Fethullah Gülen'le on yıldır kaldığı ABD'deki konutunda sohbet ederken herkesin merak ettiği soru şuydu:
Gülen ne zaman dönecek?
Bu soruya hüzünlü bir
cevap veriyordu
Fethullah Gülen:
"9 yıldır burada inziva hayatı yaşıyorum. Şu yakında bir göl var. Oraya bu 9 yıl içinde sadece üç kez gittim. Çıkmak istemiyorum. Gurbet bana giran geliyor."
Bir an duruyor ve
Türkiye'ye dönüp dönmemeye ilişkin şunları söylüyor:
"Siz olanaklı görüyor musunuz bunu? Orda hükümeti zora sokmamak için şu an dönmeyi düşünmüyorum. Hissi hareket etmemeli. Olabilecek sıkıntıları hükümete
fatura ederler. Yargının en sıkıntılı zamanlarında
beraat aldım. Hukuken bir sorun yok dönmemde ama hâlâ bazı dengeler aleyhte. Durumu bu haliyle korumak vacip gibi. Sonu nereye varır
Allah bilir. Bizler üzerimize düşeni yapmalıyız."
Peki Fethullah Gülen,
Başbakan Erdoğan'ın "
Davos Duruşu"na ne diyordu:
"Başbakanın çıkışı doğru bir çıkıştı. Halk da desteğini verdi. Zaten daha sıcağı sıcağına özür dilemeleri de bunu gösteriyor. Türkiye'de
Yavuz Sultan Selim gibi karşılandı. Türkiye
bölgede önemli bir
ülke. Türkiye'siz bu bölge düşünülemez. Çünkü her yerde
Osmanlı'dan kalma müthiş bir kredimiz var."
Neo Osmanlılar!
Tam bu noktada Irak'tan ABD'nin çekilmesiyle neler olacağına ilişkin bir soru geliyor. Gülen'in bu soruya cevabı bir hayli çarpıcı:
"Bölgede gerginlik var. Bir otorite boşluğu var. ABD o boşluğu oluşturdu. Şu an kendi içlerinde çok ayrıldılar. Aralarında kin ve nefret var. Şiiler'in bile içlerinde bu var. ABD de bunu istiyordu. Girip çıktıkları her yerde problem bıraktılar. O bölgelerin kaderi bu maalesef. Hariciler, Moğollar, Emeviler,
Bizans geçti o bölgelerden. Osmanlı'ya kadar hep kan revan içinde kaldı. Jeopolitik olarak çok önemli bir yer. En sorunsuz zamanları Osmanlı dönemi olmuş. Dileriz yeni Osmanlı ruhu olur oralarda. Neoconlar'a karşı Neo Osmanlılar ..."
Araya girip "Türkiye, Yeni Osmanlı mı?" diye soruyoruz.
Gülen'in cevabı kısa oluyor:
"Neden olmasın? ABD'nin Neoconlar'ı varsa Türkiye'nin de Neo Osmanlılar'ı olur..."
Gülen'in ağzından bu cümleler dökülünce
Ahmet Taşgetiren hemen yorumunu yapıyor:
"İşte
gazete manşeti çıktı!"
Bugünlerde ABD'li stratejist George Friedman 'ın Osmanlı benzetmesi yapması da bir hayli ilginç.
28
Şubat-
Demirel-
Cindoruk
İçinden geçtiğimiz süreç 28 Şubat sürecinin de yıldönümü. Fethullah Gülen'in
sürgün hayatı da o günlerdeki kuşatmayla başladı ve bir süre sonra ülkesini terk etti. Yani Gülen, 28 Şubat Postmodern darbenin en önemli mağdurlarından. Konu 28 Şubat süreci ve dönemin Cumhurbaşkanı Demirel'e gelince, Gülen ilginç bir tespit yapıyor:
"O dönemde birçok kişi geçmişiyle tenakuza düşen bir tavır sergiledi. Demirel, bizim okullar için zamanında 30 tane imzasız açık
mektup verdi. Özal'ın başlattığı devlet geleneğini sürdürdü. Ama sonra bizi üzen bir beyanatı oldu, Kurtul Altuğ'la konuşmasında 'devlet için tehlikeli' dedi. İnsan üzülüyor tabii. Daha sonra telefonla konuştuk, sesi sopsoğuktu. Belki bilemedi gerçekleri. Bu iş bitti diye inandırdılar onu. Aynı şeyi Cindoruk da yaptı. Geçmişte, 2000'lerin başında bizim avukatlığımızı istedi. Herhalde vermeyince böyle oldu. Ama ben yine de kimseye kırgın değilim."
Peki, son dönemlerde en çok tartışılan ve nereye uzanacağı merak edilen
Ergenekon Terör Örgütü iddiasıyla açılan
dava ve süren operasyonları nasıl görüyordu?
İşte Gülen'in cevabı:
"Bu işlerin sulandırıldığı gibi bir kaygı var. Bana da öyle geliyor. Baksanıza sürekli
Silivri Cezaevi'yle
A haberleri'>GATA arasında, bir ara
Cengiz Çandar söyledi, yatay geçiş, yani yatış geçişi var. Bizim Erzurumlular bunu şöyle yorumluyor; 'Bu işin içinde bir 'GATA'kulli var.' Hükümete karşı da bazı hesaplar seziliyor. Bunlar iyi şeyler değil."
Bu mücadelede nereye gelindiğini ve neler olabileceğini soruyorum. Gülen henüz istenen noktaya gelinmediğini belirtip devam ediyor:
"Bunların üzerinden zırhları yırtılamadı. Fakat bazı gelişmeler de var.
Taraf, Bugün ve Vakit gibi bazı gazetelerde yüklenmeler oluyor. Bundan 10 sene önce bunlar yapılamazdı. Bazı söylenmezler söylenir oldu."
Bu noktada Türkiye'de siyasi kırılmaları yaratan en kritik konuya, AB Türkiye ilişkilerine nasıl baktığını soruyorum...
Gülen, "İnşallah devam eder" diyor ve ekliyor:
"Ama AB'ye almazlarsa ne olur? Sayın Başbakan'ın dediği gibi onlar kaybeder. Ama bu yolda bazı kazanımlar da oldu. Demokrasi adına mesela. Bazılarının endişeleri yersiz. Endişeler haklı olsaydı orda yasayan Türkler'de kaybolmalar olurdu ama olmadı. AB'yi istemeyenler kimler? Onlara bakmak lazım, altını araştırmak lazım."
"Okyanus ötesi güç" değilim
Söz Ergenekon ve
derin devlete gelince şunu da sorduk:
"Türkiye'de derin devlet sizinle uğraşıyor, peki ABD'nin derin devletiyle aranız nasıl?"
İlk dönemdeki kaygılara değinip şöyle diyor:
"Buraya ilk geldiğimizde kaygıyla çok ilgilendiler. Hatta üç kez FBI geldi
soruşturma yaptı. Ama bizim
terörle ilgili, "
Müslüman terörist olmaz, teröristse Müslüman olmaz" sözümüz önemli güvence yarattı. Sonra karışmadılar."
Yerel
seçim sürecinin sürdüğü bu günlerde bazı siyasiler tarafından "Okyanus ötesi güç" olarak nitelenip eleştirilmesini sorunca bir an düşünüyor ve kırgın bir sesle üzüntüsünü dile getiriyor:
"Ben hiç müdahil değilim. Ama kamuoyu araştırmalarında bazı konularda adım geçiyorsa onu kullanıyorlar ne yapabilirim ki... Her gün gazetelere internete bakıyorum. En az bir iki kez ismimiz geçiyor. İnsan üzülüyor tabii ve bir süre sonra kanıksıyor da."
Gülen'e dünyayı sarsan ABD'nin
finans krizini ve bu krizin yeni bir siyasal yapı yaratıp yaratmayacağını da soruyoruz. Buna da şöyle cevap veriyor:
"ABD'de bir kesim bu krizin olacağını biliyordu. 100 binlik bir kesim bu krize iyi
hazırlık yaptı. Çok sürmez ortaya çıkarlar. Bu arada ABD ve Çin'i iyi izlemek lazım. İlginç ilişkiler gelişiyor bu iki ülke arasında.
Avrupa yaşlandı. Yeni gelişmeler olabilir. ABD'nin devre dışı kalması gibi bir şey söz konusu değil."
Kahvaltı salonunda yaptığımız bu sohbet sadece üç kişi arasında sürmüyor, kahvaltıya katılan 50'yi aşkın insan da bizi dinliyor. Canlı televizyon programı gibi. Konuyu biraz değiştirip Pensilvanya'ya çok sayıda insanın geldiğini ama gelmenin de pek kolay olmadığını söylüyorum.
Fethullah Gülen bu tespite gülümseyerek "Bizde vize yok. Kapımız herkese açık." cevabını veriyor. Gülen'i ilk kez gülerken görüyordum.
Bu gülümseme salonda oluşan "resmi" havayı da yumuşatıyor.
Sohbetimiz yaklaşık bir buçuk saat sürüyor.
Ardından, on yıldır Türkiye'den uzakta adeta sürgün hayatı yaşayan Gülen sessizce odasına çekiliyor.
Biz de ülkesinin özlemiyle yaşayan bu kanaat önderini, kar altındaki olağanüstü doğayla baş başa bırakıp, sadece selamlarını alıp Türkiye'ye doğru yola çıkıyoruz.
MAHMUT ÖVÜR-SABAH