'Tek millet'
Başbakan, ‘Tek millet’in içinin ‘
İslam anlayışı’na göre dolduğunu da söyleyemiyor. Çünkü bunun ifadesi, ‘
laiklik karşıtı
eylem’ dosyasına bir ilave sayılacak. Bütün bunlar, bir tıkanmayı ifade ediyor.
Geçtiğimiz hafta içinde
Taha Akyol,
Milliyet’teki yazısında ‘hayati soru’ nitelemesiyle “Seksen yıldır niye çözülemedi?” sorusunu soruyor ve şöyle devam ediyordu:
“Bugün tek birleştirici bağ neden muhafazakâr değerlerdir de mesela resmî ideoloji niye bu kadar birleştirici olamıyor? AKP’ye ‘irtica odağı’ damgasını vuran resmî ideoloji
Türkiye’nin siyasal katılma düzeyindeki birliğini nasıl sağlayacak? Ve, AKP, bu ‘entegrasyon’ misyonunu uzun süre taşıyabilecek mi? Doğudaki vatandaşlarımızı daha fazla kazanıp batıdaki vatandaşlarımızın kaygılarını giderebilecek mi?” (Milliyet, 5
Kasım 2008)
Taha Akyol bu soru ve değerlendirmeyi, Başbakan’ın ‘Tek
bayrak, tek vatan, tek devlet, tek millet’ vurgusu yaptığı ve bu sözlerdeki ‘Tek millet’ vurgusunun geniş
eleştiri aldığı günlerde seslendiriyordu.
AK Parti, etnik aidiyetle alakası bulunmamasına rağmen, Doğu ve Güney
doğu’daki vatandaşlarımızdan etnik aidiyetin altını derin biçimde çizen DTP’den fazla oy almaktaydı.
Bu,
Ankara’nın ümidi olmaktaydı.
Bu, medyada, AK Parti ile hiçbir siyasi yakınlığı bulunmayan çevrelerin bile AK Parti’ye
ümit bağlamalarına yol açmaktaydı.
Ama bu ümit, AK Parti’nin
bölge insanından oy almaya devam etmesine, bunun için bölge insanını incitecek söylemler içine girmemesine, bölge insanıyla kurduğu bağı aynı sıcaklıkla sürdürebilmesine bağlıydı.
Ama bu ümit, ayrıca, AK Parti’nin bölge insanı ile kurduğu sıcaklığın, Türkiye’nin öteki taraflarında tepki ile karşılaşmamasına, AK Parti’nin oralardan da oy almaya devam etmesine de bağlıydı.
Bu ise oldukça zordu.
Çünkü bu hadise ekseninde gelişen duygular, Türkiye’nin farklı iklimlerinde söylenebilecek sözleri oldukça riskli hâle getirmişti. Doğuda söyledikleriniz batıda, batıda söyledikleriniz doğuda tepki ile karşılanmaya müsait hâle gelmişti. Hele, bu sözler kışkırtıcı çevrelerin eline düşüyorsa, ki bu alan, kışkırtma ve
rant devşirmeye son derece müsait bir alandı.
İlginç olan, işin içinde bir de, AK Parti’nin göğsünde,
Anayasa Mahkemesi tarafından yapıştırılmış ‘laiklik karşıtı eylemlerin odağı olma’ yaftasının bulunmasıydı. Taha Akyol’un ‘tek birleştirici bağ’ diye gösterdiği ‘muhafazakâr değerler’ belki de
Anayasa Mahkemesi tarafından ‘laiklik karşıtı eylem’ler arasına sokulmuştu.
Öyle bir paradoks vardı ki, AK Parti, temsil ettiği değerler itibariyle bir yandan,
ülkenin birlik bütünlüğü açısından umut hâline geliyor, bir yandan da, aynı değerler sebebiyle ‘suçlu’ bulunuyordu.
Öyle bir şey söz konusu idi ki, AK Parti, AYM’nin şablonlarına uyup
CHP’lileşse, bütünleştirici misyonunu kaybedecekti, uymadığı takdirde de, kapanma riski ile karşı karşıya kalacaktı.
Taha Akyol’un sorusu çok yerindeydi:
“AKP’ye ‘irtica odağı’ damgasını vuran resmî ideoloji Türkiye’nin siyasal katılma düzeyindeki birliğini nasıl sağlayacak?”
Nasıl sağlayacak?
Aslında, muhafazakâr değerler karşısında resmî ideoloji, tam da,
ayrılıkçı söylemlere hız veren DTP’nin çizgisindeydi. DTP muhafazakâr değerler karşısında CHP ile neredeyse aynı görüşleri paylaşmaktaydı. O da Anayasa Mahkemesi’nin gerekçeleriyle...
Böyle bir ortamda Başbakan Erdoğan o ‘Tek’li söylemi dile getirdi.
‘Tek’li söylem, Ankara’nın resmî söylemiydi. Askerler de zaman zaman bu söylemi dillendirmekteydi.
‘Tek’li söylemin en tartışmalı bölümü ‘Tek millet’ vurgusuydu.
Tek bayrak, tek vatan, tek devlete, DTP’liler dâhil kimsenin itirazı yoktu.
Ama ‘Tek millet’ vurgusu, ‘
Kürt kimliği’ni inkâr tarzında anlaşılıyordu. ‘Kürtsün ama Türksün’ gibi, ya da ‘Kürt olsan da Türksün’ gibi, ya da ‘Kürt değil Türksün’ gibi, ya da ‘Sen aslında Türksün, kar üzerinde
kart kurt yürürken Kürt oldun’ gibi yaklaşımlar, sonunda resmî çizgiyi ‘Türklüğün herkese empozesi, Kürtlüğün kimlik olarak yoksanması ya da hiç olmazsa bir alt kimlik hâline getirilmesi’ politikalarına yöneltmiş, bu da yaşanan sorunu ortaya çıkarmıştı.
‘Birleştirici bağ’ ya da ‘Ortak payda’ denilen şey, bu süreçte bir hayli göz ardı edilmişti.
AK Parti ise, etnik aidiyeti ayrılık sebebi olarak görmeyen
Kürtler tarafından, ‘Tek Birleştirici Bağ ya da Ortak Payda’yı önemseyen bir
siyasi hareket olarak algılanmış ve desteklenmişti.
Şimdi Başbakan ‘tek millet’ diyor.
Acaba o da resmî ideolojinin söylemine mi eklemlendi?
Hatta bu sözlerine “bunu kabul etmeyen çeksin gitsin” sözünü ekliyor.
Bu da, bölgede çok sevimli bulunmayan MHP’nin “Ya sev ya terk et” söyleminin iz düşümü mü?
İşlerin ne kadar çetrefil olduğu görülüyor değil mi?
Normalde Başbakan Erdoğan’ın bu işlere asla etnik gözlükle bakmadığını biliyoruz. Geldiği değerler dünyası, onu kavmi aidiyetlerin ötesinde, daha birleştirici noktada durduruyor.
Bu açıdan bakıldığında Başbakan’ın ‘Tek millet’ formülünü de, ‘Türklük vurgusu’nun ilanı tarzında seslendirmediği düşünülebilir.
Ama öyle bir kıskaç söz konusu ki...
Bir yandan;
- Niye bir kere bile olsa Türk milleti demiyorsun, saldırıları var.
Bir yandan;
- ‘Tek millet’ dendiğinde bile,
Cumhuriyet’e etnik tanım yapıyorsun, Kürtleri dışlıyorsun, suçlaması var...
Bu iki yönlü suçlamaları es geçip gitmek mümkün değil mi, diye sorulsa bile, bunun da sonucunun, toplumun şu veya bu kesiminden ya da her kesiminden soyutlanma olduğunu düşündüğünüzde önünüze ancak ‘çıkmaz - tıkanma’ çıkıyor. Birbirini yok eden bir sürece giriyorsunuz, var oluşunuzun anlamı kalmıyor.
Başbakan ‘Tek millet’ dediğinde, bence etnik bir vurgu yapmıyor.
Buradaki “millet”in içi, ister “aynı iman” deyin, ister “ideal birliği” deyin, ister “değerler birliği” deyin, yani Taha Akyol’un “tek birleştirici bağ” dediği şeylerle dolu. Onlar da, ne yapalım kı “muhafazakar değerler”den oluşuyor. Onun da adını koyalım mı?
O İslam değil mi?
Taha Akyol, bazı çevreleri ürküteceğinden endişe etmese bunun adını söylemez mi?
Başbakan Erdoğan, sanıyorum, “Ben ‘tek millet’ derim, vatandaşlarım benim neyi kastettiğimi anlarlar” diye düşünüyor. Türk ve Kürt tanımlamalarını kullandıkça, bunlara vurgu yaptıkça, etnik aidiyet bilincinin derinleşmesinden endişe ediyor ve bu formülü anlaşılır buluyor.
Başbakan, öyle sanıyorum ki, bu formülün, “Türklük vurgusu”ndan yana olanları da tatmin edebileceğini var sayıyor.
Başbakanın bu “sanı”ları doğru mu?
Bence şöyle:
“Tek millet” söylemi, Doğu ve
Güneydoğu’da istismara müsait görünüyor ve DTP tarafından kullanılıyor.
“Tek millet” kavramı, Ankara’da bazı çevreler tarafından da “Türk vurgusu” olmadığı için taviz olarak algılanıyor ve kabul görmüyor.
Bir şey daha:
Başbakan, “Tek millet”in içinin, “İslam anlayışı”na göre dolduğunu da söyleyemiyor. Çünkü bunun ifadesi, “laiklik karşıtı eylem” dosyasına bir ilave sayılacak.
Bütün bunlar, bir tıkanmayı ifade ediyor.
Resmî ideoloji, ülke bütünlüğünü korumak için “güç”ten başka bir enstrümana sahip değil. “Güç” de, çözümü değil, çözümsüzlüğü derinleştiriyor. Barışı değil, çatışmayı üretiyor.
Halktan oy alarak
iktidar olan siyasi kadro, çözüm üretmek istediğinde de, karşısına resmî ideolojinin yargı gücü
kapatma tehdidiyle çıkıyor.
Ondan sonra da, resmî ideoloji şampiyonları dahil herkes, “AK Parti bölge insanından oy alsın, ayrılıkçı çizgi hezimete uğrasın” diyor.
Onlara sormak lazım:
Sizin değerler dünyanız CHP ile bütünleştiğine ve CHP, ülkenin büyük kısmında var olmadığına göre, sizin söyleminizi dayattığınız AK Parti bütün Türkiye’den nasıl oy alacak, sizin söyleminizden kopan ve halkın değerlerini önemseyen AK Parti, laiklik karşıtı olmakla suçlanmaktan ve kapatılmaktan nasıl kurtulacak?
Haydi cevaplayın!
AHMET TAŞGETİREN-AKSİYON