaktır.
(e) Eskiden hâkim ve savcılar hakkında disiplin inceleme ve soruşturmaları Adalet Bakanlığı'na bağlı adalet müfettişlerince yürütülürken, bundan böyle bu inceleme ve soruşturmalar Kurul müfettişlerince yürütülecektir.
(f) Nihayet 2010 değişikliğine kadar Kurul kararlarına karşı yargı yoluna başvurulamazken, şimdi meslekten çıkarma cezasına ilişkin olan kararlar yargı denetimine açılmıştır.
Bu değişikliklerle HSYK'nın yapısı, daha çoğulcu ve temsilî yönde değiştirilmiş; bazı iddiaların aksine, yürütme organının Kurul üzerindeki etkisi önemli ölçüde sınırlandırılmıştır. Nitekim Anayasa'daki bu değişiklikler doğrultusunda çıkarılan 11.12.2010 tarihli ve 6087 sayılı “Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu”, taslak halindeyken, istişarî görüşü için Venedik Komisyonu'na sunulmuş ve Komisyon, bazı tâli eleştirilerin yanında değişiklikleri genel olarak olumlu karşılamıştır: “Değişikliklerin önemli bir unsurunu, teftiş yetkilerinin Adalet Bakanlığı'ndan HSYK'ya devri oluşturmaktadır. Bu değişiklikler, nisbeten mütevazı olmakla birlikte olumlu yönde bir adım telakki edilmelidir. Diğer bir olumlu değişiklik, hâkim ve savcıların disiplin suçlamaları ve şikâyetler konusundaki haklarının güçlendirilmesidir.” (Venice Commission, “Opinion on the Draft LAw on Judges and Prosecutors of Turkey,” 29 March 2011, CDL-AD (2011) 004, özellikle para. 101, 102).
Ne var ki, AKP iktidarının, bu yeni yapının yarattığı üye kompozisyonundan mutlu olmadığı epeyce zamandır hissediliyordu. Nitekim medyaya yansıyan haberlere göre Anayasa Uzlaşma Komisyonu'nda AKP, HSYK'nın “Hakimler Kurulu” ve “Savcılar Kurulu” olarak ikiye ayrılmasını ve her iki kurula üye seçiminde Parlâmento'ya ağırlık tanınmasını savunmuştur. Bu teklife göre, 11 üyeden oluşacak Hakimler Kurulu'nun altı üyesini TBMM, Yargıtay, Danıştay ve kürsü hâkimlerinin gösterecekleri adaylar arasından; beş üyesini ise öğretim üyeleri ve avukatlar arasından doğrudan doğruya seçecektir. Yedi kişilik Savcılar Kurulu'nun birer üyesi Yargıtay ve Danıştay tarafından, iki üyesi savcıların kendi aralarından gösterecekleri adaylar arasından TBMM tarafından; iki üyesi de gene doğrudan doğruya TBMM tarafından seçilecektir. Haberlerde, diğer partilerin de ilke olarak bu teklife sıcak baktıkları ifade edilmekle birlikte, tam bir mutabakat sağlanamamış ve bu madde, komisyonun oybirliğine vardığı 59 madde arasında yer almamıştır (Adnan Keskin, “HSYK Ameliyata Yatırılıyor,” Taraf, 1 Ocak 2014; Ömer Şahin, “Yargıda Dejavu: 2010 öncesine dönüş,” Radikal, 1 Ocak 2014)
17 Aralık krizinden sonra bu tartışma büsbütün alevlenmiş, Başbakan Erdoğan, 2010 Anayasa değişikliğine atfen, “Orada yanlış yapmışız. Eğer şu anda anayasayı değiştirecek bir güce sahip olduğumuz anda bu değişikliği yapma durumundayız.” ifadesinde bulunmuştur. (“Bir yanlışlık yaptık,” Taraf, 30 Aralık 2013). Hükümet-HSYK çatışmasında kritik bir nokta da, Adlî Kolluk Yönetmeliği'nde hükümetçe yapılan değişikliği eleştiren HSYK açıklamalarına karşı, Başbakan'ın, bu açıklamaya imza koyan HSYK üyeleri hakkında suç duyurusunda bulunması ve yetkisi olsaydı onları derhal yargılayacağını ifade etmesi olmuştur. Öyle görünüyor ki, hükümetin HSYK'nın mevcut yapısından hoşnutsuzluğunun temelinde Kurul üyelerinin çoğunluğunun Gülen cemaatine mensup olduğu yolundaki kanaati yatmaktadır.
17 Aralık krizinin yarattığı gergin siyasî ortam içinde, HSYK'nın yapısını AKP'nin önerisi yönünde değiştirecek bir anayasa değişikliği hemen hemen imkânsız olmakla birlikte, önerilen bu modelin evrensel demokratik standartlara ne derece uygun olduğunun tartışılması gerekir. Bu konudaki Avrupa standartlarının neler olduğunu belirleyebilmek için en önemli kaynaklar, Avrupa Konseyi'nin iki uzman hukuk kuruluşu olan Venedik Komisyonu ve Avrupa Hâkimleri Danışma Konseyi'nin raporlarıdır. Venedik Komisyonu'nun 2007 tarihli “yargısal atamalar” başlıklı raporunda (Venice Commission, Judicial Appointments,” 22 June 2007, CDL-AD (2007) 028), bizim HSYK'ya tekabül eden yüksek yargı konseylerinin bileşimi konusunda tek bir model olmadığı ifade edilmekle birlikte, “karma” bir model tavsiye edilmektedir. Komisyona göre, “yargı konseyi üyelerinin önemli bir bölümü veya çoğunluğu, yargı organı tarafından seçilmelidir. Yargı konseyinin demokratik meşruluğunu sağlamak için, diğer üyeler Parlâmento tarafından, uygun hukukî niteliklere sahip kişiler arasından seçilmelidir. Yargı organı içinde korporatizmin olumsuz etkilerinden kaçınabilmek için, bir yandan yargı bağımsızlığı ve kendi kendisini yönetim ile, öte yanda yargı organının zorunlu hesap verirliği arasında denge kurulmalıdır” (para. 50, 51). Komisyon, bu görüşlerini 2010 tarihli raporunda da (Venice Commission, 5 March 2010, CDL (2010) 006) tekrarlamıştır: “Her durumda konsey, çoğunluğu olmasa bile önemli bir bölümünün hâkimler olduğu, çoğulcu bir yapıya sahip olmalıdır. Tabiî üyeler hariç olmak üzere, bu hâkimler, eşitleri tarafından seçilmeli veya atanmalıdır.” (para.32).
Avrupa Hakimleri Danışma Konseyi'nin (AHDK) 21-23 Kasım 2007 tarihli 10 numaralı görüşünde de benzer fikirler dile getirilmiştir: “Yargı Konseyi'nin bileşimi, onun bağımsızlığını ve faaliyetlerini etkin biçimde yürütmesini garanti altına alacak tarzda olmalıdır. Yargı Konseyi, ya sadece hâkimlerden oluşmalı ya da hâkimleri ve hâkim olmayanları içine alan karma bir yapıya sahip olmalıdır. Her iki durumda, kendi menfaatine iş görme, kendini koruma, kayırmacılık algısından kaçınılmalıdır. Yargı Konseyi'nin sadece hâkimlerden oluşması halinde AHDK, bunların kendi eşitlerince seçilen hâkimler olması gerektiği kanısındadır. (Hâkimler ve hâkim-olmayanlardan oluşan) karma bir bileşimin var olduğu durumlarda da AHDK, her türlü manipülasyonların ve meşru olmayan baskıların önlenebilmesi için, üyelerin önemli bir çoğunluğunun, kendi eşitlerince seçilen hâkimlerden oluşması gerektiği kanısındadır… Üyeliğin karma olduğu durumlarda dahi, Yargı Konseyi'nin işleyişi, parlâmento çoğunluklarının manevralarına ve yürütmenin baskılarına hiçbir şekilde taviz vermemeli ve siyasî parti mülahazalarına tâbi tutulmaktan âzâde olmalı, böylece adaletin değerlerini ve temel ilkelerini koruyabilmelidir.” (para. 15-19).
Görülüyor ki, her iki uzman kuruluş, yargı konseylerinin oluşumunda karma bir yapıyı mümkün, hattâ Venedik Komisyonu'na göre, tercih edilebilir görmektedir. Keza her iki kuruluş Konseyin çoğunluğunun (AHDK) veya çoğunluğu olmasa bile önemli bir bölümünün (Venedik Komisyonu) “eşitleri tarafından seçilmiş hâkimlerden” oluşmasını, her halükârda bu konseylerin, yürütmenin her türlü siyasi baskı ve etkisinden uzak çalışmaları gerektiğini önemle vurgulamışlardır. Avrupa ülkeleri örneklerine bakıldığında da, bu konseylerin genellikle karma yapıda oldukları gözlemlenmektedir. Ancak, AKP'nin Anayasa Uzlaşma Komisyonu'nda dile getirdiği tarzda, Kurul'un oluşumunda parlâmentoyu çok büyük ölçüde tek belirleyici haline getiren bir modele rastlanmamaktadır. Parlâmento bu seçimleri nitelikli çoğunlukla yapacak olsa bile, partiler arasında oluşabilecek oportünist ittifaklar, yargı bağımsızlığının en temel güvencesi olan bu kurulun siyasallaşması sonucuna yol açabilir.
Sonuç olarak, 2010 anayasa değişikliği ile gerçekleştirilen yeni HSYK yapısı, Avrupa normlarına tamamen uygundur. Bu durum, yukarıda değinildiği gibi, Venedik Komisyonu tarafından da teyit edilmiştir. İktidar partisinin, üç yıl önce hararetle savunduğu bir sistemin tümüyle zıddı olan bir sistemi, bir yanlışlık yapıldığı gerekçesiyle anayasallaştırmaya çalışması, inandırıcı olmaktan uzaktır. Böyle bir girişim, ülke içinde de, dışında da, demokratik standartlardan uzaklaşılması ve yargı bağımsızlığına bir darbe olarak algılanacaktır. Bu krizde yeni bir noktaya, 7 Ocak tarihinde bir grup AKP milletvekilinin, HSYK Kanunu'nda ve diğer bazı kanunlarda değişiklikler yapılması konusunda bir teklifi, TBMM Başkanlığı'na sunmaları ile varılmıştır. Anayasa'nın bazı açık hükümlerine ve ruhuna aykırı birçok maddeyi ihtiva eden bu teklifi, başka bir yazımda ele almayı umuyorum.
CİHAN