'Ramiz oğlu Fethullah'ım, o kadar...'
Muhterem Fethullah
Gülen'i bir haftalık ziyaretimde, zaman zaman 8-10 kişilik çay sohbetleri de oldu. O sohbetlerden derlediğim şu notlarla, intibalarımı noktalamak istiyorum:
Enaniyet (benlik) bir buz parçası haline gelmiş. Tevazu havuzuna atıp eritmek çok zor... Nefislerin üstünü çizmek, "ben"i yıkmak, silmek lazım. Öne çıkma, "görünme" sevdaları oluyor. Sulhtan ve diplomasiden yana da olsanız, bazen aşamadığınız meseleler oluyor.
Allah (cc), yaptığınız işleri destekliyorsa, dokunduğunuz kapıları ardına kadar açıyorsa, endişe etmemek lazım. İyi yolda ilerliyorsunuz demektir.
Nazariyatta, lafta üzerimize yok. Ağzımızı açtığımızda her birimiz Firdevsi kesiliyoruz. Biz, değerlerimizi her zaman en iyi şekilde temsil etmek zorundayız. Her şeyin temsille desteklenmesi lazım... Zikzaklar çizmeden ömür sürmek lazım. Böyle yaparsanız, arayış içinde olan insanlar sizi bulur. Hakk'ın hatırı adına, biz de ayaklarına gideriz.
İnsanları severken, onlardan teveccüh beklememeli. Bunun sonu yok. Karşılıksız sevmeli. Bir insan, ne kadar sevilecekse o kadar sevmeli. Bir türküde vardı; "çok muhabbet, tez
ayrılık" diye... İnsanları, Allah'ı sever gibi sevmemeli.
Birisi bana geldi. 'Size şu makamları izafe ediyorlar' dedi. Böyle mübalağa edenlerin yanında mansıp peşinde falan olduğumu söyleyen de çıkıyor. Ben Ramiz oğlu Fethullah'ım, o kadar... İnsanlardan bir insanım ve düz bir yerde duruyorum. Allah, Efendimiz'i (as) müşriklerle
imtihan etmiş, bizi de batıl cereyanlarla imtihan ediyor...
Teknoloji hızla değişiyor, ama akıllar değişmiyor. Teknolojideki değişime, zihniyet değişimi ayak uyduramıyor...
Türkiye'de güzel şeyler oluyor. Demokratikleşme topluma mal oluyor. Darbe lafı edenler de artık edemiyor. Havalar değişince, ben de Türkiye'ye gelmeyi çok istiyorum. Çok özledim. Ölmeden önce vatanımı gezip hasret gidermek istiyorum...
Kur'an'da üslupla ilgili dersler vardır. Usulünce, münakaşa mevzuu şeylerden uzak durma da vardır.Üslubumuzun üzerine, garazımızı yüklemeyelim. Hakkaniyetli olalım. Ortada duralım, objektif olalım...
Peygamberlerin donanımları, yaşadıkları kavimlere göre, yaşadıkları çağa göredir. Allah (cc) onları, yapacakları vazifelere göre ekstradan donanımlı kılmıştır. Karakterlerinin hakkını verme konusunda onlar zirvededir.
Farklılıklar, münakaşa ve
kavga vesilesi yapılmasa... Bağırarak birbirimize üstün gelme çabası değil de, "benden de şöyle bir fikir, benden de böyle bir
teklif, böyle bir değerlendirme" dense... Artık herkes kabul ediyor, farklılıklar bir zenginliktir. Bir arada
renk cümbüşü olur, ayrı bir güzellik olur.
Sizin derecenize tesir edecek olan, iradenizin hakkını vermenizdir. Netice size ait değildir, Allah'a aittir. Neticenin nasıl olduğu, sizin derecenize tesir etmez.İnsan akide adına doğru yolu, ancak Peygamber yolu ile bulabilir. Allah, lütfunu dolaştırır. Bir gün size bayram, bir gün başkalarına bayram...
Dinde sövme yoktur. Birilerini severken, birilerine sövmeniz gerekmez. "Efendimiz'i sevmek, Ebu Cehil'e küfretmeye bağlıdır" diyemezsiniz...Öfke, muvakkat bir cinnettir, sonu da nedamettir...İslam'ı sağlam yaşasak, kim bilir ne güzellikler olacak. Müslümanlığın, insanlığa açtığı ufku yeterince idrak edemiyoruz. İçinde olduğumuz için pek fark edemiyoruz, göremiyoruz.
Allah, tevazuu sever. Cebindeki paraları şıkırdatan insanları sevmez. Allah'a karşı samimi olmalı...Şükreden kul, ne kadar az. O kadar
nimet var, yine de tek bir şey için basıyorlar şikâyeti...Senin halktan beklediğin muamele, halkın da senden beklediği muameledir...Allah'ım, bize bizi aşan istidatlar ve o istidatlarda inkişaflar ver...
Hakiki Müslümanlık, Müslümanlara saygı gösteren bir toplumda yaşanabilir. Bu da, insanların gönlüne girerek, insanla Allah arasındaki engelleri kaldırarak olur. Asıl fetih, gönüllerin fethidir...
HÜSEYİN GÜLERCE - ZAMAN
Hocaefendi Herkul.org'da yayınlanan bu haftaki sohbetinde
referandum sonrası oluşan tabloyu değerlendirmiş, bazı iddialara da
cevap vermişti: