Zaman’da Diyanet’le ilgili yazılarım oldu. Bu yazılarımda Türkiye’de devletin İslâm’dan genellikle yararlanma yolunu seçtiğine, Diyanet’in de zaman zaman bu gaye istikametinde kullanıldığına dikkat çektim.
Buna rağmen, Diyanet’in İslâm ve ülke adına çok müsbet işler yapabileceğini, bazı mazeretler ileri sürseler de, İslâm gibi hayatı bütünüyle kuşatan, insanı gerçek insan eden ve halkımızın en fazla itibar ettiği bir dinin gücünü temsil ettiğini, dolayısıyla Diyanet’e düşenin, her müesseseden önce neyi temsil ettiğinin şuurunda olması ve bunun izzetini taşıması gerektiğini vurguladım.
DİB’in mevcut başkanı M.Görmez, TRT Haber’de birinci noktayı, yani devletin Diyanet’i yönlendirdiğini, hem de “Diyanet’in acıklı bir tarihi vardır.” diyerek kabûl etmiş; arkasından da sözü AKP iktidarının ülke adına âdeta yegâne meselesi olan “Paralel Yapı”ya getirmiş. 17 Aralık’tan bu yana Türkiye tarihinin tonlarca belgeyle ortaya saçılan en büyük yolsuzluk, rüşvet, hırsızlık iddiaları karşısında, en azından Hocaefendi’ye atılan onca iftira ve yapılan hakaret karşısında, hakkında söylenen ve her biri apaçık küfür ve şirk olan sözler karşısında, ülkede hukukun rafa kaldırılması karşısında suskun kalan Görmez, Camia’yı milletin maneviyatını çalmak ve toplanan sadaka ve zekâtları yerine harcamamakla suçlayarak, AKP iktidarının biricik meselesine Din cephesinden destek vererek, Diyanet’in iktidarlar karşısındaki acıklı halini herhalde kurtarmak istemiş!
Görmez, “Hırsızlık elbette kötü bir şeydir” derken, AKP iktidarına, mevcut Cumhurbaşkanı’na atfedilen hırsızlıkları zımnen kabul ediyor, ama “milletin maneviyatını çalmak daha kötüdür” diyerek, bu hırsızlığa âdeta gerekçe üretiyor, onu küçültüyor. Sonra, milletin maneviyatını çalan kim? Bizzat resmî rakamlara ve akademik araştırmalara göre, Görmez’in DİB Başkanı olarak destek verdiği AKP iktidarları döneminde Türkiye’de intihar olaylarında % 36, kokain kullanmada % 572, esrar kullanmada sadece son 5 yılda % 140, resmî fuhuşta % 700 civarında artış kaydediliyor. İstanbul’da lise öğrencilerinin % 45’inin sigara, % 32’sinin alkol, % 9’unun da uyuşturucu kullandığı ortaya çıkıyor. Ülkemizde her yıl birkaç yüz bin evlilik dışı çocuk dünyaya geliyor, günde yüzlerce boşanma yaşanıyor, alkollü içki ve uyuşturucu kullanma yaşının 10’a kadar düştüğü rapor ediliyor. Bütün bunlar ve iktidarın “hırsızlıkları” Görmez için milletin maneviyatı adına hiçbir şey ifade etmiyor, maneviyatı çalma olmuyor. Öte yandan, dünyanın her tarafında milyonu aşan müntesiplerinden tek bir kişinin bile hakkında fuhuş, alkol, uyuşturucu, hırsızlık, yolsuzluk, rüşvet gibi hiçbir yüz kızartıcı davranış rapor edilmemiş, tam tersine bilhassa birer ahlâk âbidesi olmakla 160 ülkede kabûl görmüş, İslâm’a ve bu ülkenin insanına en büyük hizmeti, 160 ülke insanına 160 ülkede takdir edilmiş ahlâk ve maneviyat hizmeti yapmış bir Camia, milletin maneviyatını çalmış oluyor. Bundan daha korkunç, Arş’ı titretecek bir iftira ve zulüm olabilir mi?
İkinci olarak, Görmez, Camia’yı zekât ve sadakaları yerine harcamamakla suçluyor. Oysa destek verdiği iktidar Görmez’in de zımnen kabul ettiği korkunç boyutlarda hırsızlık içinde yakalanırken, Camia içinde Din’e, ülkeye, millete hizmet adına bağışlanan zekât ve sadakaların, yapılan infakların tek kuruşunun bile suiistimal edildiği de rapor edilmiş değil. Görmez’in elinde bu konuda bir belge mi var da, Arş’ı titretecek ikinci bir iftirada bulunabiliyor? Ayrıca dindar, tertemiz öğrenciler yetiştirmek ve bu öğrencilerin bürokraside hakkı olan yerleri alması, tamamen hukukun içinde vazifelerini yapması nasıl güç tutkusu ve uluslararası siyasete müdahale oluyor? Camia’nın hukuk sınırları içinde siyasete müdahale ettiğini farzetsek bile, bu, Görmez’i niye rahatsız ediyor?
Milyonlarca insan Âhiret’te iddiaları sebebiyle Görmez’in yakasına yapıştığında umarım Görmez’in görüp de ibraz edeceği belgeleri vardır. [email protected]