Başbakan tarafından son günlerde yapılan grup toplantıları ve meydanlardaki konuşmalarda, müvekkilim ve onu sevenler aleyhine en temel hukuk ve ahlak ilkeleri hiçe sayılarak mesnetsiz iddialarda bulunulmaktadır.
Bugün ne yazık ki hukukun ve demokratik ilkelerin askıya alındığı 28 Şubat sürecinden daha ağır bir süreç yaşatılmaktadır. 28 Şubat döneminde hakkında idam istemiyle dava açılan ve 9 sene yargılanıp beraat eden müvekkilim, illizyon ve yalanlarla sürecin sorumlusu gibi gösterilmeye çalışılmaktadır.
Öncelikle şu bilinmelidir ki, iftiralardan, halkı kin ve düşmanlığa tahrikten ibaret bu iddiaların insaf sahibi hiç kimse tarafından kabul edilmesi mümkün değildir.
Yapılan bu konuşmalarda insanları kutuplaştırıcı, tahkir edici, ötekileştirici, rencide edici ve vatana ihanet dahil suçlayıcı ifadeler kullanılmaktan çekinilmemektedir. Bu kapsamda, müvekkilimin teşviki ve Anadolu insanının destansı fedakarlıkları ile açılan eğitim kurumları da insafsız ve çirkin iftiralarla karalanmaya çalışılmaktadır.
Müvekkilim, haksız ve mesnetsiz ithamlara karşı en temel hakkı olmasına rağmen mukabelede bulunmamış, ancak müvekkilime yönelik itham ve iftiralar dozu artırılarak devam ettirilmiştir.
Yapılan bu konuşmalarda hukukun en temel ilkeleri hiçe sayılarak suçlamalar yapılmakta, ancak herhangi bir delil sunulmamaktadır. Başbakan tarafından da sıklıkla kullanılan 'müdde-i iddiasını ispatla mükelleftir' kaidesi ne yazık ki müvekkilim ve onu sevenler açısından yok sayılmaktadır. Esasen çamur atmak amacıyla söylenilen bu iddiaların ispatlanması gibi bir kaygı da taşınmamaktadır. Çünkü failler de bunların birer iftira olduğunu bilmektedir.
Söz konusu iddialar;
1.Hükümeti devirme girişiminde bulunulduğu,
2.Uluslararası odakların maşası olunduğu,
4.Milli irade ve demokrasinin esir alındığı,
5.Böcek konulduğu,
6.Yurtlarda beddua yaptırıldığı,
7.Emniyet ve yargıda çeteleşildiği,
8.İşadamı ve siyasetçilerin tehdit edildiği,
9.CHP ve MHP'ye kaset şantajı yapıldığı,
10.Deniz Baykal'a komplo kurulduğu,
11.Milletvekillerinin tuzluk olarak nitelendirildiği iddialarıdır.
Bu iddialar insan haklarına ve hukukun üstünlüğüne inanan hiç kimse tarafından ulu orta söylenemeyecekken, dokunulmazlık zırhı altında geniş kitleler önünde sıralanabilmektedir.
Demokratik ülkelerde bir politikacının nefret dili ile bir topluluğu hedef almasının hukuka, insan haklarına ve ahlaka aykırı olduğu muhakkaktır.
Nitekim,Yargıtay Ceza Genel Kurulunca da benimsenen, 'Düşünce açıklamalarının kin ya da nefret uyandırıcı nitelikte olmamaları gerekir. İncitici, yaralayıcı, saldırgan nitelikte olmaları halinde toplumda nefret uyandırıcı olacağı kuşkusuzdur. Nefret uyandıran ifadelerin özellikle kırıcı olduğu ve fiziksel saldırıdan daha az kötü olmadığı ve uygar toplumlarda buna izin verilmemesi gerektiği (Trager/Dickerson)' tespiti göz ardı edilmektedir.
Bilinmelidir ki, nefret söylemi ile müvekkilime yöneltilen iftira niteliğindeki bu ithamlar yargıya intikal ettirilmiştir. Fütursuzca ve hukuk hiçe sayılarak ortaya atılan bu iftiralara karşı haklarımız sonuna kadar kullanılacaktır.
Kamuoyuna saygı ile duyurulur.
Vekili