'Bütün
Abdullah Gülleri savunmak zorundayız artık'
AK Parti, 11.
Cumhurbaşkanlığı seçimlerine
aday olarak Abdullah Gül isminde karar kıldı. Gül'ün adaylığına bir çok kesinden tepki geldi. Tepkilerden biri de Gül'ün aday gösterileceği henüz netleşmeden yazısını yazan
Gazeteci Mehmet Barlas'tan geldi.
Barlas, "Bütün Abdullah Güller'e yapılanlara "artık yeter" demek gerektiğini düşündüğüm için onun aday olma hakkını savunuyorum" diye yazdı. İşte Barlas'ın Posta gazetesinde yayınlanan "Bütün Abdullah Gülleri savunmak zorundayız artık" başlıklı yazısı...
"İşin içinden çıkamadığım zaman, Türk müziğinin ayrılmaz parçaları olan güftelere takılırım.
Bugünlerde de, Ali Rıfat Çağatay'ın Nihavend bestesiyle ölümsüzleşen Orhan
Seyfi Orhon'un "Tereddüdüt"üne sarıldım:
"Sarahaten, acaba, söylesem darılmaz mı?
Darılmak adeti, bilmem ki çapkının naz mı?
Desem ki: 'Ben, seni...' , yok, dinlemez ki, hiddet eder!
Niçin? Bu sözde ne var? Sanki hiddet etse ne der?"
Abdullah Gül'ün Cumhurbaşkanı adayı olup olmaması konusunda süregelen
tartışma herhalde beni "Tereddüt"e bağımlı hale getirmiş olmalı.
Örneğin ben de Gül'ün aday olmasını savunanlardanım. "Bütün Abdullah Güller'e yapılanlara "artık yeter" demek gerektiğini düşündüğüm için onun aday olma hakkını savunuyorum. Belki Adnan Menderes'i savunamadığım için, belki Süleyman Demirel'in iki kez darbeyle devrilmesi karşısında suskun kaldığım için, "artık yeter" diyorum.
Artık yeter
Turgut Özal'ın ülkeye yaptığı hizmetleri yok sayıp onu
hakaret oklarına
hedef kılan aynı kafaların, şimdi Abdullah Gül'ün ülkeye yaptığı hizmetleri yok sayıp, onu aşağılamaları, beni tüm Abdullah Güller'in yanına itiyor.
"28
Şubat bin yıl sürecek" diyenlerin, bugünün dünyasında takvimlere değil saatlerine bakmaları gerektiğini düşündüğüm için, Gül'ü savunuyorum.
Ayrıca takvimlerde nasıl "27
Nisan e-muhtırası" varsa, aynı takvimlerde "22 Temmuz seçimi" de var olduğu için, "Gül aday olmamalı" diye tutturanları dinlerken,
disk çalara "Tereddüt"ü koyuyorum.
Çünkü onlar söylemek istediklerini "Sarahaten" söylemiyorlar.
Cumhuriyet döneminde
Abdülhamit paşaları gibi davranıyorlar. Karınlarından konuşuyorlar.
Onlar bu karından konuşmaları ile siyasi hayatının zirvesindeyken
Abdüllatif Şener'i de "Cumhuriyet Muhafızı" rolüne soyundurup, partisinden kopartmadılar mı?
Mesela Cumhurbaşkanı adayı
Yargıtay Onursal Başkanı Doç. Dr. Sami
Selçuk olsa, bu beni mutlu eder. Veya
Hikmet Çetin Cumhurbaşkanı olsa, ben de derin bir nefes alırım. Bilirim ki bu isimler de, Türkiye'nin
Avrupa Birliği yolundaki ilerleme çabalarını, Çankaya'daki tribünden izlemeyecekler.
Tereddüdüm acaba...
Ancak Engin Ardıç'ın da söylediği gibi "yüzde 20 oy alıp yüzde 80'lik konuşanlar"ın, halkı yok saymalarını kabul edemiyorum.
Biliyorum ki, Abdullah Gül başı kapalı bir hanımla evli olmasaydı ve bekar olsaydı, aynı çevreler yine "O olamaz" diyeceklerdi. 1960'ta Prof. Ali Fuat Başgil
cumhurbaşkanı adayı olmayı düşündüğü için onu
yurt dışında yaşamaya zorlayan kafalar, bu defa bekar Abdullah Gül'ü "Neden evli değilsin" diye sorgulayacaklardı.
Bu düşünceler arasında IPod'umda yine "Tereddüt"ü buluyorum. Önce
Münir Nurettin Selçuk'tan, sonra da İnci Çayırlı'dan dinliyorum.
"Desem ki: 'Ben, seni pek...' Ya kızar, konuşmazsa?
Derim: 'Bu çektiğim insaf edin, eğer azsa...'
Desem ki: 'Ben, seni pek çok...' hayır, kızar bilirim,
Tereddüdüm acaba hiddetinden az mı elim?"
MEHMET BARLAS/POSTA